Almanya’da Kriz ve Sınıf mücadelesi (2)

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Almanya’da yaşıyorsanız sizinde yıllık kazancınız 162.000,00 Euro olmalı? Federal İstatistik Dairesi’ne göre, her Alman özel hanesinin varlığı 162.600,00 Euro’dur. Diğer araştırmacıların çalışmaları farklı sayılara ulaşmaktadır. Peki reel durum bu mu? Ve varlıklarınız ne durumda? Federal İstatistik Ofisi’nden alınan rakam 2018 ‘e dayanıyor ve her Alman vatandaşının ortalama finansal ve gayrimenkul varlıklarını içeriyor. Federal eyaletlerde açık farklılıklar var. Batı Almanlar hane başına 182.200 EUR dur, Doğu Almanlar 88.000,00 EUR dur. Bunlar da ortalama değerlerdir “Wirtschaftswoche”un açıkladığı şekliyle, diğer uzman ve araştırma kuruluşları bazen tamamen farklı rakamlara ulaşırlar. Servet: Bundesbank, hane başına 232.800,00 EUR net varlık hesaplıyor, “Özel hanehalkları ve maliyesi (PHF)” adlı çalışmasında Alman vatandaşlarının mali durumlarını yakından inceliyor. Her üç yılda bir, Alman merkez bankası özel hanehalkları varlıklarını ve borçlarını ankete tabi tutuyor, ve en son 2017 anketi aktueldir. Yaklaşık 10 bin kişi mali durumlarını kişisel görüşmelerde açıkladı. Aslında 2020 ‘de yapılması gereken güncelleme, Corona krizi nedeniyle planlandığı gibi gerçekleşemedi. 2017 ‘deki ankete göre, her Alman hanesinin ortalama 232.800,00 EUR net varlığı vardı. Bu rakamda , zaten düşülen 29.700,00 Euro’luk ortalama borç kesilmiştir. Bunlar her durumda ortalama değerlerdir. Reelde ise bir çok vatandaşın daha az varlığı var, bazıları ise önemli ölçüde daha fazla. 2017’deki medyan değeri 70.800 Euro’ydu. Bu, ankete katılanların tam olarak yarısının 70.800 avronun altında, diğer yarısının daha fazla varlığa sahip olduğu anlamına geliyor. Medyan, bir veri dağılımının tam ortasında bulunan değerdir. 2017’de en zengin hanelerin yüzde onundan biri olmak isteyen herkesin en az 555.400 Euro net varlığa sahip olması gerekiyordu. Gayrimenkul sahiplerinin önemli ölçüde daha fazla parası var PHF çalışmasında, Bundesbank, farklı servet dağılımının önemli bir nedenini belirtiyor. Buna göre “mülk sahipliği hanehalkı zenginliğinin iyi bir göstergesidir”. Ve şöyle devam ediyor: “Mal sahibi tarafından işgal edilen hanelerin medyan net serveti 2017’de 277.000 Euro idi.” Öte yandan, kiracılı hanelerin medyan değeri yalnızca 10.400 Euro civarındadır. Yani sadece bir kesir.
DIW, vatandaş başına ortalama 108.449 Euro hesaplıyor Alman Ekonomik Araştırma Enstitüsü (DIW), “Sosyo-Ekonomik Paneli” (SOEP) için her yıl yaklaşık 16.000 hanede 25.000 iyi bir insanla anket yapıyor. Bundesbank’ın PHF çalışmasından önemli bir fark: Burada araştırmacılar, haneleri değil, her bir bireysel katılımcının kişisel varlıklarını belirler. 2017 yılı için, DIW çalışması yazarları, vatandaş başına ortalama 108.449 Euro’luk bir bireysel net değere ulaştı. Medyanı 26.260 Euro olarak belirlediler. Nüfusun en zengin yüzde onunda yaşayanların her biri 275.000 avrodan fazlasına sahipti.
Her halükarda Almanya’da yaşayan işçi ve emekçiler bu rakamları bütçelerinde doğrulamaz. Ortalama bir aile ele alınırsa, anne baba ve iki çocuk olarak gelirleri 60 bin euroyu aşmaz ve giderlerini zar zor karşılar bir yılda.
2,5 trilyon EUR GSMH olan Almanya da nüfusa bölümünce kişi başı eşit dağılım da 300 bin EUR eder. Gel görün ki nüfusun yüzde 10 zenginleri oluşturmakta ve her türlü sefhayı sürmekteler. Orta sınıf ise gittikçe yoksullaşmakta bu son Krizle birlikte ve devasa bir asgari ve yoksullukla boğuşan alt sınıf oluşmakta.
