Zaman akışında ilerliyor, bizde bu akışın içinde ne kadar çok pişeriz, çelikleşiriz onun için çaba harcıyoruz. Haliyle zamanla yarışma, daha doğrusu zamana yetişme gibi durum söz konusu olmadığı için akan zamanı ne kadar iyi, dolu dolu değerlendirebilirsek pişme de, çelikleşme de o kadar yol almış oluruz. Hani ozanın kılamında söylediği, “kırk yıl yandım daha çiğsin dediler” gibi. Bizim durumumuzda yaşamda böyledir. İnsanlar için pişmenin sınırı yok. Okumanın, öğrenmenin, öğrendiklerini pratiğe dökmenin, onları rehberlik haline getirmenin… Kendini bir kalıba sokup, “tamam benim yerim hep burasıdır” diyemiyorsun. Çünkü bugün uyduğun o kalıp yarın sana dar gelecektir. Yaşamın, gelişmenin, ilerlemenin, değişimin yasasında başkası değildir bu. Bir insan zihinsel olarak çocukça düşünebilir, çocukça hareket edebilir, bu o insanın hep çocuk olduğu anlamına gelmez. Zihinsel olarak ne kadar çocukça olsa da, bedeni çocuklukta kalmaz, gelişir. Bugünün doğrusu nasıl ki yarının yanlışı oluyorsa, bugünün yanlışları da yarının doğrusuna dönüşebiliyor. Bu gerçeklikten dolayıdır ki, Marksizm-Leninizm-Maoizm (MLM) biliminde “mutlak doğru” savunusu yoktur. “Somut koşulların somut tahlili” düsturu vardır. Diyalektik yöntem esası vardır. Yaşamı, mücadeleyi bu diyalektik bağıntılarıyla, gerçekliğiyle ele almasını, kavramısını becerebilenler, bu gerçekliğe göre konumlanabilenler, bu bilimsel yönteme karşı körce dirence sarılmayanlar, zamanın akışında daha fazla “pişip” zamanı daha verimli değerlendirip gelişmeleri bu perspektifle daha iyi görüp analız edebilecektir. “Somut koşulların somut tahlili” düsturunu içselleştirenler, gelişmeleri, yaşananları, değişimleri, kısacası varolan koşulları artıları-eksileri yönüyle bu düsturun gereği diyalektik bağıntılarıyla analiz ederek ve gelişen koşulları kendisi için elverişli kılabilecek, lehine geliştirebilecek adımları belirleyip pratiğe geçirerek konumlanabilir. Biliyoruz ki, doğruya ulaşmak, doğruya göre konumlanmak o kadar da kolay olmuyor. Bundan dolayı deneme-yanılma-deneme bir nevi doğruya ulaşmanın anahtarıdır. Mao’nun, teorinin pratiğe, pratiğin yeniden teoriye, teoriden tekrar pratiğe… şeklindeki doğruya ulaşmanın sonsuzluğuna dair kurduğu denklem bunun ifadesidir. Biliyoruz ki, her pratik bizlere bir deneyim kazandırabilir. Kazandırabilir şeklinde ifade ediyoruz, çünkü her pratiğin deneyime dönüşebilmesi, yolda yürüyenlerin becerisine, kavrayışına bağlıdır. Pratiği analiz edebilmek, doğrularına sıkı sıkıya sarılmak, hatalı yanları ise görmek, dersler çıkarmak, aşmak; yani körü körüne hatalara sarılıp felakete sürüklenmemek. Pratiğin deneyime dönüşmesi de bununla sıkı sıkıya bağlantılıdır. Hata yaptığımız zaman bu hatayı farkedip doğru tarzda ele alabilirsek, hatalardan ders çıkartıp doğruya ulaşabilmenin basamağı haline getirebilir, yolumuzu aydınlatabiliriz. Ancak körü körüne hatalarda ısrar edilirse de, (yaptığı şeyin hatalı olduğunu kabul etmeme, hatalı olduğunu görüpte geri adım atmamak için halan “doğruluğunu” savunma yada hataların kendileri ile olan bağıntısını, payını görmeyip kaynağını dışarıda arama vb. vs. bu tarzın yansımasıdır) hataların esiri olmaktan, bataklığa gömülüp, bataklığı berrak deniz gibi görmekten, göstermekten kurtulunamaz. Ki bu durumda dahi bataklığın esiri olana bakarak, ne yapılmaması gerektiğini görüp ders çıkaranlar mutlaka olacaktır. Hani koyun sürüsü psikolojisiyle herkes uçurumdan atlayıp telef olmayacaksa…
