Muğla çevre örgütleri: “Çok geç olmadan yaşam alanlarını savunuyoruz”

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Haber Merkez: Muğla’da yaşam savunucuları, doğa katliamlarına karşı “Çok geç olmadan yaşam alanlarını savunuyoruz” şiarıyla düzenlenen mitingde bir araya geldi.

Muğla’da ekoloji örgütleri, siyasi parti ve meslek örgütlerinden oluşan 83 kurumun çağrısıyla düzenlenen mitingde yaşam savunucuları, doğa yıkımına karşı yaşam alanlarını savunmak için bir araya geldi.

Mehmet Ali Eren Parkı’nda toplanan yaşam savunucuları, mitingin yapılacağı Muğla Açık Oto Pazarı’na yürümek isterken polis engeliyle karşılaştı. Polisin tüm engellemelerine rağmen yaşam savunucuları, “Muğla için çok geç olmadan yaşam alanlarımızı savunuyoruz” yazılı pankartı açarak, “Havama, suyuma, toprağıma dokunma”, “Akbelen Ormanı’nı vermeyeceğiz”, “Deştin çayı özgür akacak”, “Dinamitçi Sinpaş Marmaris’i terk et” sloganları eşliğinde yürüyerek miting alanında toplandı.

Basın açıklaması öncesi maden katliamında hayatını kaybeden işçiler anılırken “Kabul edilemez kararlar halkı yoksullaştırdığı gibi canından da ediyor”  denildi.

Fethiye’den Bodrum’a, Kavaklıdere’den Datça’ya doğal varlıklar talan edildiği belirtilen açıklamada “Bu talan maden ocaklarıyla, termik santrallerle, kıyıların işgaliyle, halkın yaşam alanlarına erişemez hale gelmesiyle sürüyor, kabul etmiyoruz. Bu talan hepimize, halka ait olanın halka karşı kullanılmasıyla, şirketlerin, parası bol olanların özel mülkü haline getirilmesiyle yürütülüyor” ifadelerine yer verildi.

“Yaşam alanlarını kaybetmek istemiyoruz!”

83 kurum adına basın açıklamasını okuyan Melda Onay, Muğla’nın yüzde 59’unun maden ruhsatı alanı ilan edildiğini belirterek şunları söyledi:

Muğla’daki termik santrallerin hepimizi canından ettiği, sağlığımızı bozduğu ülkenin enerji ihtiyacını karşılamak için değil, zengini daha çok zengin etmek için çalışmaya devam ettiğini bütün ülke biliyor, biz de biliyoruz. Ülke mahkeme kararlarının uygulanmadığı ülke olmaktan çıkmalı! bunu da söylemek için toplandık. Bu termik santraller o tarihte mahkeme kararları çıkmış olmasına rağmen kapatılmadığı gibi, sermayesine sermaye katmaya çalışan, kar peşinde olan şirketlere satıldı, özelleştirildi. Güneş enerjisi, temiz enerji adı altında santrallerin ömrü uzatılmaya çalışılıyor. Bunun bir aldatmaca olduğunu biliyoruz, bu yanıltmaya ortak olmamız isteniyor; kabul etmiyoruz. Yaşamak hepimizin hakkı, yaşam alanlarını kaybetmek istemiyoruz!

“Akbelen Ormanı’nı vermeyeceğiz”

Temel geçim kaynakları olan zeytinliklerinin talan edildiğini vurgulayan Omay, “Bu talan sürsün isteniyor.önetmelik değişikliği yargı kararıyla iptal ediliyor, başka bir yönetmelikte tekrar halkın önüne konuyor. Yetmiyor, daha çok para kazanılsın diye kanun değiştirilmek isteniyor. Bunun yol açacağı sonuç, zaten yoksullaşmış olanların, geçinmeye çalışanların daha çok yoksullaşmasıdır. Akbelen, 450 günü aşkın zamandır bu yoksullaşmaya hayır diyor. İkizköy geçinmek, üretmek, yaşamak istiyor!” dedi.

“Kızılbük’te kaçak inşaat yalanlarla sürüyor”

Omay, Kızılbük’te mahkeme kararına rağmen inşaat faaliyetlerinin devam ettiğine dikkat çekerek, “Kızılbükte kaçak inşaat yalanlarla sürüyor. Marmarisliler, Muğlalılar, bütün ülke mahkeme kararlarını dolanarak sürdürülen kaçak inşaatın durdurulmasını istiyor. Kaçak inşaatı durdurması gerekenler, mahkeme kararına uyulmasını sağlamakla görevli olanlar, ÇED sürecini mahkeme kararını hiçe sayarak yürütüyor. Kabul etmiyoruz, etmeyeceğiz” ifadelerini kullandı.

Yaşam savunucuları, doğa talanına son verilmesi için taleplerini şu şekilde sıraladı:

  • Devlet tarafından uluslararası sözleşmelerle üstlenilen yükümlülüklere uygun davranılmasını,
  • Çevreye-ekolojiye ilişkin kararların, ortak varlıkların, hayatın korunması, süreklilik esas alınarak verilmesini,
  • Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının işlevlerine göre bölünerek, doğal olanı korumak için yeniden yapılandırılmasını,
  • İklim krizinin hepimizin, bütün dünyanın sorunu olduğunun kabul edilmesini; iklim krizinden sadece etkilenmediğimizi, aynı zamanda krize katkıda bulunulduğunun kabul edilmesini,
  • Başta fosil yakıt kullananlar olmak üzere, iklim krizine katkıda bulunan tesislerin ve projelerin bir an önce sona erdirilmesini,
  • Özelleştirme uygulamalarına derhal son verilmesini; tersine, kamulaştırma yoluna başvurulmasını,
  • Kıyıların metalaştırılmasından vazgeçilmesini,
  • Bilimsel olmadığı mahkeme kararları ile kanıtlanmış ekolojik temelli bilimsel raporlara dayanarak ve şirketlerin çıkarlarına göre kullanmayı esas alarak, bütün Türkiye’de doğal sit alanlarının belirlenip ilan edilmesinden derhal vazgeçilmesini talep ediyoruz.

Sendika.org

Yorumlar kapalı.