Roni Nasır Kaya
Din Alimleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’ne (DİAYDER) düzenlenen operasyonda gözaltına alınıp serbest bırakılan Mele Aydın Ayhan, “Hiçbir imam yasadışı bir eyleme katılmamıştır” diyor.
*İBB bize destek olmadı
*Bizim derneğimizi asılsız iddialarla suçladılar
*Şunu görüyorum metropolde yaşayan yaşlı Kürtler imamın kendi dilleriyle kendileriyle iletişim kurmalarını istiyorlar. Biz imamlar olarak da edebi Kürtçeyi medreselerde öğrendik aynı şekilde Türkçe anlatamam ki.
İstanbul’da faaliyet yürüten Din Alimleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’nin (DİAYDER) davasında yargılanan Mele Aydın Ayhan, “Hiçbir siyasi partiye üye bile değildik Açıkçası bu operasyonun amacı neydi, neden yapıldı? Bize yönelik bir komplo muydu? Bilmiyoruz” diyor.
DİAYDER hakkında hazırlanan 35 sayfalık iddianamede derneğin, KCK comradetematiği doğrultusunda kurularak faaliyet yürüttüğü iddia ediliyor.
Derneğin internet sitesinde Kürt sorununa ilişkin düzenlediği anket, 2013’ten bugüne yaptığı açıklamalar ve üyelerin katıldıkları eylemler suçlama konusu yapılmış durumda.
Derneğin kamu kurum ve kuruluşlarından elde edilen yardım kartlarının comradetemli bir şekilde örgüt üyelerine ulaştırıldığı da iddialar arasında.
Ayhan, bianet’e konuştu.
“89 kitap okuyup imamlığa başladık”
Öncelikle sizi biraz tanıyalım. Medrese eğitiminizi nerede aldınız? Medrese eğitimi nedir? Hangi Kürt alimlerinin kitapları okutuluyordu?
1968 Van Bahçesaray Müküs doğumluyum. Müküs eskiden Siirt Pervari’ye bağlıydı daha sonra Van’a bağlandı. Çocukluğumda köylerde az sayıda da olsa medreseler vardı. Henüz okullar yoktu.
Bahçesaray’ın yolu yoktu insanlar yaya gidip gelirlerdi o dağlarda. O zor koşullarda yaşamını yitiren çok sayıda insan vardı, onlardan biride benim anamdı. Doğum esnasında hayatını kaybetti.
En çok adınlar yaşamını yitiriyorlardı. Doğumu çok zor geçen kadınları ağaçtan yapılan sedyelerin üzerine koyar Van’a getirirlerdi çoğu da kurtulamazdı yaşamını yitirirdi.
Ben de 8 yaşında kendi köyümde dini eğitime başladım. Daha sonrasında da başka köylerde medreselerde din eğitimime devam ettim. Her şeyimizi köylüler karşılıyorlardı.
Biz de dini eğitimimiz bitirdikten sonra onlara imamlık yapıyorduk. Devletle bir alakamız yoktu. Tabi bundan yüz yıl önce bölgemizde bulunan Medreselerde toplam 114 kitap okutulurdu.
Cumhuriyet’ten sonra medreselerin birçoğu kapandı ve artık o kitapların hepsi de yok. Fakat bizim kuşak 89 kitabı bitirerek imamlığa başlıyordu.
Ehmedi Xani’nin Nûbihar kitabıyla başlıyor daha sonra İbn-i Kasım ve Molla Cami’ye kadar devam edilirdi.
Günümüzde Medrese imamları ve birde İmam hatip imamları var. İmam hatipler kutsanırken neden siz medrese imamları hep baskı altındasınız ve potansiyel bir tehlike olarak görülüyorsunuz? Hakkınızda sık sık davalar açılıyor, hedef haline getiriliyorsunuz, sizce bunun nedeni nedir?
