İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi çalışmak zorunda bırakılan çocuk işçilerin karşı karşıya kaldığı iş cinayetleri raporunu yayımladı. Raporda, “MESEM, tarım ve inşaat işçiliği, sokakta çalıştırma kıskacında çocuklarımız ölüyor…Son on bir yılda en az 671, AKP’li yıllarda en az 907 çocuk çalışırken hayatını kaybetti” denildi.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi’nin Çocuk İş Cinayetleri Raporu’nda Mesleki Eğitim Merkezleri’nde (MESEM) yaşamını yitiren çocuk işçilere vurgu yapıldı. Raporda, son bir yılda en az 671, AKP’nin iktidar olduğu dönemde ise en az 907 çocuğunun hayatını kaybettiği tespitine yer verildi. Raporda, MESEM’e ilişkin; “Patronlara, çırak ve stajyer çalıştırmaya dönük bu teşvik aynı zamanda çocuk işgücünü iş kazalarının, iş cinayetlerinin en fazla yaşandığı küçük işletmelere itmiştir. Bu işletmelerin genel denetimler ve işçi sağlığı ve iş güvenliği denetimlerinde en az denetlenen yerler olması da çocuk işçilere yönelik sömürü ve kuralsızlığı arttırmıştır” değerlendirilmesi yapıldı.
İSİG Meclisi, Çocuk İş Cinayetleri Raporu’nu yayınladı. Raporda, MESEM kapsamında çalışırken yaşamını yitiren çocuklar için ayrı bir başlık açıldı. Raporda, son bir yılda en az 671, AKP’nin iktidar olduğu dönemde ise en az 907 çocuğunun hayatını kaybettiği tespitine yer verildi.
İSİG Meclisi, bu ay hazırlanan raporun MESEM kapsamında staj gördüğü işyerlerinde hayatını kaybeden (çocuk işçiler Arda Tonbul ve Erol Can Yavuz şahsında) bütün çocuk işçilere adandığı ifade edilen raporda yapılan tespitler şöyle:
“2013-2023 YILLARI DÖNEMİNDE EN AZ 671 ÇOCUK İŞÇİ HAYATINI KAYBETTİ”
“2013 yılında en az 59 çocuk işçi, 2014 yılında en az 54 çocuk işçi, 2015 yılında en az 63 çocuk işçi, 2016 yılında en az 56 çocuk işçi, 2017 yılında en az 60 çocuk işçi, 2018 yılında en az 67 çocuk işçi, 2019 yılında en az 67 çocuk işçi, 2020 yılında en az 67 çocuk işçi, 2021 yılında en az 62 çocuk işçi, 2022 yılında en az 62 çocuk işçi, 2023 yılında en az 54 çocuk işçi olmak üzere, 2013-2023 yılları döneminde en az 671 çocuk işçi hayatını kaybetti…
2002 yılında en az 1 çocuk işçi, 2003 yılında en az 18 çocuk işçi, 2004 yılında en az 29 çocuk işçi, 2005 yılında en az 27 çocuk işçi, 2006 yılında en az 29 çocuk işçi, 2007 yılında en az 28 çocuk işçi, 2008 yılında en az 29 çocuk işçi, 2009 yılında en az 12 çocuk işçi, 2010 yılında en az 24 çocuk işçi, 2011 yılında en az 24 çocuk işçi ve 2012 yılında en az 15 çocuk işçi hayatını kaybetti.
2013 yılında en az 18, 2014 yılında en az 20, 2015 yılında en az 20, 2016 yılında en az 19, 2017 yılında en az 18, 2018 yılında en az 27, 2019 yılında en az 14, 2020 yılında en az 13, 2021 yılında en az 11, 2022 yılında en az 13 ve 2023 yılında en az 17 ‘on sekiz yaşındaki işçi’ hayatını kaybetti…
Türkiye’de çocuk emeğinin sömürüsünde yaygın bir şekilde kullanılan temel yasal model çıraklıktır. Yoksul ailelerin çocuklarına yapılacak eğitim yatırımının maliyetini ortadan kaldırmak üzere kurulan ve 1970’lerden bu yana uygulanan bu model sınıfsal eşitsizliği derinleştirmiştir. Belirli dönemlerde çıraklığa ilişkin mevzuat düzenlemeleri yapılmıştır. Ancak bu düzenlemeler çıraklığı ortadan kaldırmak ya da azaltmak üzere değil tam tersine mevcut yeni piyasa koşullarına ya da yasal değişikliklere uyum sağlamak üzere geliştirilmiştir.
