Asgari sefalet ücreti açıklandı. İşçi sınıfının mücadele etmekten başka şansı yoktur

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala


Sermayenin işçiler üzerindeki atanmış kayyumu TÜRK-İŞ dört kişilik aile için açıkladığı 7.786 açlık sınırını belirlenecek asgari ücret, hatta 1 TL altında 7.875 TL olarak ilan etmişti. TÜRK-İŞ AKP-MHP ortaklığı devam ediyor. Olgular işçi sınıfının mücadele etmesi gereken cephenin genişliğini gösteriyor. 

Türk egemen sınıfları siyasi ve ekonomik krizin faturasını kestiği işçi sınıfı ve ezilen, sömürülen tüm kesimlere açlık ve sefaleti yaşatırken, kendileri bu kriz şartlarında bile kârlarına kâr eklemektedir. Sefalet ücreti olan asgari ücret açlık sınırınında altında bırakıldı. İşçi sınıfının sözünün masada olmadığı koşullarda Asgari Ücret Tespit Komisyonu, sendikal bürokrasi ve komprador burjuvazinin ağız birliğiyle birkez daha sefalet ücreti olarak belirlendi.

Sefalet ücreti olan asgari ücretin karşısında, açlık, yoksulluk, grev hakkının yasaklanması koşullarında işçi sınıfı nasıl bir tutum geliştirmeli, işçi sınıfı cephesinde durum nedir? Açık olan şudur: Sömürünün ağırlaştığı, güvencesiz, geleceksiz çalışmak zorunda bırakılan işçi sınıfının mücadele etme ve kazanmaktan başka şansı yoktur.

Ekonomik çöküş beraberinde ahlaki, kültürel yozlaşma ve çürümeyi derinleştiriyor. AKP-MHP yönetiminde tarihte görülmedik boyutta Merkez Bankası ve hazine hortumculuğuyla kendilerine yakın olanlar başta olanlar başta çeşitli sermaye grupları ve bankalara servet ve sermeye transferi yapılırken, yüzde 200’ü geçmiş enflasyon altında ücretleri eriyen işçiler, emekçi köylüler korkunç ve ölçüsüz ağır sömürü altında inim inim inlemektedir. Yoksulluk, yokluk, sefalet her tarafı sarmıştır. Televizyon ekranlarında egemenlerin sunduğu zenginlik, şatafat bu kölelik üzerinde kendisini var edenlerin dünyasıdır. 

Çalışma koşulları son derece kötüdür. İş güvenliği ve işçi sağlığında dünyada 3. Avrupa’da 1. sırada yer alan Türkiye’de İSİG verilerine göre 2022 yılının ilk 9 ayında 1359 işçi hayatını kaybetmiş, buna Amasra maden ocağındaki katliamı da dahil ettiğimizde ölüm sayısı 1401 oluyor ve her yıl ortama bu sayılarda işçi iş yerlerinde “iş kazası” şeklinde tanımlanan AKP-Erdoğan’ın “kader”le meşrulaştırdığı iş cinayetiyle katlediliyor. Buna kapitalizmin vahşi sömürüsü deniliyor.

İşçi sınıfımız ne yazıkki örgütsüzdür. Sendikalı işçi oranı %14. Kamu çalışanları çıkarıldığında %3 gibi küçük bir rakam karşımıza çıkıyor. Çalışma saatleri haftalık 60 saat, ortalama 15 saat fazla çalıştırılıyorlar. OECD verilerine göre haftada 60 saat çalışma yapan %15 oranıyla dünya birincisi olan Türkiye’de işçilerin %60’ı asgari ücretlidir. Düşük ücretle çalışan işçilerin oranı ise %93.5, ücretlerini düzenli alamayanların oranı %26, işini kaybetme korkusu yaşayanların oranı %17.3, fazla mesai yapanların oranı ise %18’dir. Bu tablo zor şartları yeterince gösteriyor.

TÜİK işsizlik rakamları gerçeği yansıtmıyor, tıpkı enflasyon rakamları gibi. Enflasyonun olduğundan çok düşük gösterilmesi, asgari işçi ücretinin çok alt seviyede düşük saptanmasını sağlamaktadır ve bu yolla burjuva devlet aracılığıyla düşük asgari ücret ile azami kâr denklemi kurularak sermayenin ihtiyacı karşılanmaktadır. Keza aynı haliyle emeklilerin maaşları da düşürülmektedir. Buda işçi ve emekçilerin sermaye yararına soyulmasının başka bir yolu, ama çok önemli halkasıdır.

