Şimdi (Devrimci) Siyaset Yapma Zamanı!

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

İbrahim Kandahar

Yazımızın başlığını bilinçli seçtik. Keza 15 gün önce Türkiye ve Kuzey Kürdistan, çarpık kapitalizmden dolayı, halk kitleleri için bellerini doğrultamayacak bir raddeye vardı. Emperyalist tekellere bağımlı Türkiye kapitalizmi gelecek beş yıl içerisinde daha fazla bağımlılığın diyetini ödeyecek raddeye varacaktır. 

Merkez üssü Maraş Pazarcık ve Elbistan olan depremler; sayısı yüz binleri aşan bir katliamla neticelendi. Alt yapı çalışması yetersiz olan bağımlı yarı-sömürge ülkelerde, sel, heyelan, deprem çarpık kapitalizmden dolayı katliamlara sahne olur. Savaş koalisyonu devletin başındaki zat ‘’Şimdi siyaset yapma zamanı değil’’ dedi. Ve onu sırasıyla irili ufaklı düzen partileri izledi. Ve ayrıca Dersim’in ‘’Komünist’’ belediye başkanı Maraş Pazarcık’ta bir röportaj esnasında ‘’Zaman öyle siyaset yapma zamanı değil’’ dedi. Buna şaşıran bir sürü insan oldu. İnsanlar haklı olarak, gelinen gelenek, onlarca yıldır verilen emek, yerine getirilen söz ve pratik dolayısıyla böyle bir tarza alışık olmadıkları için şaşırdı. 

Elbette ‘’Komünist’’ başkan dayanışmanın öneminden bahsetti, kapitalizmin, sömürü düzeninin insanları kamplaştırdığından, ayrıştırdığından haklı olarak bahsetti. Yanlış zeminde de olsa doğru şeylerden bahsetti. Türkiye ve Kuzey Kürdistan hakim sınıfları, emperyalist tekelci kapitalizmin işbirlikçisi olduğu için emperyalist-kapitalizmin bağımlı parçası olarak insan kitlelerini, binlerce kimliğe, siyasal kamplaşmaya düzen dahilinde ayrıştırıyor. Dayanışmayı, karşılıklı yardımlaşmayı minimum dereceye indirmek için elinden geleni yapıyor. İşçi sınıfı, halk kitleleri buna rağmen elinden gelen her türlü desteği, dayanışmayı felaketin yaşandığı bölgeye ulaştırıyor. Bu durum kısmi bir siyaset yapma durumudur. 

Demokratik Haklar Platformu depremin yaşandığı günden bugüne iki dizi açıklama yaptı ve halk kitlelerinin gösterdiği bu seferberliğin, burjuva demokratik düzlemin sınırlarında niçin kalmaması gerektiğini özetledi. Bu düzlemde kalmak sadece ‘’Dayanışmak’’tır; oysa katili yakalamak, faili yakalamak siyaset yapma işidir. Failin kaçmasına sebep olacak ‘’Şimdi siyaset yapma zamanı değil’’ düzlemini bütün devrimci demokrat kurumlar terk etmeli. Maraş/Pazarcık dayanışma adına kurulan Kriz Koordinasyon Merkezine kayyım atayan sistem, yarattığı cadı avına  ‘’yağma’’ ismini verdiği torbaya, deprem bölgesinin devrimci-demokrat insanlarını, gönüllüleri, mültecileri  doldurarak katletti, katletmeye çalıştı.

