Ali Geçgel
“Saf kapitalizm” yoktur sözü; emperyalizm çağının Marks’ı , Lenine ait. Rakamlar ve istatistiklere boğulan arkadaşların sonuç olarak vardıkları nokta ise tam tersidir; Dünyada kapitalizm hangi tarz gelişirse gelişin, sonuç olarak Leninist tarzda bir demokratik devrime gerek yoktur. Çünkü, kapitalizmin hakimiyeti, emek – sermaye çelişkisi demektir, dolayısıyla demokratik devrime gerek kalmaksızın direk, devrimimiz, sosyalist devrim olacaktır. Rusyada ” makina üreten makina ” ağır sanayi nin başvurmak zorunda kaldığı Leninist demokratik devrim e, bizde Stalinin” hafif sanai “dediği kapitalizm bu meseleyi ortadan kaldırmıştır. Bu arkadaşlar bizim , ” komprador kapitalizm”, Stalinin , ” hafif sanayi ” dediği kapitalizmin hakim olduğunu kabul etmemizi( ki bireysel olarak 80 öncesi iddiam dı.) fakat dünyada” saf kapitalizmin” gelişemiyeceğini, ancak bir demokratik devrimle bütün pre- kapitalist ilişkilere son verileceğini, ancak o zaman gerçek kapitalizmin önünün açılacağını söylememizi, diyalektiği kavramamak olarak görüyorlar.
Daha önceki yazımda ” istatistiklerle nasıl yalan söylenir” konusunu örnekleriyle açıkladığım için” sadece tekrarı olmaması için hatırlatmakla yetinip, Leninden örneklerle yetineceğim. Örneğin: tarikatların gittiği bir cuma namazı çıkışında, mikrofon uzatırsanız, yüz kişiyle yaptığınız istatistik sonucu; yüzde doksan beş ” şeriat isteriz ” sonucunu elde edersiniz. Aynı soruyu Hacı Bektaş çarşısında sorarsanız; ” yüzde beş” lik bir sonuca varırsınız. İki sonuçta doğrudur. Lenin’se istatistik ve rakamlar konusunda şunları söyler: ” Rakamlar tanıtlar!” denir. Ama onların neyi tanıtladıklarını görmek için de insanın rakamları incelemesi gerekir. Rakamlar yalnızca doğrudan doğruya şöyledikleri şeyleri tanıtlarlar. Rakamlar üretimin hangi çapta yapıldığını doğrudan doğruya anlatmazlar. ama çiftliklerin alanlarını verirler. (…….) Bize yalnızca çiftliklerin alanları hakkında bilgi veren istatistikler, bu çiftliklerin alanlarındaki azalmanın nedeninin çiftliğin çapındaki gerçek bir azalmayı mı, yoksa çiftliğin yoğunlaşmasına mı bağlı konusunda birşey söylemezler.” ( Lenin. Tarım sorunları -1- sf. 35. Sol yy.)
Tıpkı emperyalizmin uşağı Erdoğanın bir kararnameyle bir günde köyleri, şehirlerin mahallesi sayarak köy ve beldeleri ” ortadan kaldırması” sonucu “köylerin” ” işçileşmesi” gibi… istatistiksel rakamlara bakarsanız. ” Hak vermemek için elbette bir neden yoktur”. Bu tasfiye hızına bırakın komprador kapitalizmi ” makina üreten makina” ağır sanayı bile yetişemez. Onun için Rusyada ” makina üreten makina” ağır sanayii, bizim komprador sanayiye yetişemez. İstatistik ve rakamlarla yetinilirse nasıl bir sonuca varacağımızı sadece hatırlatmak istedim.