Kendi pratiğimizin deneyimine dönüşmesi gibi, dışımızdaki pratiklerinde bizler açısından deneyime dönüştürülebilecek zenginlikte olduğunu akıldan çıkarmamak gerekir. Yeterki öğrenmesini bilelim, bu pratikleri deneyime dönüştürecek temel olan diyalektik yönteme bağlı kalalım, kavrayalım, uygulayalım. Bu “pişmenin”, ilerlemenin, doğruya ulaşmanın anahtarıdır. Gelişmeleri analiz etmek, süreç konjonktürüne göre; sınıfların karşılıklı konumlanması, araçlarını buna göre kuşanması, kısacası doğru tarzda pozisyon belirleyebilmek için bu temel anahtar olmazsa olmazdır. Emperyalist barbarlık içinden geçtiği tıkanıklık, kriz sürecini aşmak için elinden gelen her şeyi yapmaktan, bütün araçlarını kullanmaktan, seferber etmekten, iç çatışmalar, savaşlar konseptine göre konumlanıp dizayn etmekten geri durmazken, devrimci komünist hareketler bu konjonktüre göre konumlanma, hazırlanma ve bu sürecin devrim lehine gelişebilmesi zemininden yararlanabilme noktasından haliyle uzaktır. Süreci doğru tespit etme, gelişmeleri okuma konusunda devrimci ve komünist hareketlerin hakkını teslim edelim elbette. Ancak bu ilk adım önemli olsa da, bu önemli adımı tamamlayacak esas adım pratik konumlanmadır. Tek başına tespit etmek yeterli değildir. Tespit pratikle buluştuğunda anlamına kavuşur, doğruluğu, yanlışlığı sınanarak açığa çıkar. Marks diyalektik materyalizmi ayakları üzerine dikip bilimsel sosyalizmin temellerini atarken, eskiden ayrılan yanını “filozoflar dünyayı yorumlamakla yetinmezler, esas olan onu değiştirmektir” sözüyle ifade etmişti. Yani anlaşılacağı üzere sadece tespit etmenin yeterli olmayacağının, bu koşulları, şartları değiştirebilme, mücadele etme azmine, perspektifine de sahip olmak gerektiğinin önemine vurgu yapmaktaydı. Elbette reformsal değil, zora dayalı devrimci mücadele perspektifinden söz ediyordu. Emperyalist kapitalist sistemler ve bunların boyunduruğu altında olan yarı-sömürge statüsünde olan sistemler dahi konjonktüre göre dizayn olmaktan, edilmekten geri durmazken, esas olarak bunu daha iyi yapma bilincine, tarihi pratiklere sahip devrimci komünist hareketler okumayı, tespiti iyi yapabilirken, tespite, sürece göre konumlanma konusunda ise (yani pratik ayağı) geri düzeydedir. Ve bu geri seviye devrimci komünist hareketler açısından aşılması gereken eşiktir. Çünkü devrimci politikaların, devrimci militan pratik duruşla birleştirebilmek için hazırlıklı olmaktan başka yolu yoktur. Sorunu, sorunun kaynağını bilen gösteren, çözüm yolunu da göstermek, ona göre pratikte konumlanmak zorundadır. Bu eşiğin, tıkanıklığın aşılması hatalı, varolanla yetinme