Arap basınında geçen hafta: ‘Zaferin ilk kurbanı: Filistin’

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Arap basınında Donald Trump’ın tekrar seçilmesinin ardından Filistin’de iki devletli çözüme dair endişeler var. Trump’ın İsrail’e, Batı Şeria’nın ilhakı için yeşil ışık yakacağı görüşü hakim.

Arap dünyasında Trump’ın tarihi zaferinin ardından “şimdi ne olacak?” sorusu gündemde. Donald Trump’ın 20 Ocak’ta görevi devralmasından sonra izleyeceği dış politikada Ortadoğu açısından önemli ve radikal kararlar alması bekleniyor.

Daha önce Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyan Trump, Suriye’nin işgal altındaki toprağı olan Golan Tepeleri’nin İsrail’e ilhakını da onaylamıştı. Buradan hareketle Arap basınında “şimdi sırada Batı Şeria var” düşüncesi hakim.

Peki Trump Gazze ve Lübnan’a yönelik savaşları bitirecek mi? Arap medyasındaki yorumlara göre evet ancak bu tamamen İsrail’in lehine olacak. Trump’ın sınırsız desteğini alan Netanyahu karşısında Hizbullah ve Hamas’ın önünde başka seçenekler olmadığı da yapılan değerlendirmeler arasında.

ABD seçimlerine dair, Demokrat Parti’nin aldığı büyük yenilginin nedenleri de Arap gazetelerinde geniş bir şekilde yer aldı. Kimi önde gelen yazarlara göre yenilgide ABD’deki Arap ve Müslüman oylar büyük rol oynadı. Bu yorumlara göre, Demokratların Gazze politikası onların sonunu getirdi.

Arap basınında ABD seçimlerine dair çıkan bazı yorumlar şu şekilde:

‘Asıl zafer Trump’ın değil’

Geçtiğimiz Salı günü gerçekleşen ABD başkanlık ve yasama seçimlerinden elde edilen en büyük zafer Trump’ın zaferi değil. Aksine Arap ve Müslüman kitlenin Demokrat Parti’ye verdiği ders, partinin adayı Kamala Harris’in yenilgisi ve kendisinin en büyük Siyonistlerden daha büyük bir Siyonist olduğunu kanıtlayan Joe Biden’in aşağılanmasıdır. 

Gazze’deki halkımızın direnişi, 43 bin şehit vermesine rağmen teslim olmayı reddedip direnişe destek vermesi ABD seçimlerinde kendini gösterdi. Bu kararlılık ABD seçimlerindeki sonuçların belirlenmesinde büyük rol oynamıştır. Tıpkı Vietnam Savaşı’nda olduğu gibi. 

Biden’ın, varisi Kamala Harris’in ve soykırım savaşını destekleyen Demokrat Parti’nin cezalandırılması ve bu seçimlerde yenilmesi, ABD’deki iki ana partinin (eşek ve fil) gözünde ihmal edilen ve hor görülen Amerika’daki Arap ve Müslüman seçmenin itibarının yeniden kazanıldığını doğrulayan göstergelerdir.

Diğer yandan da, İsrail’in imha savaşlarını destekleyen bir terör devletinde yapılan seçimlere Arapların bu kadar ilgi göstermesine de şaşırıyoruz. Bazılarının şu veya bu kesimi desteklemesi ve oradaki demokrasiye olan hayranlığı çok şaşırtıcı. Zira, devasa askeri malzemeleri, en modern uçak ve füzeleri, en ölümcül bombaları işgal devletine sağlayıp, katliamları tırmandırması için iki kere ödenek olarak 25 milyar dolarlık bir bütçe ayıran da bu demokrasidir. (Abdulbari Atvan / Rai Al Youm Gazetesi)

‘İlk kurban: İki devletli çözüm’

İsrail’in Gazze Şeridi’ne ve daha sonra Lübnan’a yönelik savaşlarına paralel olarak, ‘iki devletli çözüm’ tabiri tekrar yoğun bir şekilde kullanılmaya başlandı. Pek çok ülke, Filistin-İsrail ve Arap-İsrail çatışmalarının çözümü için tek ufuk olarak tekrardan iki devletli çözümden bahsetmeye başladı.

Daha önce ‘iki devletli çözümü’ bir kenara bırakıp koşulsuz olarak ‘İbrahim Anlaşmasını’ destekleyen Körfez Arap ülkeleri bile iki devletli çözüm söylemini diplomatik diline tekrar yerleştirdi. Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan Krallığı bu çözümü ‘olmazsa olmaz bir yol’ olarak değerlendirmeye başladı. Her ne kadar İsrail ile normalleşme adımları konusunda ihtiyatlı davransalar da, resmi konuşmalarında ‘iki devletli çözüm’ denkleminin yer almasının kaçınılmaz olduğunu hissettiler.

Bugün Donald Trump’ın Beyaz Saray’a gelişiyle birlikte bu konuda büyük bir darbeye hazırlıklı olmalıyız. Demokrat Parti yönetimi, iki devletli çözümü olması gereken bir stratejik ufuk olarak görüyordu. Ancak Donald Trump yönetimine gelecek olursak, söylemlerinde bile iki devletli çözüm yok ve Arap dünyasına önerdiği çözüm, İbrahim Barışı’dır. 