Kapitalizm “saf” mı gelişir ?!! Arkadaşlar, “1917 sosyalist devrimi gerektiğinde Rusyanın çoğunluğu köylü idi”( sf.129) diyerek Rusyada ” makina üreten makina” ağır sanayisi nin yapamadığı görevi ” hafif sanayi ” veya komprador kapitalizme yaptırıyorlar. ” Yarı – sömürge siyasi yapıdan kurtulmanın tek yolu proleteryanın önderliğinde sosyalist devrimle gerçekleşecektir”. Diyerek demokratik devrimin adını bile anmıyorlar. Oysa “niçin demokratik devrim”in cevabını Lenin, feodalizmin tasfiye edilip edilmemesine değil, “saf kapitalizmin gelişmemesine bağlıyor. ” Dünyada saf kapitalizm yoktur ve olamaz, her zaman KAH FEODAL, KAH KÜÇÜK- BURJUVA, ya da herhangi başka ilişkilerden katkılar vardır”( Lenin. C. 5 . Sf. 212) Bu çöpsüz üzüm bekleyen arkadaşların ” bunlar diyalektiği bilmiyor” ,fırçasının sahibinin de Lenin olduğunu bu arkadaşlar tahmin etmemişler galiba. Çünkü Lenin kapitalizmin “saf ” gelişmesinin diyalektiğini şöyle açıklıyor: (…..) ” saf” olgular ne doğada, nede toplumda yoktur ve olamaz.- marksist diyalektik işte tamda bunu öğretir ve saflık kavramının, şeyleri bütün karmaşıklığı içinde sonuna kadar kavrayamayan insan anlayışının belli bir sınırlılığı ve tekyanlılığı olduğunu gösterir.( Lenin. C.5. Sf.212)
Arkadaşlar “Rusyanın çoğunluğu köylü idi “diyerek, Corafyamız da köylülük yüzde 20 , olduğunu söyleyerek , bizde demokratik devrime gerek olmadığını, “corafyamızdaki kapitalizmin çok daha gelişkin” olduğunu söylüyorlar. Demokratik devrimin ” üç dağ” a emperyalizm, komprador kapitalizm ve feodalizme karşı verildiğini unutuyorlar. Her ne kadar diyalektik onlardan sorulur ise de, insan sormadan edemiyor; bir şeye damgasını vuran, onu esas vurduğu damgayla çağırtan, ona niteliksellik kazandıran , onun hakim yanı olmalı. Tut ki, Demokratik devrimin bir dağı( feodalizm) ortadan kalksın, ya hakim olan niteliğini veren diğer iki dağ( emperyalizm ve koprador kapitalizm) sosyalist devrimlemi kalkacak. Farklı çelişkiler farklı yöntemlerle çözülür ilkesi yanlışmı?.. Şimdi arkadaşların dudak büktüğü Rusyada, demokratik devrimi gerektiren koşullar neymiş , ona bakalım: ” Rusya MODERİN EMPERYALİZMİN tüm çelişkilerini içinde birleştiriyordu, bu çelişkilerin ” kavşağı” haline gelmişti…….( Lenin. C.1. Sf.118.) Demekki Rusya moderin emperyalist ülkeymiş, bizim gibi yarı – bağımlı komprador kapitalizmin hakim olduğu bir ülke değilmiş. Buna karşın çarizm askeri feodal boyunduruk olarak kendini korumuş. Bir sonraki sayfada: ” (özellikle1905 devriminden sonra) banka sermayesi, karteller ve tröstler, yani EMPERYALİST FİNAS KAPİTALİN EN ÜST BİÇİMLERİ GELİŞTİ.