MESEM 2016 yılı sonuna kadar var olan ‘Çıraklık Eğitim Merkezlerinin devamı niteliğindedir. Yani (4 4 4 modeli birlikte) eğitim sisteminin içine daha fazla entegre edilmiş ve kitleselleştirilmiş bir çocuk işçilik sisteminden bahsedebiliriz. MESEM uygulaması hayata geçirilirken AB ülkeleri örnek verilmektedir. Ancak uluslararası iş bölümünde Türkiye’nin rolünü düşündüğümüzde yapılan ara eleman yetiştirmek ve ucuz emek gücü ihracıdır.
MESEM kapsamında yaklaşık 1,5 milyon öğrencinin olduğu açıklandı. Bu öğrencilerin yaklaşık 300 binini ise 18 yaşın altındaki çocuklardan oluşuyor. Yani çocuk işçilik ‘bir gün okulda dört gün iş yerinde eğitim alma’ uygulamasıyla meşrulaştırılıyor. Tabi bu uygulamanın kökenlerinde 24 Ocak kararları ve 12 Eylül darbesi ile hayata geçirilen neoliberal politikalar, 1990’lı yıllardan itibaren eğitimin metalaştırılması ve sanayi-eğitim işbirliği politikaları, 2006 yılında MEB-Koç Holding işbirliği ile “Meslek lisesi memleket meselesidir” şiarıyla öğrencilerin sanayi için ara eleman olarak yetiştirilmeye başlanması TESK Genel Başkanı Bendevi Palandöken’in ‘Bizim çıraklarımız çocuk işçi değildir, onlar ustalarından meslek öğrenen öğrencilerdir’ sözleri ile hayata geçirilen adımlar bulunmaktadır.
Patronlara, çırak ve stajyer çalıştırmaya dönük bu teşvik aynı zamanda çocuk işgücünü iş kazalarının, iş cinayetlerinin en fazla yaşandığı küçük işletmelere itmiştir. Bu işletmelerin genel denetimler ve işçi sağlığı ve iş güvenliği denetimlerinde en az denetlenen yerler olması da çocuk işçilere yönelik sömürü ve kuralsızlığı arttırmıştır.
Tabi hatırlatmamız gereken bir husus var o da MESEM’lerde her yaştan öğrenci var. Bu durum da bir yandan yaşlılara kadar uzanan bir yelpazede yeniden işçileştirmenin hayata geçirildiğini diğer yandan eğitime destek adı altında da devletten sermayeye kaynak aktarıldığını da göstermektedir.
“TÜRKİYE’DE HER YAŞTAN İNSAN HIZLA ÜCRETLİLER ORDUSUNA KATILDI”
MESEM’lerde yoğunlaşan ‘çocuk işçiliğin nesnel zeminini yoksulluk oluşturmaktadır’ Türkiye’de zaten binlerce çocuk aileleri geçinemediği için çalışmak zorundaydı. Bazen yazın çırak olarak bazen okul sonrası atölyeye giderek bazen de okulu bırakarak çalışıyorlardı. 2021 Eylül ayından itibaren ise derinleştirilen yoksullaştırma politikaları ile Türkiye’de her yaştan insan hızla ücretliler ordusuna katıldı.
