Anayasa Mahkemesi, Taksim Meydanı’nın emekçiler için “sembolik” anlamı olduğunu belirterek, burada yapılacak 1 Mayıs kutlamalarının yasaklanmasının hak ihlali olduğunu bildirdi.
Anayasa Mahkemesi (AYM), 2014 ve 2015 yıllarında İstanbul Taksim Meydanı’nın 1 Mayıs İşçi Bayramı kutlamalarına yasaklanması ve kutlamak isteyen sendikalara polisin müdahale etmesi nedeniyle iki ayrı hak ihlali kararı verdi. 1 Mayıs 1977’deki kutlamalar sırasında 34 kişinin öldüğü Taksim’in işçiler açısından sembolik anlamı olduğunu belirten mahkeme, “Taksim Meydanı emekçilerin ortak hafızasıdır” dedi.
Anayasa Mahkemesinin Taksim Meydanı’nda 1 Mayıs yasağına ilişkin verdiği iki ihlal kararı Resmi Gazete’de yayımlandı. Karara göre, 2014 ve 2015 yıllarında DİSK ve KESK’in arasında bulunduğu sendikalar, 1 Mayıs İşçi Bayramı’nı Taksim Meydanı’nda kutlama kararı aldı. Ancak her iki yılda da Taksim’e çıkmak isteyen sendikalara polis sert müdahalede bulundu ve gözaltılar yaşandı.
Dönemin DİSK Genel Başkanı Kani Beko, DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu, KESK Başkanı Lami Özgen, TMMOB Başkanı Mehmet Soğancı, TTB Başkanı Bayazıt İlhan ve TTB üyesi Hüseyin Demirdizen, bunun üzerine her iki yasaklama kararına karşı AYM’ye başvurdu.
Yüksek Mahkeme, 12 Ekim 2023’te yaptığı toplantıda başvurucuların toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar verdi. Her başvurucuya 18’er bin TL manevi tazminat ödenmesine hükmeden mahkeme, kararın bir örneğinin “benzer hak ihlallerinin önlenmesi amacıyla bilgi için” İstanbul Valiliğine, İstanbul Emniyet Müdürlüğüne ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine de karar verdi.
1977’YE İŞARET EDİLDİ
Kararın gerekçesinde, Taksim Meydanı’nın işçiler açısından önemine işaret edildi. Taksim Meydanı’nda 1 Mayıs 1997 İşçi Bayramı kutlamalarına 500 bin kişinin katıldığı anlatılan kararda, bu kutlamalar sırasında yaşanan kargaşa ve gerçek mermilerin kullanılması sonucunda 34 kişinin hayatını kaybettiği, çok sayıda kişinin yaralandığı kaydedildi. Bu tarihten sonra Taksim Meydanı’nın başta işçiler ve sendikalar olmak üzere farklı kesimler için 1 Mayıs kutlamalarında sembolik bir değer kazandığı anlatılan kararda, “Meydana gelen olaylar toplumsal hafızaya kazınmış, uzun yıllar devam eden soruşturmalardan ve yargılamalardan hiç kimse ceza almamıştır. Sendikalar ile devlet yetkililerinin karşılıklı suçlamaları bugüne kadar canlılığını korumuştur” denildi.
TAKSİM EMEKÇİLERİN “ORTAK HAFIZASI”
Bu nedenle işçi ve sendika kültürünün yapı taşlarından biri olan Taksim Meydanı’nın yalnızca 1 Mayıs günü orada bulunanların dayanışmasını değil aynı zamanda emekçilerin ortak hafızasının varlığını gösterdiği belirtildi. “Bu durumda kendisini o kültürün bir parçası olarak gören her kişinin 1 Mayıs günlerinde Taksim Meydanı’nın ifade ettiği anlamı doğrudan tecrübe etmek ve edindiği tecrübeyi kuşaklar boyunca aktarmak için orada bulunma hakkı vardır” denilen kararda, 1 Mayıs’ın Taksim Meydanı ile özdeşleşmesi nedeniyle anılan mekânın sınırlanmasının aktarılmak istenen düşüncenin de sınırlanmasına neden olduğu vurgulandı.