( age. Sf119.) İşte Arkadaşların dudak bükerek küçümsedikleri Rus sosyo- ekonomik yapısının konumu EMPERYALİST olmasına karşın, yinede devrim direk sosyalist devrim değil; subat burjuva devrimi ve sonrasında 17 ekim sosyalist devrimidir. Bunlar teorik doğmalar değil, yaşanmış olgulardır… Kapitalizmin hakim olduğu konusunda ayrı düşünmediğim için; bu konuda geniş geniş alıntı vermeme gerek olmadığını düşünüyorum. Ancak “kapitalist çiftiklerin” yeterince incelendiğini özellikle toprak sorununda yeterli inceleme yapıldığı kanısında değilim. Örneğin: ” çalışarak ödeme sistemi toprağın komşu köylülerin envanteriyle işlemesinden ibarettir, burada ödenen ücretin biçimi sistemin özünü değiştirmez. Bu angarya iktisadının varlığını sürdürmesi anlamına gelir.( Lenin. C.1 sf.238. İnter yy) Ve bir başka yerde: ” ….çalışarak ödeme sisteminin zaman zaman kapitalist sisteme doğru kaydığı ve birini diğerinden ayırmanın ve ayırt etmenin nerdeyse olanaksız olduğu biçimde içiçe geçtiği saptanmalıdır. (……….) “çalışarak ödemenin” nerede bittiği ve ” kapitalizmin” nerede başladığını söylemek olanaksızdır.( age. Sf.241) Kapitalizmin “saf” geliştiğine inanan arkadaşların, toprak ağalığı ile kapitalist çiftliklerin nasıl ayırdıklarına, demokratik devrimle sosyalist devrim arasında farkı bir ve aynı görenlerin bu konuda nasıl bir titizlik gösterdiklerine ben inanmıyorum. Örneğin, (belki dikkatimden kaçmış olabilir) ben Leninden gördüğüm şu ayrıntıları arkadaşlardan göremedim: ” Rusya da sadece toprak beyi mülkiyeti değil, köylü pay mülkiyetide ortaçağdan kalmıştır. Korkunç karmaşıktır. Köylülüğü binlerce küçük parçaya, ortaçağ kategorilerine, zümresel guruplarına böler……( Lenin.C. 3. Sf.262. İnter yy) Toprakta kapitalizmle feodalizmin ,birbirine girmiş ilişkilerini diyalektik olarak ayırmak, gerçekten çok zordur. İşte Leninden bir başka saptama, arkadaşlar alıntının altında Lenin ismini görmeseler, umarımki yine diyalektiğin kavranmadığını söyleyeceklerdir. İşte Leninin toprakta feodal ilişkilere bakışı: ” üçüncüsü, EN İLERİLERİ DE DAHİL BÜTÜN KAPİTALİST ÜLKELERDE, hala yörenin küçük köylülerinin büyük toprak sahibi tarafından orta çağdan kalan YARI- ANGARYAVARİ sömürüsü sürmektedir. Örneğin Almanya da instleute ( yanaşmalar), Fransa da metayerler ( ortakçılar),ABD de yarıcılar……….( Lenin. C. 10. Sf.249. İnter yy.) Yine age. 232 .sayfasında Lenin , en gelişmiş ülkelerde bile, kapitalist tarda değil; yarı – foadal tarzda işlenen topraklardan bahseder. Bir örnekte macaristanın yarı – fodal tarzda işlenen büyük arazilerinden verir.
Dünyada “saf” kapitalizmin geliştini sanan, devrimimizin bu yüzden, emekle- sermaye arsıda geçeceğine inananan, arkadaşların kabul etmediği bir başka yanılsamada, tarım moderin araçlarla yapılıyorsa, orada feodal ilişkileri aramamaktır. Oysa Lenin hiçte bu kanıda değildir: ” Çağdaş( kapitalist- bn- ) toprak beyliği ekonomisi, hem kapitalizmin ve hem de serflik düzeninin özelliklerini birleştirir.(…….) Gerçekten bundan çıkarılacak tek doğru sonuç, hem programımızda hemde taktiklerimizde, KAPİTALİZME KARŞI SAF PROLETER MÜCADELE İLE SERFLİK DÜZENİNE KARŞI GENEL DEMOKRATİK( ve genel olarak köylü) mücadelesini birleştirmemizin zorunluğu….. ” Yani kesintisiz Leninist demokratik devrim- sosyalist devrim- komünist topluma yürüme anlayışı! Aynı sayfada Lenin bunun karıştırılmamasına vurgu yaparak, bir kez daha tekrar eder: “Toprakbeyliği ekonomisinin, KAPİTALİST ve SERFLİK ilişkilerinin BİR KARMASI olduğu olgusundan çıkarılacak sonuç budur. Dolaysıyla, tamamen proleter olan mücadele ile genel köylü mücadelesini birleştirmeli, AMA İKİSİNİ BİRBİRİNE KARIŞTIRMAMALIYIZ………..