anlayışının varacağı yer tasfiyecilik girdabıdır, pasifizmdir, sonuçta devrimci militan çizgi duruşuyla daha da fazla arayı açmaktır. Bu durumda devrimci komünist hareketlerin kendiliğindenciliğe tapınmasına, kitlelerin gerisine düşmesine, önderlik görevini, stratejik araç olan partinin öneminin yadsınmasına, kitlelerin kendiliğindenci hareketlenmelerine gereğinden fazla önem atfetmesine ve varolanla yetinmesine yol açar. Halk kitlelerinin hareketlenmelerinin önemsiz olmadığı bir gerçektir. Ancak bu hareketlenmelerin, kitle enerjisinin politik iktidar mücadelesi kanalına aktarılması gibi devrimci komünist hareketlerin sorumluluğu ve bu sorumluluk yerine getirilmedikçe bu enerjinin, parlamaların önemlide olsa sönümlenebileceği gerçekliği de vardır. Lenin yoldaş Rusya’da en büyük eksikliğin kitlelerin hoşnutsuzluğunun, eylemlerinin artması üst boyutta olmasına rağmen, devrim için bu verimli ortamdan yararlanabilecek stratejik aracın ayakları üzerine dikilememesi ve bundan dolayı da kitlelerin gerisinde kalması, boşluğun burjuvazi tarafından doldurulması yönüne dem vurarak, acil olarak aşılması gereken baş sorunu ve çözüm yolunu ortaya koymuştu. Böylesi bir zenginlik, yaşanmış tecrübeler, tarihte çok olmasına rağmen, bugün devrimci komünist hareketlerin bu zenginliklerden yeterince yararlanamadığı açıktır. Türkiye Devrimci Hareketi (TDH) yeni filizlenmeye başlamış değildir. Yarım asırlık bir mücadele deneyimine sahiptir TDH. Ancak baktığımızda bu kadar zenginlik gerek enternasyonel, gerekse de ulusal ölçekte olmasına rağmen bugün devrimci komünist hareketler yanı başında beslenebileceği kaynaktan beslenemiyor, bu sorunu aşabilecek politik-pratik hattı oluşturamıyor, oturtamıyor. TDH büyük bedellerle, özveriyle yaratılmış olan tarihi değerleri tüketmekle meşgulken, bu değerlere sırtını dayayarak onların açtığı kanalı ilerletme, üretme konusunda da tutuktur. Bu konuda tıkanıklığın, sorunun olduğu kabul edilen bir gerçektir. Faşizmin devrimci komünist hareketleri ciddiye aldığı kadar, devrimci komünist hareketlerin kendi stratejik yönlerini, güçlerini görme konusunda aşınmanın olduğunu söylemek abartılı olmaz herhalde. TDH’ni tıkanıklığa, ideolojik aşınmaya hapseden nedenin başında da devrimci militan duruştan uzaklaşma, pasifizm, tasfiyecilik girdabına saplanma geliyor. Bu devrimci militan çizgide uzaklaşma, tıkanma yönüde devrimci komünist hareketlerin varolan enerjilerini iç sorunlara harcamalarına, bölünmelere, mücadeleden kopmalara, savrulmalara, bir yanıyla yozlaşmaya iten etken oluyor. Kısaca üretim, sürece uygun devrimci militan pratik mücadele olmayınca, tıkanıklığa hapsolunca kadrolar birbirini tüketmekle meşgul oluyorlar. Çekirdek kabuğunu doldurmayacak sorunlar büyütülerek, genel soruna dönüştürülebiliniyor. Doğru tarzda ele alındığında rahatlıkla aşılabilecek bu sorunlar mücadeleden kopmanın, parçalanmanın gerekçeleri haline getirilebiliniyor. Tartışma, fikir mücadelesi yürütmek önemlidir. Yerli yerinde, doğru tarzda bu süreç işletildiğinde fikir mücadelesi