Aslında tarihe bakmak bize yeterince gerekçesini anlatıyor. Tabi kendi görüşüme göre Kürtlerin yaşadığı her dört parçaya da baktığımızda Bahçesaray’da Medrasa Mir Hasa, Arvas Medresesi gerek Bitlis Medresesi, orada yetişen ve 114 kitabı bitiren alimler aynı zamanda Kürtlerin yöneticisi de oluyorlardı.
1970’li yıllara kadar dikkat ederseniz Kürtlerin başını hep imamlar çekmiştir. Belki de son olarak Molla Mustafa’yı örnek verebiliriz. Ondan öncesi Qazi Muhammed var, hepsi Medreselerde mezun olmuşlardı.
Ehmede Xani, Melayê Ciziri, Feqiye Teyran, Elî Hariri gibi alimler şiirle edebiyatla uğraşırlarken aynı zamanda öncülük rolünü de yerine getiriyorlardı. Halkta bunları dinliyordu. Şeyh Said isyanına kadar böyle devam etti. Cumhuriyet’le birlikte kurulan İmam hatipler söz ettiğimiz ilmide kısalttılar.
Örneğin mezarlıkta ölüye ne okunacak, birkaç ayet birkaç hadis abdest nasıl alınır bunları ezberletip öğrettiler.
Onlar da gidip devlete bağlı resmi kurumlarda memur olarak çalıştılar. İmam hatip ve Medrese imamların arasındaki farkı sorarsanız; İmam hatipliler namaz memurları diyebiliriz.
“Vaizler Kürtçe verilirdi”
Peki Medrese imamları neden hutbeyi ve duaları Kürtçe yapmak için ısrar ediyorlar? Bunun özel bir nedeni var mı?
Başta da belirtmiştik ilk okuduğumuz kitap Ehmedê Xani’nin Nûbihar kitabıyla başladık ve dili de Kürtçeydi.
Bize öğretilen kitaplar Arapça olsa bile anlatımı Kürtçeydi. Böylelikle Kürtçeye daha hakim olduğumuzu söyleyebilirim. Dualarımızı zaten Kürtçe yapıyoruz. Bütün medrese imamları vaizlerini Kürtçe verirlerdi.
Kaldı ki imamlık görevi sadece dua okuyan ibadet eden kişiler değiller ki; topluma da aynı zamanda öncülük etmek gibi bir rolleri de vardır.
Örneğin insanların anlayabileceği şeklinde meseleler hikâyeler anlatılır ve toplum öyle birleşir. İmam taziyelerde cenazelerde bulunmak zorundadır.
Karşındaki insanların seni en iyi anlayabileceği dilde anlatmak zorundasın. Maalesef bir sürü yasaklarla karşı karşıya kaldığımız için insanlarımızın anlayabileceği dilde yani Kürtçe olarak anlatamıyoruz. Kürt dili üzerindeki yasaklar halen devam ediyor. 80’lerde de böyleydi halende böyle.
İnsanlarımızın birçoğu Türkçe anlamıyor benim cemaatimde. Kürtçe vaaz verdiğim için geliyorlar.
Zaman zaman Türkçede anlatıyorum fakat çoğunluk yani yaşlı insanlar ben Kürtçe anlattığım için tercih ediyorlar.
Şunu görüyorum metropolde yaşayan yaşlı Kürtler imamın kendi dilleriyle kendileriyle iletişim kurmalarını istiyorlar. Biz imamlar olarak da edebi Kürtçeyi medreselerde öğrendik aynı şekilde Türkçe anlatamam ki.
Açıkçası bu 21’inci yüz yılda Kürtçeye karşı olan bu denli korkunun nedenini halen tam olarak anlamış değilim. Bu bir zülümdür.
“Her partiden katılım oluyordu”
Buradan devamla kısaca DİAYDER’in hikayesini anlatır mısınız? Ne zaman kuruldu, faaliyetleri nelerdir?