( Lenin. Tarım sorunları .1. abç. Sf.351. Sol yy.) ” Bilim başka ülkelerin deneyidir”( C. 10. Sf.139.) diyen, Leninin ülkesi Rusya nın sosyo – ekonomik yapısını hatırlayıp, ordaki gelişen kapitalizmin ,emperyalizm evresi sinde olduğunu; corafyamızdaki gelişen kapitalizimin ise emperyalizmin geliştirdiği, Stalinin ” hafif sanayi” bizimse komparodor kapitalizm dediğimizi unutmayalım. Bir kez daha hatırlayalım: ” (…….) ( özellikle 1905 devriminden sonra) banka sermayesi, karteller ve tröstler, YANİ EMPERYALİST FİNANS KAPİTALİN en üst biçimleri gelişti”( Lenin. C.1. abç. Sf. 119. İnter yy.) Buna karşın şubat burjuva devimi yaşanmadan, direk 17 ekim sosyalist devrimine geçilmez. Arkadaşlar ise komprador kapitalizmin hakim olmasıyla demokratik devrimle sosyalist devrimi Leninin dediği gibi ” karıştırıyorlar”. Birde üstelik Rusyada gelişen kapitalizmi( YANİ EMPERYALİST FİNANS KAPİTALİN EN ÜST BİÇİMİNİ.C.1. Sf. 119) küçümsüyorlar. Şimdi, “bazı yoldaşlar, sanayileşmenin, genelde herhangi bir sanayi nin gelişmesi anlamına geldiğini sanıyorlar,” diyen Stalinden ;örnekler vererek, kapitalizmin kapısını çalıp, komprador veya hafif sanayinin kapısını açan, yani emperyalizmin geliştirdiği kapitalizmle, ağır sanayi yi geliştiren kapitalizm arasındaki farka değineceğiz.
Bağımsızlığı yaratmanın koşulu ağır sanayi, Demokratik devrim yapılmadıkça, emperyalizm kovulmadıkça, mümkün değildir !
“(……) sanayi nin her türlü gelişmesi, sanayileşme anlamına gelmez. Sanayileşmenin ağırlık noktasını, temelini, ağır sanayi nin ( yakıt, metal ve benzeri) gelişmesi, kendine ait bir makine yapmanın gelişmesini oluşturur”…..( Stalin.C. 8. Sf.111. İnter yy) Diyen Stalin; emperyalizme bağlı gelişen kapitalizmi ise şöyle anlatır: “( …….) “eğer kendi ülkesinde kendisi üretim alet ve araçları üretemiyor sa, eğer kendi halk iktisadının, üretim alet ve araçları üreten ve ihraç eden gelişmiş kapitalist ülkelere zorunlu olarak bağımlı kıldığı bir gelişme aşamasında çakılıp kalırsa, iktisaden bağımsız kalmaz. Böyle bir aşamada çakılıp kalmak, dünya sermayesine boyun eğmek demektir.” ( age. Aynı yerde) Demokratik devrimin hedefi , ulusal bağımsızlığın hedefi kapitalizmle, “makina üreten makine” ağır sanai kapitalizmini Stalin böyle birbirinden ayırır ve emperyalizmin sömürgelerde geliştirdiği kapitalizme corafyamızla aynı konumda olan Hindistanı örnek verir. İşte Stalinin Hindistan için söyledikleri: ” Hindistanda bir sanayı varmı? Kuşkusuz. Gelişiyor mu? Evet, gelişiyor. Fakat orada , üretim alet ve araçları üretmeyen bir sanayi gelişiyor. Orada üretim aletleri İngiltereden ithal ediliyor .Bu nedenle ( tabii yanızca bu nedenle değil), orada sanayi tamamen ingiliz sanayine bağımlıdır.
