PROLETER SAFLARDA KÜÇÜK BURJUVA İDEOLOJİSİYLE MÜCADELENİN ÖNEMİ! (1)

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

İdeolojik sorunlarını gündeme almayan ve onlarla mücadele yürütmeyen bir komünist partisi, ne devrime önderlik edebilir ne de devrimi sürdürebilir. Her şeyde olduğu gibi KP’de de çelişki yasası geçerlidir. Onu meydana getiren üye ve faliyetçileri de sınıflı toplumun çelişmelerini üzerinde barındıran birer varlık olduklarına göre, farklı sınıflara ait düşüncelere sahip olacaklardır. En saf üzerine tartışma götürmez komünist’de de hem komünist ideoloji hem de burjuva ideolojisi yaşam bulur ve bu ikili çelişik yön sürekli mücadele hâlindedir. Öyleyse hiç kimse, hiçbir şey çelişkiden muaf değildir. Bu bağlamda  KP ve onu meydana getirenler  de hata ve yanlışlar içine gireceklerdir. Bundan kaçış yoktur. Bu, irademizin dışında nesnel bir gerçekliktir.

KP’de proleter çizgi ile anti-proleter çizgi arasında, hem birlik hem de mücadele vardır. Birlik geçici, mücadele ise mutlaktır. Bunu yadsımak, oluruna bırakmak, proleter tavrı gerek ideolojik düzlemde gerekse de pratik olarak savunmamak sınıf düşmanlarımıza hizmet edecektir. Proleter çizgi ile anti-proleter çizgi arasındaki ayrım noktalarını netleştirmek olmazsa olmaz önemdedir. Monolitik parti anlayışını savunanlar, KP’nin zıtların birliğinden oluştuğunu inkar ederler. Dolayısıyla bu anlayışın doğal sonucu olarak ne KP ne de komünistler hata yapmaz anlayışına savrulurlar. Hatanın kaynağı hep dışta aranır. Peki gerçek böyle midir? Bir politik sorunda bile birçok farklı fikir öne sürülebiliyor. Bu farklı fikirler bir çizgiye, çelişkiye denk gelmiyor mu? Her politik görüş ayrılığı da farklı sınıfların ideolojik tutumunu yansıtır. Her siyasi, askeri, örgütsel vb hatanın bir ideolojik arka planı ve beslendiği sınıfsal kaynağı vardır.

Diyelektik materyalist dünya görüşü bilimseldir. Nesnel olandan hareket eder ve çelişmeleri bu temel üzerinden çözümler. Ancak anti-proleter çizgi bilimsel değildir. Bu çelişkili durumu bilmek, bunlarla mücadele etmek, komünist çizginin gelişimi açısından temel önemdedir. Bu konuda savruk davranmak, kayıtsız kalmak en büyük tehlikedir. Proleter ideoloji ile donananlar kayıtsız kalmamalılar, kayıtsız kalamazlar. Ki kayıtsızlığın kendisi dahi küçük burjuva ideolojisinin üzerimizdeki etkisini gösterir. Dolayısıyla hiçbir komünist ve faliyetçi kendisini çelişkilerden muaf tutup kibirlenmemelidir. Devrimci mücadelede gerçek proleter yaşamı, duruşu, tutumu gösterebiliyor muyuz? Bu soruyu kendimize sorup cevabını aradığımızda nerede olduğumuzu anlayabiliriz. Proleter ideolojinin sınıf mücadelesinin bir yansıması olarak, burjuva ideolojisiyle mücadele görevi kaçınılmazdır.