Doğal olarak maddi durumu kötü olan ailelerden çocuklar MESEM tercihinde (zorunluluğunda) bulundu. Böylece bir yandan okuyup diğer yandan çalışıp diploma, kalfalık ve ustalık belgesi alma imkanları olacaktı. Ancak bu çocuklara sunulan gelecek organize sanayi bölgelerinde, gıda, metal, kimya gibi sektörlerde ara eleman olma ya da hizmet sektörü çalışanı olmaktı. Diğer yandan sağlıklarını, çocukluklarını ve gençliklerini iş yerlerinde bırakacaklardı…
2013-2023 yıllarında çocuk iş cinayetlerinin işkollarına göre dağılımı şöyle:
–Tarım, Orman işkolunda 380 çocuk (250 işçi ve 130 çiftçi); İnşaat, Yol işkolunda 71 çocuk; Metal işkolunda 46 çocuk; Konaklama, Eğlence işkolunda 45 çocuk; Gıda işkolunda 23 çocuk; Ticaret işkolunda 21 çocuk; Genel İşler işkolunda 20 çocuk; Tekstil, Deri işkolunda 17 çocuk; Taşımacılık işkolunda 14 çocuk; Ağaç, Kâğıt işkolunda 11 çocuk; Kimya, Lastik işkolunda 7 çocuk; Enerji işkolunda 4 çocuk; Çimento, Toprak, Cam işkolunda 3 çocuk; Madencilik işkolunda 1 çocuk; İletişim işkolunda 1 çocuk; Sağlık işkolunda 1 çocuk; Elimizdeki veriler ışığında çalıştığı işkolunu belirleyemediğimiz 6 çocuk işçi çalışırken hayatını kaybetti…
2013-2023 yıllarında çocuk iş cinayetlerinin yaşlara göre dağılımı şöyle:
–4 yaşında 5 çocuk, 5 yaşında 5 çocuk, 6 yaşında 4 çocuk, 7 yaşında 7 çocuk, 8 yaşında 14 çocuk, 9 yaşında 13 çocuk, 10 yaşında 25 çocuk, 11 yaşında 16 çocuk, 12 yaşında 36 çocuk, 13 yaşında 44 çocuk, 14 yaşında 65 çocuk, 15 yaşında 99 çocuk, 16 yaşında 131 çocuk ve 17 yaşında 207 çocuk işçi çalışırken hayatını kaybetti…
-Türkiye’de çocuk işçilik 4 ila 8 yaş aralığında başlıyor. Tarımda toplayıcılık, çobanlık ve mevsimlik tarım işçiliği yapan; sokakta mendil satan, cam silen çocuklar var. Ancak mevsimlik tarım işçisi ve sokakta çalışan çocukların sayısında 8 yaşından itibaren ciddi bir artış var. 10-12 yaşlarda tekstil ve metalde çalışan çocukları görüyoruz. 13-14 yaşlarından itibaren tarım, inşaat, sanayi ve hizmetlerde çalışan sayıları yüzbinlere ulaşan; 15-17 yaş grubunda ise tarım başta olmak üzere konaklama, ticaret, inşaat, metal, tekstil ve gıda gibi işkollarında çalışan milyonu aşkın çocuk işçi var.
2013-2023 yıllarında çocuk iş cinayetlerinin yaşlara göre aylara şöyle:
–Ocak ayında 36 çocuk, Şubat ayında 27 çocuk, Mart ayında 31 çocuk, Nisan ayında 34 çocuk, Mayıs ayında 68 çocuk, Haziran ayında 68 çocuk, Temmuz ayında 105 çocuk, Ağustos ayında 119 çocuk, Eylül ayında 71 çocuk, Ekim ayında 45 çocuk, Kasım ayında 38 çocuk, Aralık ayında 29 çocuk işçi çalışırken hayatını kaybetti…
-Mayıs ve Eylül aylarını içeren dönemde mevsimlik tarım işçisi çocukların ölümünü yoğun bir biçimde görüyoruz. Başka bir bakış açısıyla da tarım işçisi çocukların Mayıs ayı ile birlikte okulu bıraktığını ancak Ekim ayında okullarına döndüğünü söyleyebiliriz.
-Yine okulların kapanmasıyla birlikte Temmuz ve Ağustos aylarında ‘yaz aylarında’ çalışan çocuk sayısının (tarıma ek olarak sanayi, inşaat ve hizmetler) kitlesel olarak arttığını belirtmeliyiz.
-MESEM gibi uygulamalarla kitleselleşen “adı öğrenci olan işçiliğin” bir sonucu olarak da özellikle kış aylarında kentlerdeki OSB’lerden gelen çocuk işçi ölümlerine giderek daha sık şahit olmaktayız. Örneğin son beş ayda 7 çocuk işçi (çoğu MESEM kapsamında) çırak ya da stajyer olarak çalışırken hayatını kaybetti.