DİAYDER kuruluş hikâyesine geldiğimizde tabi ne dersek diyelim Kürt toplumunun içinde belli bir muhafazakâr kesim var bunu göz ardı edemeyiz. Ve mezhep olarak Şafii mezhebine bağlı bir halk, bizde bütün eğitimizi şafii mezhebine göre aldık.
Bu da bir ihtiyaçtı bizde bu ihtiyacı karşılamak için dernekleşelim dedik. 2008 yılında Din Alimleri Derneği olarak Valiliğe bağlı olan dernekler masasına başvurumuzu yaptık derneğimizi kurduk.
Bu vesileyle Kürt Meleler olarak bir araya gelebildik konuşup tartıştık eksikliklerimizi giderdik. İsteyen gelip orada imam alıp taziyesine götürürdü.
Örneğin İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde cenazeler sadece Hanefi mezhebine göre kaldırılır. Bu koca şehirde bir tek Hanefi mezhebine göre insanlar yaşamıyorlar ki çeşit çeşit inanca mezhebe bağlı insanlar var.
Son İBB seçimlerinde CHP’nin kazanmasıyla beraber bir proje geliştirdiler şunu söylediler madem büyük şehir belediyesi bütün mezheplere hizmet veremiyorsa bari böyle bir projemiz olsun bir masa kurdular. Bu projenin amacı da farklı mezheplere inançlara hizmet vermek içindi.
İstanbul Büyükşehir Belediye seçiminden önce size karşı herhangi bir baskı söz konusu muydu? Sizleri kimler ziyaret ediyordu? Siyasi çevrelerden derneğinizi ziyaret eden oluyor muydu?
Evet vardı çünkü bizim derneğe bağlı bilinen tanınan imamlardı. Onun için bize her partiden gelenler oldu.
Belki MHP’den gelen olmamıştır. İYİ partiden tutun Ak Partiye kadar herkes geldi. Bir potansiyelimizin olduğunu biliyorlardı, yani muhafazakâr Kürtlerin üzerinde bir etkimizin olduğunu çok iyi biliyorlardı.
Onun için gelir ziyaret ederlerdi. Hatta bakanlar seviyesinde o bölgede yemek verildiğinde bizi davet ederlerdi ve temsilen katılırdık.
Derneğinizin siyasi partiler tarafında sık sık ziyaret edildiğini söylediniz. Fakat en çok da kamuoyunda tartışmaya neden olan CHP’nin sizin için düzenlediği iftar yemeğiydi. Bu konuyu biraz anlatabilir misiniz, nasıl oldu? Sizi kim davet etti?
Evet o davet CHP yetkililerinden geldi bizde kendi aramızda istişare ettik. Şunu dedik madem amacımız halkımızı hizmet vermektir. CHP’nin büyük şehir belediyesini kazanması ihtimal dahilindeydi onlarda ortaklaşmak istedik.
Kendilerine de bildirdik amacımız işe alınma falan değildi zaten hepimiz yaşlı başlı insanlardık birçoğumuzda emekliydik. Ne dedik Allah rızası için şafi mezhebine mensup olan insanlarımız için bir hizmetiniz olursa seviniriz. Onlarda bize dediler ki “ne istiyorsunuz?”
Biz de Kürt nüfusunun yoğunlukta olduğu yerlerde Şafii imam bulunsun Şafi Hanefi kargaşasına da son verilsin. Sahur yemeğinde İmamoğlu’nun da katıldığı yaklaşık kırk imam arkadaşımızla beraber Bahçelievler kültür merkezinde bir araya geldik. Taleplerimizi o toplantıda da aktardık.
O toplantıda aynen şunları istedik; mezarlıklar müdürlüğünde Şafi mezhebine ait bir temsiliyeti bulunsun. Malumunuz bir zamanlar İstanbul da Teali cemiyetinin Cağaloğln’da medreseleri vardı. Kürt ulemalar orada toplanır dini meseleleri tartışırlardı.