DİSK-AR’a göre 2022 yılının 3. çeyrek raporunda 15+ yaş dahil çalışma çağındaki 64.7 milyon kişinin sadece 21.8 milyonu kayıtlı ve tam zamanlı çalıştığı belirtiliyor. Genç işsizlik %40’larda. Geniş tanımlı işsizlik oranı erkeklerde %17, kadınlarda %28 olarak açıklanıyor.

15-25 yaş arası 5 milyona yakın genç ne çalışıyor ne okuyor. Büyük işsizler kitlesi sermaye için en düşük ücretle sömürülmeye hazır emek gücü rezervinin varlığı demektir. Sermaye azami kârı güvenceleyen bu şartlardan memnundur.

Grev milli güvenlik sorunu olarak görülmekte ve yasaklanmaktadır. Sermayenin işbirlikçisi sendikalar zaten grevleri engellemek için çalışıyorlar. Kapitalistlerin hükümeti AKP en fazla grev yasaklayan hükümetidir. İşçi düşmanıdır. “Bakın grev oluyor mu, daha ne istiyorsunuz” şeklinde burjuvaziye seslenirken Erdoğan emek güçleri üzerinde kurdukları mutlak denetimle övünüyor ve sınıf niteliğini gösteriyor. Metal sanayi işçilerinin grev dalgası sermaye, işbirlikçi sendikalar, hükümet ve devletin sistemli baskısıyla kontrol altına alınmıştı.

Sermaye işçilere iradesiz ve güçsüz bir yığın olarak muamele yapmaktadır. İşletmelerde ayrımcılık, mobing, cinsel fiziksel ve psikolojik şiddet içeren saldırılar artıkça artmış, normalleştirilmiş bir yozlaşma yaşama biçimi olarak dayatılmaktadır.

Esasta Suriye Kürdistan’ının işgali, Afganistan’daki savaş dünyayı saran yoksulluk şartlarında karınlarını doyurmak için kendilerine yurt arayan kitlesel göç dalgalarının geçiş güzergahında olan Türkiye’de biriken 5 milyondan fazla göçmen burjuvaziye çok ucuz iş gücü sağlamış, son yıllarda devasa azami kârlar elde edilmiştir. Göçmen işçiler köle gibi karın tokluğuna çalıştırılmaktadır. Çocuklar ve kadınların cinsel şiddete uğraması da dahil güvenceden yoksun her türden ayrımcılık ve eşitsizlik koşullarında göçmen işçiler karın tokluğuna sömürülmektedir. Bu nedenle sermaye işgal ve savaşların sürmesinden de memnundur. Göçmen işçilerin haklarının kardeşçe savunulması sınıf bilinçli proletaryanın görevidir.

Sermayenin işçiler üzerindeki atanmış kayyumu TÜRK-İŞ dört kişilik aile için açıkladığı 7.786 açlık sınırını belirlenecek asgari ücret, hatta 1 TL altında 7.875 TL olarak ilan etmişti. TÜRK-İŞ AKP-MHP ortaklığı devam ediyor. Olgular işçi sınıfının mücadele etmesi gereken cephenin genişliğini gösteriyor. 

Emek ve sermaye çelişkisi temel ve baş çelişkidir. Mücadelede yoğunlaşılması gereken alanı işaret etmektedir. Bu anlamda işçi sınıfının sayısal çoğunluğu, tarihi ve toplumsal devrimci yeri, içinde bulunduğu ağır emek sömürüsü ve zor, kölece koşullar karşısında kendisi için sınıf olma perspektifiyle birleşmiş ve örgütlü bir güç olarak kurtuluşu amaçlayan sınıf bilinciyle partisiyle buluşması zorunludur. Aksi durum sınıf bilincinden yoksun işçi kitlesi, sınıf olarak örgütsüz ve edilgen, ekonomik açıdan ücretli kölelik statüsünden kurtulamaz. Sessiz, edilgen, ölüm ve yoksullukla adı anılması yerine işçilerinizin kapitalist düzene ve onların siyasi temsilcilerine karşı sınıf bilinciyle örgütlenip mücadeleyle ayağa kalkmasına ihtiyaç vardır. Modern toplumda proletaryadan büyük bir güç yoktur. İşçi sınıfımız mutlaka üstüne dökülmüş ölü toprağı atacaktır. Fakat ona yardım edilmesi gerekmektedir. Bu görevi komünist hareket yerine getirmek zorundadır. 

Yorumlar kapalı.