Şimdi siyaset zamanı değil demeden, ‘şimdi siyaset zamanı değil’ gibi yapan onlarca devrimci demokrat kurumun pasif kalışı, ‘’Sadece dayanışmada kalması’’ ayrıca düşündürücü. Gezi sürecinde, devletin kendi enerjisini tüketmesi için kitlelerin içinde bulunduğu pasif park forumlarına, ortak yemek pişirme ve dağıtma pratiklerine karışmaması ve kitlenin kendi enerjisini dar ve kısır işlerde harcaması hakimdi. Kısacası Taksim meydanı alınmadan önce devrimci bir kitlenin meydanı ele geçirdikten sonra sadece söz üreten pratiği, devlet saldırısında milyonları bulan kitlelerin evlerine buruk bir şekilde dönmelerine de sebep oldu. Sonrası HDP ve CHP’nin yükseliş süreci ve parlamentoya sıkıştırılmış düzeniçi muhalifliğin ve devrimci demokrat muhalifliğin büyük yenilgisidir. Sadece dayanışmada kalmak, sonrasında burukça eve dönmek tıpkı Gezi sürecinde olduğu gibi büyük yenilgilere yol açacak.  

Halk kitlelerinin büyük bölükleri ve devrimci demokrat kurumların çoğunluğu seçimi beklemekte. Peki seçim ne alemde? Bilen var mı? Türkiye kapitalizmi yaşanan son depremle birlikte büyük bir krizin daha göbeğine itildi. Peki Türkiye kapitalizmi bu krizden pişman mı? Asla. Öyle ki yıkılan bölgelere hızla inşaat yapmak, bölgeyi hızla mülksüzleştirme, işçileştirme hamleleri Türkiye kapitalizminin ellerini oğuşturduğunu gösterir. Bu durum, bizler için bir kez daha, kapitalizmin kendi içsel dinamiklerinden bir tanesinin yıkım olduğunu özetliyor.

Birileri istediği kadar ‘’Şimdi siyaset yapma zamanı değil’’ desin şimdi tam olarak siyaset yapma zamanı. Niçin siyaset zamanı? Açıktır ki bir süredir Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da, her şeye vakıf, maslahatgüzar sanılan sadece ‘’Söz’’de kalma, pratiği ‘’Söz’’ün ötesinde bekletme hâli mevcut. Felsefe bize ‘Başlangıçta eylem vardı’ der. Goethe’nin Faust’u felsefeyi takip eder. Semavi dinler ise ‘Başlangıçta söz vardı’ der. Felsefenin açıkladığı ‘başlangıçta eylem vardı’ ibaresini yırtıp atmak için ayağa kalkan bütün semavi dinler bizlerce halt etmiştir.

Halt etmeleri dinlerin kendi pratiğinin öğrettiği gerçekliktir. Birileri her ne kadar eylemin önüne sözü geçirmek isterse istesin, başat olanın yine eylem olduğunu kanıtlayan zaman içerisinde önemli bir uğrak noktasına vardığımızı özetliyor içinde bulunduğumuz şartlar ve koşullar. Öyle ya birilerine göre ‘bilinçsiz’ olarak kodlanmış milyonlarca ücretli emekçinin hayatını belirleyen şeyin bilinçsizlik değil, içinde bulundukları mülkiyet ilişkilerinin belirlediğini unutmamalı, bu mülkiyet ilişkilerinin ise, bir kaplanı iple ağaca bağlamak gibi olduğunu belirtmemiz gerekiyor. Doğrusu şudur ki bu bilinçsiz sanılan milyonları sadece büyük ‘sözlerimiz’ bilinçlendirip bizim yanımıza çekmez, ama bu kaplan formundaki ücretli emekçilerin prangalarını parçalaması kendisini ML zanneden mangalda kül bırakmayan pek çok ‘komünistin’ sözünü çürütebilir.

Çoğunlukla 17 Ağustos ‘99 depremi ile 6 Şubat 2023 depremini kıyaslayıp yeni bir düzen tesisinin doğduğunu düşünenlerin de düşüncelerini yanıltacak olan halk kitleleri ile devlet arasındaki mücadelenin seyri olacaktır. 17 Ağustos depremi ve o dönemin kriz süreçlerine baktığımızda, bürokrasideki, siyasal ve sosyal katmanlardaki AB’ci ve ABD’ci kadroların o dönemki siyasal geçişi, halk kitlelerinde biriken enerji ile bir kaldıraç olarak kullandıkları görülecektir. Süreç aynı mı? Pek çok açıdan süreç çok farklı. Değişmeyen tek şey Türkiye kapitalizminin bağımlılık durumudur. Bir gelişme daha var ki Rus ve Çin emperyalizminin ‘99 ve sonraki sürece nazaran Ortadoğu politikasının varlığıdır.