Sömürgelerde, onları metropole, emperyalizme bağımlı tutan türde bir sanayi geliştirmek- bu, emperyalizmin özel bir yöntemidir. Bundan sanayileşmeden, herşeyden önce ağır sanayımızın gelişmesi ve özelliklede kendi makina yapımımızın, sanayının bu ana damarının gelişmesinin anlaşılması gerektiği sonucu çıkar”.( Stalin C.8. Sf.112. İnter yy.) Bizim için se; emperyalizmin geliştirdiği kapitalizmin, devrimin objektif şartlarını yarattığı, işçi sınıfı geliştirip kendi mezar kazıcısını yarattığı, bu kapitalizmin varlığı ve gelişmesinin emperyalizme bağlı olduğu, ülkede gelişmesi gereken sanayi kapitalizmini engellediği ve ülkeyi gerilettiği; Bizim içinse ; Marksın tahlil ettiği kapitalizm feodalizmle mücadele ederken, Leninin tahlil ettiği kapitalizm, son aşamasına ulaşmış, gelişimini tamamlayıp ” geberme ” aşamasına gelmiş, son günlerini yaşadığı için” ne kadar modası geçmiş eski kuvvet varsa, hepsiyle birlik olmuş, geri, orta çağ malı ne varsa hepsini desteklemeye başla” dığı;( Lenin. Ulusal sorun ve ulusal kurtuluş savaşları. Sf.86. Sol yy.) Bizim içinse; bir zamanlar özgürlük peşinde koşan kapitalizmin gelişimini tamamlayarak, emperyalizm aşamasına ulaştığı, bunun ise ” her çizgide gericilik anlamına geldiği ve bu her çizgide gericilik eğlimi, faşist diktatörlüğün kuruluşunda en çarpıcı ifadesini bulduğu; ( komünist enternasyonalde faşizmin tahlili. Sf.10. Sol yy) Kapitalizm emperyalist ülkelerde bile” her çizgide gericiliğe” ulaşmış iken; bizim gibi burjuvazinin daha zayıf, yönetmekten aciz, olduğu ülkelerde son egemenlik biçimi faşizme başvurmak zorundadır. Bu yüzden emek- sermaye çelişkisi , Faşizmle – halk çelişkisine dönüşmüştür. Demokratik halk devriminin yeni adı, Birleşik cephe hükümeti dir. Dimitrov, bunun sosyalist bir devrim olmayacağını şöyle ifade eder:” Faşist diktatörlüğün yerine kayıtsız şartsız ve doğrudan doğruya proletarya diktatörlüğünün ( sosyalizm bn.) geçeceğini sanmakda yanlıştır”( Dimitrov. Birleşik cephe. Sf.149. Kaynak. yy) Özcesi emperyalizmin geliştirdiği kapitalizm bir yana, dünyada kapitalizm ” saf” olarak gelişmez. Diğer yandan “sallanmaya başlıyan ücretli köleliği ayakta tutmak için” burjuva demokrasisinin “siyasi gericiliğe”; çifte sömürüye ve yönetememeye başlayan , emperyalizmin geliştirdiği kapitalizmin de, kapitalizmin son egemenlik biçimi ( FAŞİZME) baş vurmadan ayakta kalacağı düşünülemez. Bu , feodalizmle halk arasındaki çelişkinin yerine Faşizmle halk arasındaki çelişkiyi baş çelişki yapar. Faşizmin yıkılması için bütün anti – faşist güçleri seferber etmek yeterli iken, sermayenin yıkılması için aynı güçleri seferber etmek mümkün değildir. Bu anti – faşist güçlerin bilinçsizliği ile ilgili değil, sınıfsal yapılarından kaynaklanır. Baş çelişki, başlıca çelişkilerin çözümü için kavranacak ilk halka değilmidir. Faşizmle halk arasındaki çelişki çözülünce, ülkede geniş demokrasi sağlanacaktır. Bu koşullarda işçi sınıfına eksiğini gidermesini, örgütlülüğünü tamamlamasını ve yeni mütefiklerle kesintisiz olarak yoluna devam etmesini sağlıyacaktır. Emekle – sermaye arasındaki çelişkiyi baş çelişki olarak ele almak, kestirmeden devrime gitmek gibi görünsede; halk denilen geniş kesmi, şehirin ve kırın milyonlarca kesmini( küçük – burjuvaları) işçi sınıfından koparır. Onu yalnızlaştırır. Halk kesmini faşizmin yedeğine düşürür. Devrimin başarısızlığına neden olur. Geçmişte bu sekter tavır yüzünde faşizm zafer kazanmıştır. Emek – sermaye çelişkisini baş çelişkisi olarak alırsak, Leninin halk dediği ” kesin olarak devrimci – demokrat eyleme geçme yeteneği” nde olan kesmi ,yanlış politikamız sonucu yitirmiş, düşman saflarına itmiş oluruz. İşte arkadaşlarımızın yanlış tespitleri sonucu kaypettiklerimizin anlamı: (……..)” halk” kimdir? Bu, kesin olarak devrimci – demokrat eyleme geçme yeteneğinde olan kent ve kırda sayıları milyonlara ulaşan küçük – burjuva katmandır”……( Lenin. C. 3. Sf.37. İnter. yy.)