doğruya ulaşmanın, sorunları, hataları aşmanın daha sağlam iç birliğin oluşturması zeminini besler. Bunun içinde pratik mücadeleyi aksatmadan, pratik mücadele ile iç birliğin betonu işlevini gören disiplini esnetmeden, fikir mücadelesi yürütmek önemli ve doğru olandır. Bolşevik partisinin ve keza ÇKP’nin böylesi bir süreç içerisinde çelikleştiği, geliştiği gerçekliğini unutmamak gerekir. İçte sürdürülecek fikir mücadelesinin zemini kongrelerdir, konferanslardır. Bu süreç kurallar çerçevesinde işletilip nihayete erdiğinde, fikirler merkezileştikten sonra yapılması gereken çıkan, belirlenen yönelime göre konumlanmak, pratik mücadele hattını örmektir. Mücadeleyi, partiyi ileriye taşımanın yolu buradan geçmektedir. Burada unutulmaması gereken yan revizyonist-reformist ve küçük-burjuva ideolojisine sahip hareketlere karşı etkili ideolojik mücadeleyi aksatmadan, pratik mücadeleyi örme zorunluluğuyla, parti içi fikir mücadelesi zeminini yöntemini aynılaştırmamak, birbirine karıştırmamak gerekir. Zorunlu olan ilk yön ideolojik mücadele kitlelerinin bilincini açma, kitleleri doğru çizgiye çekme, kısacası devrimci mücadelenin gelişmesinin önünde bir nevi engel görevi göreni teşhir etmek gelişmek için olmazsa olmaz yerde dururken, ikinci yönü aynı tarzda ele almak tam tersi bu ve diğer bütün esas mücadele görevlerini pratiğe geçirmenin önünde engele dönüşür, hareketi tartışma kulübüne çevirerek iş yapmaz hale getirir, sorunlar yumağında boğulmaya, dağılmaya, kopmalara kısacası iç birliğin betonu olan disiplinin yok sayılmasına yol açar. Bundan dolayı bu iki yanı doğru tarzda ele almak, kavramak gelişebilmenin pratik mücadeleyi örmenin, daha sağlam iç birliğin oluşturulmasının zeminini besler. TDH ikibinler sonrası devrimci militan pratik yanının aşınmasıyla pasifizme, tasfiyecilik ve beraberinde sorunlar girdabına hapsolmuştur. Ve gerek dış, gerek iç gündemi, süreci okumada başarılı olsa da, sürece göre konumlanma araçlarını kuşanarak pratik mücadeleyi örme konusunda ise karnesi başarısızdır. TDH içerisinde elbette politik süreci örme konusunda, gerekse de tıkanıklığı, engelleri aşma konusunda çabalayan hareketler vardır. Genel olarakta tıkanıklığı aşma yönlü tartışmaları her hareketin kendi cephesinde sürdürdüğü inkar edilemez. Ancak genel yönelimin, sorunun kaynağının yanlış yerde aranması tespit edilmesi nedeniyle devrimci çizgiden uzaklaştığı, savrulma halinde olduğu yine inkar edilemeyecek gerçekliktir. Birde bu yönelimin tersinde savrulma halinde olan, diyalektik yönteme “somut koşulların somut tahlili” düsturuna gözlerini kapatan, direnç göstererek elli yaşındaki insana halen çocukluğunda giydiği ayakkabıları, gömleği giydirmeye çalışan dogmatizm bataklığında çırpınan ve yerinden memnun olanlar gerçekliği vardır. Bu iki anlayışında devrimci pratiği besleyecek kanalları açamayacağı, tasfiyeciliğe karşı direnç gösteremeyeceği açıktır. Varolan tıkanıklığı, içe kapanmayı aşmanın yolu “değişim olsun da nasıl olursa olsun” anlayışıyla, yada aynı gömleği darda