Ona benzer İstanbul’da Medrese geleneği benzeri şeklinde faaliyetlerde Daha sonra CHP büyük şehir belediyesini kazandıktan sonra temsilen sekiz kişiyi işe aldılar bunlardan bir tanesi de bendim. Biz de cenazelerde Türkçe Kürtçe Arapça şeklinde dini vecibelerini yerine getiriyorduk.
“Operasyonu tahmin etmiyorduk”
DİAYDER’e yönelik böyle bir operasyonun olacağını tahmin ediyor muydunuz? O süreçte neler yaşandı? Bu konuda ne söylemek istersiniz?
Tabi ki asla tahmin etmiyorduk. İmamların içinde en genç olan bendim. Hiçbir imam yasadışı bir eyleme katılmamıştır. Bir arada bulunduğumuz bütün imamlar birbirini çok iyi tanıyorlardı birbirinin geçmişini biliyorlardı.
Hatta hiçbir siyasi partiye üye bile değildik Açıkçası bu operasyonun amacı neydi, neden yapıldı? Bize yönelik bir komplo muydu? Bilmiyoruz.
“Savcıların sorularına hayret ettik”
Size yönelik operasyon uzun süre kamuoyunda konuşuldu, tartışıldı. Ayrıca uzun bir gözaltı süreci yaşadınız? Neyle suçlandınız?
Evet o gece halen uyumamıştım kapısı normal şekilde çalındı kapıyı ben açtım karşımda Jandarma ve polisi gördüm. Her iki birim ortak operasyon yaptıklarını söylediler. İçeriye polisler girdi.
Kendilerine söyledim herhangi bir karakolluk ifadem yok ben kendimi biliyorum şeklinde ifade ettim. Niye geldiniz sebep nedir diye sorduğumda onlarda bir dosya açtılar bizim bütün yöneticilerin resimleri dosyanın içinde gördüm. Bana dedi ‘bunları tanıyor musun’? tanıyorum dedim ve dosyayı kapattı. O an bizim dernekle ilgili bir operasyonun olduğunu anladım.
Önce hastaneye oradan da Maslak İl Jandarma komutanlığına götürdüler toplam Sekiz gün boyunca 80-90 yaşlarında insanlar gözaltında kaldık. Bize gelip giden avukatlarda dosyada gizlilik kararı olduğu gerekçesiyle hiçbir şey anlatmadılar.
Daha sonra savcı ifademizi almak üzere bulunduğumuz yere geldi. İfadelerimiz alınmaya başlandığında savcının sorduğu sorular karşısında biz bile hayrete düştük. İlk kendi kendime sordum, bu DiayDer neymiş de haberimiz yokmuş.
Yani her tarafı bombaymış da bende içinde. Savcının soruları örneğin bana diyor ki “sen falanca mescitte falanca konuda Kürtçe vaaz mı verdin?” evet dedim. “sen diyanetin hutbesini okumadın?’’ evet dedim. Zaten öncesinde gelip görüntüleri çekmişler kayda almışlar. Çekilen görüntüyü bana gösterdi “bu sen misin”? evet dedim.
Eee bildiğim kadarıyla Kürtçe yasak değil. Benim yargılanmam tamamen Kürtçe üzerineydi. Savcı kanaatini belirtirken diyor ki “sohbetin içeriğinde siyasi bir şey yoktur.
Fakat Zerdüştten bahsedilmiştir. Zerdüştten söz ettiğine göre kesin örgüte yakındır? Sadece Zerdüştten söz ettiğim için örgüte mensup olduğum şeklinde bir suçlamayla karşı karşıya kaldım. Birde konuştuğumuz akademik Kürtçede suç sayıldı. Daha sonra baktık ki Diyanetin çıkarttığı Kürtçe Kur’an mealinde de aynı bizi kullandığımız akademik dil kullanılmış. Biz söyleyince suç diyanet söyleyince suç sayılmıyor böyle bir çifte standartla karşı karşıya kaldık.