‘İbrahim Barışı’ Filistinlilerin devlet hakkına yönelik herhangi bir şey içermiyor. İlk Trump döneminde örneğin, Amerikan büyükelçiliğinin Kudüs’e taşınması ve Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak tanınmasından bahsetmiyorum bile. (Hazım El Emin / Lübnan Daraj.media)

‘Yeni dönemin en zayıf halkası: Araplar’

Trump, Amerika’da darbeye benzer büyük bir değişim yaratmayı hedefleyen kararlar alabilecek, yasalar çıkarabilecek ve stratejiler uygulayabilecek güçte olacaktır. Bu da ona karşı büyük protestoları tetikleyecek. Ayrıca, ‘Amerika’yı yeniden büyük yapalım’ ve ‘Proje 2025’ sloganlarının işaret ettiği izolasyoncu ve ırkçı eğilimler ile Amerika’nın küresel üstünlüğünü Washington’un yararına kullanma hayalleriyle de çatışacak. Elbette diğer dünya ülkeleri de bu hırsların felakete dönüşme potansiyelini kontrol altına almaya hazırlanıyor.

Bu olasılıklar Arap dünyasını ciddi biçimde etkileyecektir. Şöyle ki, Trump’ın Amerika’nın NATO’dan çekilmesini telafi edebilecek, Ukrayna’nın yenilgisi ve Rusya’nın kendisine yönelik tehdidine karşı kendisini savunabilecek kaynaklara sahip olan Avrupa’ya kıyasla, Araplar küresel denklemlerin en zayıf unsuru olacaklar. Veya İran’ın hedef alınması durumunda ciddi krizlerin sonuçlarına şimdiden hazırlanan Çin, Rusya, İran ve Kuzey Kore’yle kıyaslandığında. Ya da Batı Şeria’yı ilhak etmeye ve Gazze’nin kuzeyine yerleşmeye hazırlanan Bünyamin Netanyahu’ya göre. (Al Kuds Al Arabi Gazetesi / Başyazı)

‘Trump, Hamas ve Hizbullah’

Trump’ın, İsrail ile Gazze ve Lübnan arasındaki savaşı sona erdirmek için, resmi olmayan faaliyetlerine erkenden başladığı söyleniyor. Bu durum, savaşan tarafların önümüzdeki ocak ayının yirmisine kadar, Trump’ın başkan olarak Beyaz Saray’a girip dünyaya barış anlaşmasını duyurana kadar savaşmaya devam edeceği anlamına geliyor.

O zamana kadar, yani aradaki yaklaşık iki aylık dönemde, ‘Hamas’ ve ‘Hizbullah’tan geriye kalan ne varsa bitirmek için Netanyahu’ya zaman sağlayacak ve ardından tavizlere dayalı bir çözüm için barış müzakerelerini yürütmesi için üç tarafa da baskı yapacak. Hamas kaçırılan İsraillileri serbest bırakacak, İsrail Gazze’yi kimin yöneteceği konusunda Filistin Yönetimi’nin liderliğini kabul edecek, Lübnan ordusu güneyi kontrol edecek ve Hizbullah savaşçıları buradan silahsız olarak çıkacak.

Trump, İsrail’in Hizbullah’ın İsrail’i tehdit eden bir askeri güç haline gelmesini engelleme talebini destekliyor. Bu, sınırlı bir anlaşma haline getirilecek. Zira Hizbullah adına müzakere masasındakilerin başka seçeneği yok. Anlaşma olmazsa İsrail güneye doğru genişleyecek ve askeri operasyonları devam edecek. Hem de daha şiddetli bir şekilde. En sonunda da Lübnan, bugün reddettiği şeyi eninde sonunda kabul etmek zorunda kalacak. (Abdurrahman Raşid / Suudi Şark’ul Evsat Gazetesi)

‘Asıl korkulan, Arapların Trump’la işbirliği’

Trump daha önce başlattığı ve Biden’ın da başarmaya çalıştığı şeye devam edecek. İsrail’in askeri ve güvenlik üstünlüğünün sağlanması konusunda Biden’ın politikasını sürdürecek. Ancak aralarındaki fark, Biden’ın savaşın sürdürülmesinde bir anlam görmemesidir. Bu, Filistin ve Lübnan halklarının acılarına ve sefaletine acıma ya da bu halklara sempati duymasından kaynaklanmıyor. Bundan ziyade savaşla ilgilenmiyor. Aksine o, İsrail’in hedeflerini ve bu hedeflerin Amerikan çıkarlarıyla örtüştüğünü biliyor. 

Trump’ın ne yapacağını şimdiden tahmin etmek zor. Ancak işgal devletinin Başbakanı Binyamin Netanyahu’yu Hamas ve Hizbullah’a karşı ezici bir zafer kazandığına ikna etmeye çalışması muhtemel. Netanyahu’ya, artık kazanımları toplama vaktinin geldiğini ve Filistinlilerin yükünün taşınması için Arap rejimlerine baskı yapma zamanının geldiğini kabul ettirmeye çalışacak.

Trump’ın önceliklerinden biri Filistinlileri ve Arapları nihai bir şekilde teslim olmaya nasıl ikna edebileceğidir. Özellikle de, Hamas ve Hizbullah’ı ‘ezmek’ olarak nitelendirdiği, en azından Arap ülkelerinin yardımıyla onları tamamen kuşattıktan ve teslim olma koşullarını dayatarak Filistin davasından vazgeçmelerini sağladıktan sonra. Direnişin devam ettiği doğrudur ancak, korkulan nokta, Arapların Trump’la işbirliği yapmasıdır. Zira, nefsin zayıf olduğunu bilen biri olarak Trump da buna güvenmektedir. (Lamis Andoni / El Arabi El Cedid Gazetesi)

Gazete Duvar / 12.11.24