olsa, küçükte gelse gitmeye devam ederek yerinden memnun hareket etmek değildir. MLM rehberliğinde, diyalektik yöntem ve gerçeğe hürmet anlayışıyla, tıkanıklık, sorunlar aşılabilir, doğruya ulaşılabilir. Gelişmeleri, değişimleri doğru yöntemle analiz etmek, sorunları açığa çıkarmak, çözüm yollarını belirlemek ve ikinci adım olarak da belirlenen yönelime göre konumlanmak araçlarını kuşanmak, kısacası devrimci militan pratiği örmektir. Bunlar birbirini tamamlayan ayrılmaz parçalardır. Bu bütünü oluşturan yönler MLM bilimsel anlayışla, diyalektik yöntemle ele alındığında, süzgeçten geçirildiğinde doğru çizgiyi, yönelimi teşhis ermek ve bu çizgiyi, yönelimi pratikle bütünleştirmek, sınamak daha kolay olacaktır. Yoksa temelden reddiyetçi tarzda “değişim olsun da nasıl olursa olsun” veya “değişmeyen tek şey değişimin kendisidir” bilimsel düsturunu işine geldiği gibi “nasıl olursa olsun” anlayışının temeli, dayanağı haline getirenlerle, yada kendisini gelişmelere, koşullara göre uyarlamayı, konumlandırmayı değil, koşulları, gelişmeleri kendisine göre uyarlamaya çalışan “somut koşulların somut tahlili” düsturuna bilimsel değişime direnç gösteren dogmatizm bataklığına saplanan anlayışlarla TDH’nin içinde bulunduğu tıkanıklık krizini, sorunları aşamayacağı, bu tarzların ya savrulmaya yada bulunduğu yerden memnun varolanla yetinme, her halükarda da kitlelerden kopma, kitlelerin gerisine düşme sonucuna ulaşacağı açıktır. Maoist partinin 2005’te 2. Kongresini yapma süreci, faşizmin yoğun yönelimi ve proleter kadroların bu yönelimi farketmelerine rağmen gerekli olan önlemleri alma, süreci erteleme konusunda gerekli adımları atmamalarının da payıyla, proleter kadrolarının büyük bölümünün yitirilmesi gibi ağır bir sonuçla sekteye uğramıştır. Ve parti tarihine ikinci örgütsel yenilgi olarak kaydedilmiştir. Bu süreçten sonra faşizmin “bitirdik, yok ettik” naralarına rağmen Maoist parti sekteye uğrayan ikinci kongresini yapmayı, partiyi ayaklar üzerine dikmesini, toparlanmasını başarmıştır. Ancak onlarca yıl devrimci militan mücadele içerisinde, pratikte pişmiş deneyimin faşizmin darbesiyle yok edilmesi nedeniyle, kadro sıkıntısının merkezde daha fazla hissedildiği baş sorun haline gelmiştir. Bu temel eksiklikten dolayı 2005 sonrasında toparlanma sağlansa da, devrimci militan pratik hatta baş gösteren aşınma, saflarda gelişen kendiliğindencilik, disiplinsizlik, inançsızlık, yozlaşma hali kadro, önderlik eksikliğini açıkça göstermiştir. Ve bu pratik Maoist parti merkezini MLM çizgide tekrardan güçlendirmek, devrimci militan hatta konumlandırma yerine Maoist partiyi darbeci tarzda bölmeye sürükledi. İşte bu darbeci pratik tamda “değişim olsun da nasıl olursa olsun” anlayışının Maoist parti merkezindeki yansımasının vuku bulmasından başka bir şey değildi.