–49 ölüm Şanlıurfa’da; 40 ölüm Gaziantep’te; 33’er ölüm Adana ve İstanbul’da; 25 ölüm Konya’da; 21 ölüm Antalya’da; 19’ar ölüm Ankara ve Bursa’da; 18 ölüm Mardin’de; 17’şer ölüm Aydın, Kocaeli ve Mersin’de; 16’şar ölüm Diyarbakır ve Manisa’da; 14 ölüm Ağrı’da; 13 ölüm Denizli’de; 12’şer ölüm Hatay ve Samsun’da; 11’er ölüm İzmir, Kahramanmaraş ve Şırnak’ta; 10’ar ölüm Aksaray, Balıkesir, Erzurum, Osmaniye ve Sakarya’da; 9’ar ölüm Kayseri, Malatya, Muğla ve Van’da; 8’er ölüm Ordu, Sivas ve Tekirdağ’da; 7’şer ölüm Afyon, Giresun, Karaman ve Siirt’te; 6’şar ölüm Batman ve Düzce’de; 5’er ölüm Elazığ, Kastamonu, Muş ve Yozgat’ta; 4’er ölüm Bolu, Çorum, Hakkari, Isparta ve Sinop’ta; 3’er ölüm Bitlis, Eskişehir, Kars, Kırıkkale, Kırklareli, Kilis, Kütahya, Niğde ve Uşak’ta; 2’şer ölüm Bartın, Bilecik, Bingöl, Burdur, Çanakkale, Gümüşhane, Rize, Tokat ve Tunceli’de; 1’er ölüm Adıyaman, Ardahan, Bayburt, Çankırı, Edirne, Karabük, Kırşehir, Nevşehir, Trabzon, Yalova, Zonguldak ve Irak’ta meydana geldi…
-En çok çocuk işçi ölümünün meydana geldiği şehir Şanlıurfa’dır. Ayrıca diğer şehirlerde ölen mevsimlik çocuk işçilerinde de memleket olarak ilk sırada Şanlıurfalılar vardır.
Sonuç
Türkiye sanayisinin dünya pazarlarında, özellikle AB pazarında, var olmasının yegâne yolu ucuz işgücü ihracıdır. Bu noktada çocuk işçilik elzemdir ve çocuk işçilik ancak üretenlerin yönetmesi durumunda önlenebilir. Onun dışında hümanist söylemler ve bazı PR çalışmaları görebiliriz. Örneğin;
– Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakan Yardımcısı Halil Etyemez, 2014 yılında, Uluslararası Çalışma Konferansı’nın 103. Oturumunda, özellikle çocuk işçiliği ile mücadele çerçevesinde alınan önlemler sayesinde, bu sorunun artık Türkiye’nin gündeminden çıktığını söylemişti.
– AB Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Stefan Füle, Türkiye’nin çocuk işçi çalıştırmayla mücadelede başarılı olduğunu belirtmiş, “Türkiye 2014 itibarıyla çocuk işçi çalıştırmayı bitirmeyi taahhüt ettiğini ve ILO’nun Türkiye’yi 2006 yılında çocuk işçilikle mücadelede başarı sağlayan üç ülkeden biri seçmesine neden olduğunu” söylemişti.
– Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı çocuk işçilikle mücadele etmek ve çocuk işçiliği durdurmak için 2017-2023 yılları için “Çocuk İşçiliği ile Mücadele Ulusal Programı hazırlamış ve 2018 yılını “Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Yılı” ilan etmişti.
Uluslararası sözleşmelerin imzalanması, hazırlanan programlar, AB temsilcilerinin açıklamaları vb. Bunlar siyasi iktidarın çocuk işçiliği engellemek yerine, halkla ilişkiler stratejisinin bir parçası olarak meşrulaştırma yolunu tercih ettiğinin ve çocuk işçiliğinin güvencesiz çalışmanın en önemli kaynaklarından biri olduğunun gizlenmesinin göstergesidir.
Çocuk işçiliğinin yasaklanması, mesleki öğrenimin çocuk gelişimine uygun bir biçimde planlanması ve kamusal kurallar çerçevesi içinde olması gerektiğini biliyoruz. Ancak bunları sistem içinde ifade etmek tek başına bir anlam ifade etmiyor. Örgütlenmek, mücadele etmek ve direnmek gerekiyor. Geleneksel emek örgütlenmelerinin kendi üyelerinin çıkarlarını bile koruyamadığı ve buharlaştığı bu dönemde çocuklarımızı koruyacak örgütlenmenin ve mücadelenin araçlarını oluşturmalıyız…”