Devrimci Demokrasi, bir süredir Türkiye’de seçimlerin yapılmayacağına dair öngörüsünü kendi iç çalışmasında özetledi. Türkiye Kapitalizminin kaderi AKP/MHP kliğinin halk kitlelerine karşı yürüttüğü savaşın kaderine bağlıdır. OHAL ve sıkıyönetim ilanının eli kulağında olduğunu Devrimci Demokrasi dostlarına, gerek Devrimci Demokrasi’de çıkan yazılarla, gerekse birebir sohbetlerle iletti. Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da seçimlere bel bağlamış politika yapma hâlinin devrimci olmadığını, kaldı ki seçimlerin ertelenebileceğini, çalınabileceğini, her defasında anlatmaya çalıştı. 

AKP’nin hükümet koltuğuna yerleşmesinden önce, AKP gibi Emperyalizmin neoliberal politikalarını hızla hayata geçiren, neoliberal politikaların sadık uygulayıcısı bir hükümet için sömürü düzeni, AB karşıtı olan Atatürkçü kimi bürokratları, İslamcı bürokratları ve partileri, kimi küçük burjuva kesimleri tasfiye etti. Devrimci örgüt ve devrimcilerin tasfiyesi her şeyden daha önemliydi. Ana direniş odağı ve ekseni bizlerdik. 19-22 Aralık devrimci kahramanlık haftasında niçin direndik? Zira biz orada halkın bir parçası olarak, halkın bizzat kendisi olarak, halkın bütün direniş mevzilerinin, kazanımlarının çalınmasının, devrimci örgüt ve örgütlerin fiziksel ve ideolojik tasfiyesinden geçtiğinin bilincinde olarak direndik. Sayısız ölümsüz ve gazi verdik. Bugünden geriye doğru bakınca direnişimizin niçin anlamlı ve değerli olduğu anlaşılacaktır.  19 Aralık katliamından sonra 17’lerimizin içerisinde olduğu bir kampanya örgütleyen Demokratik Haklar Platformu sayısız ilde AB karşıtı propaganda ve çalışma yürüttü. Bugün Türkiye-Kuzey Kürdistan’ın AB ve ABD’ye daha fazla bağımlılığının ne derece ölümcül olduğunu gözlerimizle gördük. AB’nin çöplüğü bir ülke enkazdan başka bir şey getirmedi. Dev tekellerin fason üretim çöplüğü, inşaata, askeri sanayiye, ve ucuz emek gücüne dayalı büyüyen  Türkiye kapitalizminin yani AB-ABD kuklası bir ülkenin betona gömüldüğüne, enkaz altında kaldığına şahit olduk. 17’lerimiz ölüm oruçlarında da ölüm oruçlarından sonra AB-ABD karşıtı ajitasyon ve propaganda çalışması ile böylesi rezil bir geleceğe de direndiler demek boynumuzun borcu.

NOT: Halk Dayanışma Kolektifi ve Demokratik Haklar Platformu deprem yaşandığı günden beri dayanışma ve yardım kampanyaları örgütlüyor ve TİP’li dostlarımızla beraber Hatay Defne’de konteyner kent kurma aşamasındalar. Bütün okur ve taraftarlarımızı Halk Dayanışma Kolektifinin yardım çağrılarını karşılıksız bırakmamaya ve dayanışmayı beraber büyütmeye çağırıyoruz. Elbette eylemi de beraber büyüteceğiz.

Yorumlar kapalı.