Maoist partide yaşam bulan bu tarzın yarattığı savrulma, bölünme ve dağınıklığa karşı programına, ilkelerine, anlayışına niteliği olan komünist çizgisine sahip çıkan proleter kadro gücü bu pratiği tersine çevirmek için bir yandan bu içten yıkıcı çizgiye karşı açık ideolojik mücadele yürütürken, bir yandan da Maoist partiyi tekrardan komünist çizgide devrimci militan hatta özüne, köküne bağlı toparlama, konumlandırma sorumluluğuna sarıldı. Maoist partiyi tıkanıklığa, sorunlar yumağına hapseden inançsızlığı geliştiren konuların nedenini irdeleyerek teşhisi yapıp tedaviye yöneldi. Sorunun kaynağını başka yerde, başkalarında değil, kendi gerçekliğinde aramayı temel aldı. Ve bu meşakkatli süreci azimle örerek sorunların üzerine cesaretle giderek 3. Kongresiyle taçlandırmayı başarmıştır. Bu zorlu sürecin, bütünün parçası olan ilk önemli adımı 3. Kongreyle atılmıştır. Sosyo-ekonomik yapı tahlili, bu tahlile uygun güncellenmiş program, gündemdeki devrim ve devrimin yolu gibi temel sorulara MLM rehberliğinden, komünist niteliğinden kopmadan cevap vererek “eskiyen” yanlarından, dar gömlekten sıyrılarak güncellenmiş, okuma (teori) aşamasını gerçekleştirmiştir. Şimdide yapılması gereken Maoist partinin gerçekleştirdiği yönelimi kavramak, yönelime göre konumlanmak, araçlarını kuşanmak, devrimci militan çizgide pratiği örerek deneyimlemektir. Bu aşama bütünün önemli belirleyici parçasıdır. Daha fazla pişmenin, sınanmanın olmazsa olmazıdır pratik. Bunun içinde varolan proleter kadro gücünü en verimli şekilde değerlendirmek, konumlandırmak, örgüt gerçekliğine göre hareket etmek, gerekli olandır. Bu çerçevede planlı, programlı, disiplinli, devrimci çalışma tarzı olmadan nitelikli örgüt olunamayacağı gibi, nicel yönde de ilerlemenin, gelişmenin olamayacağı açıktır. Doğru devrimci tarz içselleştirilip gerçekleştirilir ise o zaman olumsuzlukları olumluluklara dönüştürmek, engelleri bir bir aşmak olanaklı olacaktır. Gelişmenin, geliştirmenin, ilerlemenin dinamiği buradadır. Muazzam deneyimlere sahip enternasyonel devrimci tarihimiz vardır, yolumuzu aydınlatmaktadır.
Sonuç olarak devrimci komünist hareketler genel süreci kendi cephelerinden okusa da, mevcut okumalara göre konumlanmada başarısızlık söz konusu ve de kendiliğindenciliğe saplanmıştır. Bu girdaptan çıkışın, silkelenmenin yolu niteliğe, öze bağlı devrimci militan pratiğe göre konumlanmaktan, MLM rehberliğinde diyalektik yönteme, özüne sıkı sıkıya sarılmaktan geçiyor. Yanıbaşımızda, gözümüzün önünde devrim lehine gelişebilecek, bu kanalı besleyebilecek zengin hareketlilikler, potansiyel var. Faşizmin yoğun saldırılarına, halk kitlelerini baskılama, sindirme politikalarına rağmen emekçi kitleler sessiz kalmıyor. İşçilerin kamburuna dönüşen işbirlikçi sendikalara rağmen işçiler haklarını alabilmek, insanca, güvenceli çalışma koşulları, kazanım için eylemlere gidiyor, grevlerle seslerini yükseltiyorlar. Kürt ulusu direniyor ve savaşıyor. Sağlıkçılar, öğretmenler, avukatlar, aydın sanatçılar, yazarlar faşizmin susturma çabalarına karşı ses çıkarmaktan geri durmuyorlar. Keza komprador kapitalizmin rant, çıkar uğruna talan etmek için göz koyduğu ormanlara, verimli topraklara sahip çıkmak için, talanı engellemek için köylüler eylemlerle karşılık