1 Mayıs’ın yasayla Emek ve Dayanışma Günü ilan edilmesinin ardından 2009, 2010, 2011 ve 2012 yıllarında kutlamalara izin verildiği, bu gösteride olay çıkmadığı anlatılan kararda, ancak AYM’ye taşınan 2014 ve 2015 yıllarında ise Taksim’e yalnızca az sayıda sendika temsilcisine açıldığı kaydedildi. Bu durumun “yeterli” olmadığı belirtilen kararda, “Taksim Meydanı’nın ve 1 Mayıs tarihinin işçiler ve sendikalar için büyük bir sembolik önemi olduğu da göz ardı edilmemelidir” denildi. Taksim’in yasaklanmasının, yalnızca halkın dinlenme, seyahat etme ve eğlenme gibi birtakım sosyal ve kültürel faaliyetlerinde aksaklıklara neden olmasının, 1 Mayıs kapsamında yapılacak gösteriye müdahaleyi tek başına haklı göstermeyeceği vurgulandı.
Valiliğin, yasaklama ve müdahale gerekçelerinden birinin, Taksim’in İstanbul’da yapılacak gösteri alanları içinde yer almadığı olduğuna değinilen kararda, şu değerlendirme yapıldı:
“Ancak toplantı ve gösterinin düzenlenmesi ile hedeflenen amaçlara ulaşılabilmesi için mekanın önemi gözetildiğinde mekan seçme serbestisinin kategorik olarak yasaklanması anayasal hak bakımından kabul edilemez. Nitekim hedef kitlenin ilgisini çekebilmek için toplantının belli yerlerde yapılması gerekebilir. Bu nedenle hangi mekanın toplantıya en uygun olacağını seçme serbestisi, toplantının düzenleyicilerine tanınmalıdır.
Dolayısıyla kamu otoritelerinin bu yöndeki sınırlamasının ve müdahalesinin somut olayın şartlarına göre demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olması gerekir. Mekan yasağına ilişkin bir karar verilebilmesi ancak somut ve haklı gerekçelerin ortaya konulmasıyla mümkündür. Dolayısıyla Taksim Meydanı’nın idarece önceden belirlenen toplantı alanlarının biri olmadığı şeklindeki gerekçe, tercih edilen mekanda toplantı yapılmasını tamamen yasaklamak için yeterli kabul edilemez.”
Somut olayda gösteri yürüyüşü henüz başlamadan kolluk güçlerince müdahale edildiğine dikkat çekilen kararda, düzenlenen tutanak ve belgelerde etkinliğin bazı faaliyetlerin akmasına neden olduğu, kamu düzenini bozduğu veya alınan güvenlik önlemlerini zaafa uğrattığı yönünde herhangi bir değerlendirme yapılmadığı kaydedildi. Ancak kolluk güçlerinin derhal müdahale etmesini gerektirecek makul bir sebep olmadan ve anılan hakkın kullanılabilmesine yönelik bir tolerans göstermeden gruba müdahale ettiği belirtilen kararda, “Sonuç olarak 1 Mayıs’ı Taksim Meydanı’nda kutlamak isteyen başvurucuların gösteri ve yürüyüş hakkına yönelik olarak zor kullanılmak suretiyle dağıtılması şeklindeki müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı ve demokratik bir toplumda gerekli olduğu ilgili ve yeterli gerekçelerle ortaya konulmamıştır” görüşüne yer verildi.
KOLLUĞA ÖNERİLER
Anayasa Mahkemesi, kamu gücünü kullanan organların bir toplantıya müdahalede bulunduklarında şu değerlendirmeleri yapmasını istedi:
“Düzenlenecek toplantı ve gösterinin kamu düzenini bozacak nitelikte somut bir tehlike veya açık ve yakın bir tehdit oluşturup oluşturmadığını irdelemelidir. Kamu otoriteleri hakkın sınırlanmasına ihtiyaç duyduğunda bunu gerektirdiği oranda yapmalı, durumun gerektirdiğinden ağır olan veya somut olayın şartlarında gerekmeyen tedbirlere başvurmamalıdır. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının etkin kullanımına yönelik olarak idarenin pozitif yükümlülükleri bulunduğu da gözetilmelidir. Bu doğrultuda ortaya konan tehlike ve tehditlerin daha az katı tedbirlerle engellenip engellenmeyeceğin, dolayısıyla somut olayın şartlarında tedbirin zorunlu olup olmadığını değerlendirmelidir.”
Yorumlar kapalı.