Bir ara sınıf olan küçük burjuvazi Türkiye/ Kuzey Kürdistan’da yoğun bir nüfus kaynağına sahiptir. Dolayısıyla komünist partisini çevreleyen basınç uygulayan ve kendi tavrını objektifmiş gibi yansıtan bir nesnel gerçeklik vardır. Ayrıca küçük burjuvazi arasından KP’ye yoğun bir katılımda olabilir. Tüm bunlar proleter saflığın bozulmasına etki eder. Layıkıyla ideolojik mücadele yürütülmediği zaman hastalıklar baş göstermeye başlar, giderek her bir hücreye yayılır. Küçük burjuva kökenliler KP saflarına katılabilir ama bu, onların ideolojik dönüşümlerini, sınıfsal intiharlarını gerçekleştirerek proleterleştikleri anlamına gelmez. Mao’nun deyimiyle, bunlar kendilerinde küçük burjuva kuyruğu getirirler. ‘’Küçük burjuva niteliği taşıyan parti üyeleri; partiye örgütsel olarak katılmışlardır. Ama ideolojik açıdan henüz partiye katılmamışlardır. Bunlar Marksist Leninist kılığına bürünmüş, liberal, reformist, anarşist. Balnqist vb kişilerdir.’’ (Mao cilt-3 syf:250) (Tıpkı 2014 ayrılığında parti bölücüsü olmuş, dağıtıcı güçlerin yaşattığı süreç bu güçlerin nasıl da Mao Zedung’un tarif ettiği güçlere benzediğini pek çok arkadaşımız aradan geçen süreçle daha net anlamışlardır. İçimizde hâlâ küçük bölükler hâlinde de olsa aynı şekillenişte olabileceklerin varlık bulabileceği hepimizin malumudur. Bunlar ya dönüşürler ya silinirler, ya da genişleyip 2014 benzeri süreci önümüze çıkarabilirler. Bu kesinlikle niyet okuyan bir yorum değil bilimsel gerçekliğin varacağı boyuttur.) 

Parti yaşamı içerisinde ne üretiyoruz? Proleter yaşamı mı, küçük burjuva yaşamı mı benimsiyoruz? Toplumda var olan gerilikler, Komünist partisine ne kadar yansıyor? Bunun gibi sorularla ilerlediğimizde, küçük burjuva hastalıklarla neden mücadele edilmesi gerektiği kendiliğinden anlaşılır. KP, programlanmış bir makine gibi saflardaki bireyleri komünistleştiren bir alet değildir. Proleter bilimin ete kemiğe bürünmesi için, doğru bir ideolojik-siyasi çizgi ve bu çizgiyi yaşama geçiren kadro, üye ve faliyetçilere ihtiyaç vardır. İstikrarsız ekonomik durum, küçük burjuvazinin yaşam tarzını ve düşünce yapısını şekillendirir. ‘’Nerede akşam orada sabah’’ günü birlik yaşam tarız, uzun vadeli değil kısa vadeli hesaplar yapması, bireysel ihtiyaç ve çıkarlarına uygun konumlanması, sekter, liberal yaklaşımlar, bürokratlaşmış benliğince, parti yapısında doğru tavır ve uygun davranışları geliştirmesine öne koşan  tartıştığı yoldaşına karşı misillemeci, saldırgan tutum vb şeyler bu sınıfın özellikleri arasındadır.

Toplumda ‘’… hegemonik olarak geliştirilen bireyciliğin, ‘’köşeyi döndün mü paçayı kurtardın demektir’’ felsefesi baş tacı edilerek milyonlarca insan; birbirinin ayağını kaydıran, birbirini kıskanan, birbirinin mutsuzluğu üzerine  mutluluk kurmaya çalışan, kısacası birey de olamayan, kişilikleri parçalanan, birbirine hasım, zalim sömürücü sisteme itaatkar kullar haline getiriliyor’’ (sınıf teorisi 10, SYF 28)
Küçük burjuva kesimlerin bundan etkilenmemesi düşünülemez. Bir ara sınıf olmasından kaynaklı proleter siyaset ile burjuva siyaset arasında yalpalar. Bu durumdan dolayı Mao, bu sınıfa özenle yaklaşılmasının gerekliliğini vurgular. Eğer siyasal eğilimleri, yaşam tarzı, düşünce yapısı, etkili olursa, proleter saflarda yabancılaşma  ve yozlaşma baş gösterir ( Ne kadar tanıdık değil mi? Bugünler de kendi habitatına yabancılaşıp parlamentoyu biricik kulvar, vekilliği olmazsa olmaz görenlerin örgütlediği yabancılaşma) Küçük burjuvayı aslında çok uzaklarda aramaya gerek yok. Kolektif yaşam ile bireyci yaşam, sınıfın ve halkın çıkarı ile, bireyin çıkarı arasındaki çelişkide ortaya çıkar. Yanı sıra bir soruna yaklaşım tarzında, siyasi eğilimlerinde, örgütsel yaşamlarında, tartışmalardaki üslup ve davranışlarda da ortaya çıkabilir, çıkar.

Devam edecek…

Yorumlar kapalı.