veriyor. Tarım, hayvancılık, bahçecilikle uğraşan üreticiler birçok engelle karşılaşmalarına, can çekişir halde olmalarına rağmen yok olmamak için direnmekten, eylemlerle karşılık vermekten geri durmuyorlar. Kadın, LGBT örgütlülükleri meydanları faşizme inat terketmiyor, boş bırakmıyor. Yine Cumartesi Annelerinin, işkenceye, ters kelepçelerle gözaltına alınmaya maruz kalmalarına rağmen geri adım atmadan, ısrarla Galatasaray Meydanına girmesi faili (belli) meçhul olan kayıplarının akıbetini sorma iradesi örnektir. Bunlara birde faşizmin cebelleştiği siyasi-ekonomik kriz gerçekliğini de eklediğimizde, devrimci komünistler açısından şartların ne denli gelişebilmek için elverişli olduğunu görebiliriz. Bu kadar verimli şartlarda eksik olan devrimci, bilhassa komünist hareketlerin bu verimlilikten yararlanamaması, sürecin ihtiyaçlarına göre konumlanamaması, bir yönüyle hantal davranmasıdır. Bu önemli eksiklikten dolayı devrimci komünist hareketler, emekçi halk kitleleriyle buluşma, açığa çıkan enerjiyi devrimci iktidar mücadelesi kanalına aktarma sorumluluğunu yerine getirmediği gibi, kitlelerinde gerisinde kalıp onları seyretme vede sadece kitlelere methiyeler dizip verimli zeminden söz etmekle meşgul olabiliyorlar. Biliyoruz ki, koşullar, şartlar ne kadar elverişli olursa olsun bu şartları devrim lehine ilerleyecek, kanalla buluşturacak stratejik aracın önderliği yoksa, bu enerji sistem içine hapsolmaktan, sönümlenmekten kurtulamaz. Yada bu verimli koşullar, enerji, devrimci komünist hareketlerin müdahaleleri olmaksızın kendiliğinden gelip devrimci kanalla, hareketlerle buluşmaz, birleşmez. Elimizde verimli bir toprak varsa, yerinizde oturup verimli toprağımızın olmasından gurur duymakla, avunmakla, seyretmekle o topraktan istediğimiz ürünü alamayacağımız açıktır.
O halde verimli toprağı değerlendirmek, verimli ürün almak istiyorsak yapmamız gereken oturup izlemek, avunmak değil, toprağı işleyecek araçları kuşanıp işe koyulmak, ter dökmek, emek harcamak şarttır. Devrimci komünist hareketlerin kavgaya atılan öznelerinin bundan başka pişme, doğruya ulaşma, imkanı, olanağı yoktur. MLM rehberliğinde, diyalektik yönteme sıkı sıkıya sarılma, kavrama ve mücadelenin her alanında, anında bu ışıkla yolunu aydınlatma, engelleri aşma, gerçeğe hürmet, tıkanıklıktan çıkmanın devrimci militan pratiğe sarılmanın, gelişebilmenin başka yolu yoktur. Önümüzdeki engelleri kaldırmazsak, üzerimizde kambura dönüşen ağır yüklerden, hantallıklarımızdan kurtulamazsak, kitlelere yol gösterecek öncülük, önderlik yapamayacağımız gibi, birde kitleler coşkun sel gibi yanımızdan akıp giderken, biz üzerimizdeki hantallığımızla onların ardında, gerisinde seyretmekten başka bir şey yapamayız.
Bizi aydınlığa ulaştıracak yol, yöntem yada karanlığa, bataklığa çekecek yol yöntemde bellidir. Hangi yolu yürüyeceğimiz bizim tercihimize, becerimize, kavrayışımıza kalmış bir şey. Çıkış yolu bellidir. Fikirsel devrimcileşmeyi, pratik devrimcileşmeyi, pişmeyi süreklileştirmek, yapılması, tutunulması gereken gerçeklik budur.