Bu katman sosyalist devrime (tamamı )katılmaz belki, ama, faşizmi yıkmada mütefikimizdirler. Bunun için önce ,sosyalist devrime niçin katılmadığını belirten köylülüğün ağzından Lenini dinleyelim. Sonrada faşizme karşı mütefiklerimiz içinde birleşik cephe ittifakı içinde yerlerini Dimitrovdan dinleyelim. İşte köylülüğün ağzından: “(…..) köylüler sık sık şöyle diyorlardı: bizler bolşevikiz, ama komünist değiliz. Bolşeviklerden yanayız, çünkü onlar büyük toprak sahiplerini kovdular; fakat komünistlerden yana değiliz, çünkü komünistler bireysel iktisada karşılar”( Lenin. C. 9. Sf.260. İnter yy. Ama aynı kırın ve şehirin küçük – burjuvaları Faşizme karşı birleşik cephenin ittifakı içindedirler. Onlarca örnekten sadece bir tanesi: ” Faşizme karşı halk cephesinin kurulmasında üyelerinin büyük çoğunluğu emekçi köylülükten ve şehir küçük – burjuvazisin den meydana gelen örgütler ve partilere karşı doğru bir şekilde yaklaşmak büyük önem taşır. ( Dimitrov. Birleşik cephe. Sf.87. Kaynak yy.) Görüldüğü gibi komünistler; ” caminin yerine kilise, kilisenin yerine cami” yapmıyor. Bir kez daha tekrarlamak gerekirse: “halk dediğimiz ,kesin olarak devrimci – demokrat eyleme geçme yeteneğinde olan kent ve kırda sayıları milyona ulaşan” bu kitleyi devrime seferber etmeden zafere ulaşamayız. Bu milyonlarca kitleyi yok sayma gibi bir lüksümüz karşı- devrim cephesini güçlendirmekten başka bir işe yaramaz… demokratik halk devriminin veya birleşik cephe hükümetinin, müttefiki olan şehir ve kırın küçük – burjuvaları , emek le sermaye çelişkisinin veya sosyalizmin baş düşmanı olabiliyorlar. Bunu ” bizler bolşevikiz ama, komünist değiliz” diyen köylülerden dinlemiştik. Bunun sebebi sosyalizm ” kollektif “iktisada” önem verdiği için, kapitalist büyük “iktisad “ın yerini alan küçük “iktisad “kollektif üretimin baş düşmanıdır. Çünkü “küçük üretim her zaman kapitalizmi yeniden” doğurur. Küçük üretime karşı mücadele, uzun, sabırlı, ikna temeline dayanan bir mücadele gerektirir. Proleterya diktatörlüğünün barışçı ve askeri bir mücadele sürdürmesinin nedeni bundandır. Bu çetin mücadele Lenine: “(…..) Bu ilişkiler proleteryadan sonsuz derecede daha fazla birlik ve güçlerin yoğunlaştırılmasını talep ediyor ve bu ilişkiler proleterya diktatörlüğü altında, Danikin, Kolçak ve Yudeniç in oluşturduğu toplam tehlikeden kat kat daha fazla bir tehlike oluşturuyor. Hiç bir kimse bu konuda kendi kendini aldatmasın, çünkü bu en tehlikeli şey olacaktır. Bu küçük – burjuva unsurlardan kaynaklanan zorluklar büyüktür ve bunların üstesinden gelmek için birliğe gerek vardır.”Dedirtir( Lenin. C. 9. Sf.119. İnter yy) Faşizme karşı birleşik cephede proleteryanın dostu olan küçük – burjuvalar soyalizmde ne kadar büyük bir tehliyeye sahip olduklarını Leninden dinledik. Bu yüzden Lenin: ” Küçük – burjuva ekonomik ilişkileri ve küçük – burjuva unsuru ülkemizde baş düşman olarak görmeyenlerin