Bazı arkadaşlarımıza yönelik yapılan suçlamalar ise dağıttıkları yardım kartlardan dolayıydı. Büyükşehir belediyesi Diay-Der yoksullara dağıtmamız için üç yüz adet yardım kartı gönderilmiş arkadaşlarımızda her biri onar adet almış kendi mahallelerindeki yoksullara dağıtmışlar.
Neymiş, sicili bozuk olanlara dağıtılmış şeklinde bir suçlamayla karşı karşıya kaldık. Halbuki bu kartlardan faydalanan bazılarının sicilinde hiçbir şey yok, fakat akrabalarının herhangi birine soruşturma açılmış böyle şeyler bizim yargılanmamıza gerekçe oluşturuldu.
Katıldığınız taziyelerden dolayı da suçlandınız? Tam olarak size yönelik suçlama neydi?
Evet şahsımla ilgili bir suçlamamda 2015 yılında Van’da bir taziyeye katılmamdı. Katıldığım taziyede resimlerim çekilmiş sağımda Bahçesaray AK Parti belediye başkanı Hayati Orhan, solumda Sabri Azhar AK Parti ilçe başkanı. Üçümüz beraber bu taziyeye gitmişiz.
Taziyesine gittiğimiz genci tanımıyorum, tek bildiğim Kobani’de yaşamını yitirmiş olması ve kurulan taziye çadırına bu saydığım kişilerle beraber gittik. Savcı, diyor ki “örgüt mensubunun taziyesine katılmışsın” ben dedim ki bu sağımdaki solumdakilerde katılmış, birlikte katıldık ama onlara hiçbir suçlama yargılama yok. Kaldı ki bizim bölgede taziyelere katılmamak ayıplanır hele hele imamlık vasfında varsa katılmazsa ayıplanırsın. İnancımıza göre ölenin kimliği sorgulanmaz taziye katılana neden katıldın denilmez. Bakın size çarpıcı bir örnek vereceğim şuanda namaz kıldırdığım benim cemaatimde neredeyse 9-10 tane emekli polis var, yani herkes geliyor.
“Biz çok mağdur olduk”
Size yönelik yapılan operasyondan sonra İstanbul Büyükşehir Belediye’sinin üzerinde de büyük bir baskı kuruldu. “Teröristleri finanse ettiklerine dair iddialar ortaya atıldı. Bu durumu nasıl yorumluyorsunuz? Belediye’nin size yönelik yaklaşımı nasıldı? İBB yetkililerine yönelik serzenişleriniz olduğunu biliyoruz, neden?
Evet bizde cezaevindeyken gelişmeleri merak içinde takip ediyorduk. İBB’nin finanse ettiği işe aldığı ‘teröristler kimlerdir acaba” diye. Ne bir “terörist” bulundu, ne de yanımıza getirilen oldu.
Maalesef ne hikmetse biz Diay-Der Meleleri bir ateş topuna çevirdiler kimse yaklaşmasın, belki etrafında da ateşten bir çember daha çevirdiler. Büyük Şehir Belediyesinde görevinde olan bir tane müdür de bizimle iş birliği içerisinde olduğu gerekçesiyle suçlanıyor.
Avukatımız talep ettiği halde bu şahısla dosyamızı birleştirmediler madem aynı davada yargılanıyoruz neden dosyamızı birleştirmiyoruz o zaman. Kendi deneyimlerime dayanarak şunları söylemek istiyorum. Biz Kürtlere her zaman kim gelip “sizi ben yöneteceğim” demişse biz kimliğine bakmadan kabul etmişiz.
Belki de başımıza gelen en büyük felaketlerden biride budur. Her şeyi peşinen kabul etmek yerine, hâlbuki Allah diyor ki “Size bir bir haber geldiğinde mutlaka üç kişiye daha sorun” Ehmede Xani’de diyor “bir kişiyi yönetici yapmak istiyorsanız kırk kere deneyin, sonra görev verin ona” Biz hiç birini yapmadık. Büyük Şehir Belediyesi konusunda da biz çok mağdur olduk.