Kira, temel Gıda, yan giderler, eğitim ve ulaşım masrafları derken ezilen sınıfın yükü çekilmez duruma ulaşmıştır.
Sosyal ve siyasal aktiviteler 40 yıl öncesi baz alınırsa artık bir lüks olmakta bir çok kesim için.
Sınıflar arası dağılım daki makas hızla artmakta Almanya’da.
Sosyal ekonomik yardım olan Bürgergeld ile bir sus payı halen geçerliliğini korusada, hoşnutsuzluklar günlük hayata nufüs etmiş durumda.
6 ile 8 arası enflasyon özellikle alt sınıfın alım gücünü görece zorlamaktadır son iki yılda.
Özellikle sosyal demokrat önderlikli hükümetlerde hak gaspları hep görülmekte Almanya’da. Yine böyle bir sürece reformist sol hüküm sürmektedeir.
Dünya genelinde var olan sorunlar, savaş, enerji ve gıda krizi olarak belirlenmekte ve fatura emekçilere kesilmekte. Oysa tekeller karları artırmaktalar. Adaletli bir süreç işlemediği için kapitalizm koşullarında bu eksiler emekçilere ve artılar sömürücü Tekellere yazılmaktadır.
Uzun süreli ve stratejik olarak stoklanmamış tüm ihtiyaçlar can yakan fiyatlarla tüketiciye satılmakta ve nüfusun yüzde 90 nını etkilemekte.
Tüm bu zor şartlara rağmen silah ve savaş sanayiye ciddi bütçeler ayırarak Almanya üçü dünya savaşına göre Yeşiller partisininde bir politikası olarak hazırlanmakta.
Şartlar dengesiz ve önleyicisiz bir iç ve dış göç alıp vermekte.
Makinelleşmekten, dijitalizm ve teknolojinin gelişimi sonucu kol emeği fabrikalardan inşaat ve hizmet sektörlerine önemli ölçüde kaymış durumda.
Hizmet sektörü işçilerinin (özellikle ulaşımda) uyarı ve grevlerinde ki hareketlilik bunu ayan beyan göstermektedir.
Eğitim alanında eğitimci ve eğitim görenlerin sokak ayağıda kendini his ettirmekte.
Alman disiplini işçi ve emekçiler de hak alma noktasında daha sınıf bilincine istenilen düzeyde olmasada trend yukarıya doğru gelişmekte.
Tüm bu ekonomik gelişmeler ışığında sosyal alanda savaş karşıtlığı, kadın hakları, çevre bilinci ve hayatı zenginleştirme hareketleri her noktada konuşulup sokağada yansımakta.
Türkiyeli sol gruplarda daha çok içe kapalı ve dağılmış kitlesini toparlama süreci işlemekte. Genelde tüm eylemler sınırlı bir katılım ile gerçekleşmekte.
İstem ve eylemler yerli işçi ve emekçilerin sorunu ile bütünleşmemektedir. Genelde Alman devrimci hareketi ve Maoist gruplarda çıkmazın içinde boğuşmaktadır.
Birinci paylaşım savaşı öncesi ve sonrasında aktif kitleleri etkileyen devrimci hareket kesinlikle özlenmekte ve bir ihtiyaç durumunda.
Bizlerinde bu noktada atıl ve örgütsüzlüğümüzün payı var bu yaşanılan dağınılıkta ve süreçte.
Kitleselleşmeyen ve marjinal kalan örgütlenmeler ne kadar doğru olduklarını söyleyip yazsalarda kuyrukçuluğa ve dağılmaya mahkumdurlar.
ADGB adında bir güç birliği örgütleselerde Türkiyeli ve Kürdistan’lı devrimci hareket, daha çok reformist ve revizyonist grup talepler etrafında eylemleri yerli proleter süreçten kopuk ele almakta.
Kürt yurtsever hareketin kadro kıtlığını dolduran bir örgütlemenin ilerisinede varmamakta bu oluşum. Kendisi dışı grup ve yapılarada troçkist yaklaşım ile yok saymakta ve küçümsemekte.
Tüm bu süreci doğru ele almak ve günün yarının hak alma mücadelesini sınıf perspektifli örgütlemek için… Safları nitelikli geliştirmek ve örmek zorundayız.
Niceli nitel örgütlemekle sınıf odaklı geliştirmeliyiz Maoist parti anlayışı ve çizgisiyle.
AB çok uluslu tekellerine karşı AB ezilenlerin meclislerini örgütleme diye şanlı ve şerefli sınıf görevlerimiz var…

Yorumlar kapalı.