hatası açığa çıkartılmalıdır” der. ( Lenin.C. 9. Sf.191. İnter yy.) Ve demokratik devrimden sonra küçük – burjuvaların büyük bir kısmının saldırganlaştığını görmeyen, hala bunların valığını savunan, sosyalizmde çok partiye izin vermediği için proleterya diktatörlüğü ve Stalini reddeden bu tasfiyeci unsurlara Leninin menşeviklere karşı tavrı oldukça öğreticidir: ” (…….) Menşeviklerin büyük bir bölümü burjuvazinin safına geçmiş ve iç savaşta bize karşı mücadele etmiştir. Menşevikleri elbette izliyoruz, hatta savaşta bize karşı, kızıl ordumuza karşı savaşıp kızıl komutanlarımızı kurşuna dizenleri kurşuna diziyoruz…. der.( Lenin. C. 9. Sf.251. İnter yy.) Bunca açıklamadan sonra sormak gerekmezmi; böylesi temel farklılıklara sahip , temelden ayrı amaçlara hizmet eden , birinden dost iken, diğerinde düşman olan iki ayrı sınıfı nasıl uzlaştırıp, iki ayrı devrimi nasıl birleştireceksiniz?şeylerin adını değiştirince, şeylerin kendinidemi değiştireceğinizi sanıyorsunuz?..
Lenin demokratik devrimi savunmayan Martinova, Martinovun unuttuğu asgari programımızın unutulması ve ” burjuvazi ” ile ” proleterya” arasında kalan milyonlarca şehir ve kırın küçük – burjuvazisinin hesaba katılmamasıdır diyor. Bu konuda bir başka “kafası karışık” da Troçkidir. Sosyalist devrimle demokratik devrimi karıştıran Troçki: ” proleterya kararlılığıyla halk kitlelerini peşinde sürükleyecek” diyen Troçkiye, Lenin , bunun sosyalist değil , proleterya ve köylülüğün devrimci demokratik diktatörlüğü olacağını söylüyor. ( C.5. Sf.174)
Pre- kapitalist unsurların varlığı, Demokratik cumhuriyet, merkezi halk Meclisleri, asgari program vb. bunlar sosyalist değil, demokratik devrimin görevleridir.
Devrimin niteliği sosyalist devrim se, bu işçi sınıfı ile burjuvazinin karşı karşıya olması demektir. O zaman pre- kapitalist unsurların varlığından bahsedilmez. Eğer pre – kapitalist unsurların varlığından bahsediyorsak bu demokratik devrimdir. Anarşistlerde basamakların varlığından bahseder, fakat Leninizmden farkları, basamakları tek tek çıkmazlar. Onlar ikişer üçer atlamayı düşünürler… Tıpkı Troçki nin yaptığı gibi ,sosyalist devrimin kapısını çalıp, demokratik devrimin kapısını açmaktır bu …. komünist partisinin bir yakın, birde uzak hedefi vardır. Yakın programı demokratik devrim, uzak programı komünizmin alt aşaması sosyalizm ve komünizmdir. Önüne asgari program koyup, buna sosyalist devrim demek, tamda bizim kısaca verdiğimiz Troçkinin mantığıdır. Ayrıca “devrimimimiz sosyalist devrimdir” deyip, demokratik devrimin hedefi olan demokratik cumhuriyetten bahsetmek, yine Troçkist eklektizmin bir başka versiyonudur. Bir başka açıdan bakacak olursak ,halka( Leninin tanımladığı halk) sosyalist devrim yaptırmak, demokratik devrim de ise halkı dıştalamak, tamamen sol slogan altında sağcılığı gizlemekten başka bir şey değildir. Bunun diğer adı anarşizmdir.
Yorumlar kapalı.