Bizi işten attılar, şuan bizimle görünmek isteyen bile yok. Siyasiler halen bize ateş topu gibi bakıyorlar. Melelerin başına gelen bir zulümdür. Halbuki 70-80-90 yaşındaki adamlar ne bir ihale almış ne ihaleye fesat karıştırmış ne yoksulluk yapmış ne de işe giresi sahtekarlık yapmış. Bize yapılan bu operasyon aynı zamanda İstanbul’da yaşayan Kürtlerinde büyük şehir belediyesiyle ilişkilerinin kesilmesine bir gerekçe yapıldı.
Bizim şahsımızda İstanbul’da yaşayan bütün Kürtlere şu denildi; sakın bizden bir şey istemeyin; işsizseniz işe girmek için gelmeyin, yoksulsanız yardım talebinde bulunmak için kapımızı çalmayın, işverenseniz ihalelere katılmayın. Bu vesileyle CHP belediyesi İstanbul’da ki Kürtlerin oyunu aldı ve imamların başına gelenleri de gerekçe yaparak Kürtlerin ayağını belediyeden kesti. Demem o ki Kürtlerin oylarıyla seçilen bu belediyelerde etkili yetkili masa başında çalışan hiçbir yerde doğru düzgün bir Kürt bulamazsınız.
DİAY-DER’in davası hangi aşamada?
Bu davada toplam olarak yargılanan Ekrem Baran başkanımızla beraber 23 kişiydik. En az cezaevinde yatan 8 ay yattı. Peyderpey serbest kaldık şuanda tutuklu yargılan tek kişi Ekrem Baran başkandır.
Suçlama da yardım kartlarına ilişkindir. Son olarak şunu söylemek istiyorum. Metropollerde yaşayan başta Kürt siyasetçiler olmak üzere Diay-Der’in başına gelenleri iyi takip etsinler. Bu operasyonla ne amaçlandı ve kime ne faydası oldu.
Son olarak şunu belirtmek isterim bu Kürt alimlerine yapılan operasyon Kürt halkına büyük bir gözdağıydı. Herkes şunu konuşmaya başladı yaşlı başlı imamlara da bunu yapıyorlarsa bize neler yapmazlar ki?
Onun için çok önemsiyoruz madem suçsuz olduğumuz anlaşıldı. O zaman Muhalefet Partileri yani HDP CHP bizi kendi gurup toplantılarına bir kerecik de olsa davet edebilirlerdi. Kırgınız…
İddianamede ne var?
DİAYDER hakkında hazırlanan 35 sayfalık iddianamede derneğin, KCK comradetematiği doğrultusunda kurularak faaliyet yürüttüğü iddia ediliyor.
Derneğin internet sitesinde Kürt sorununa ilişkin düzenlediği anket, 2013’ten bugüne yaptığı açıklamalar ve üyelerin katıldıkları eylemler suçlama konusu yapılmış durumda.
Derneğin kamu kurum ve kuruluşlarından elde edilen yardım kartlarının comradetemli bir şekilde örgüt üyelerine ulaştırıldığı da iddialar arasında.
İddianamede sanıklardan Mehmet İ.’nin, İBB’de gassal olarak işe alınmasında DİAYDER yöneticilerinin referans olduğunu ve kendisiyle birlikte bazı kişilerin de dernek öncülüğünde işe alındığını yönünde ifadeler var.
Yine iddianamede Mehmet İ.’nin kişilerle belediyeye ilk girdiklerinde maaşlarından bir kısmını DİAYDER’e vereceklerini söylediği anlattığına yer veriliyor.
Mehmet İ.’nin aldığı 4 bin lira maaşın bin lirasını DİAYDER’e verdiği kaydedilen iddianamede, benzer şekilde DİAYDER tarafından belediyelerde işe sokulan üyelerin maaşlarının bir kısmını derneğe aktardıkları belirtiliyor.
Yorumlar kapalı.