Son Süreçte Yaşanan Alevi/Kızılbaş İnancına Yönelik Saldırılar Vesilesiyle

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

“29. yılında Sivas Madımak Katliamı” başlıklı yazıyı, Alevi/Kızılbaş inanç merkezlerine yönelik planlı faşist saldırılar nedeniyle günceliğini koruması bakımından yazı başlığını değiştirip bir kez daha paylaşıyoruz. Devrimci Demokrasi

….
Selam olsun Baba İshaklara,, Kâlenderilere, Bedreddinilere, Celâlilere! 

Dağ taş ova tepe direnenlere, direnenlerin yolunda yürüyenlere! 

Kızılbaşlık ve Alevilik denilebilir ki Osmanlı ve onun öncesi Selçuklu devletinin haramzade beylerine, ortak mülkiyetle üretilmiş ortak ekine çöken bu beyler, paşalar yönetimlerine isyan etmiş, ayaklanmış direnmiş kısmen kazanmış kısmen kaybetmiş çoğunlukla maddeciliğe yaklaşan kaba bir maddecilik ve ilkel komünist anlayış etrafında örgütlenmişlerdir. 

Bu açıdan okuma yaptığımızda bugüne kadar yaşanan bütün Alevi, Kızılbaş katliamları ve direnişlerinin tarihi sadece Ortodoks Sünni İslam anlayışına karşı şekillenen bir sufi tarikatlar bütününün kültürel karşı koyuşu değil siyasal, felsefi, ekonomik bir karşı koyuşun ve en önemlisi paylaşımcı bir dünya düşüncesinin de tarihidir. 

Baba İshak ve Babaileri izlediğimizde, Kalendirilere rastlamaktayız ve bütün isyan dalgasına baktığımızda birbirilerinin ardılları ve takipçileri olduklarını görmekteyiz. Baba ishakın çarpışmasını, Bedreddinilerin,  Bedreddinileri ise Celalilerin, takip ettiğini görmekteyiz ve bu kuşkusuz büyük bir isyan ve direniş tarihidir. Bu bağlamda ‘’İriş dede sultan iriş’’ çağrısı farklı kuşak ve nesillerce farklı koşullarda yankı bulmuştur. 

İsyanlar ve ayaklanmalar ortak mülkiyete dayalı, ortak ürünün paylaşılması ve bölüşülmesi üzerine kurulu siyasalın ve kaba maddeciliğin işaret ettiği ilkel komünist anlayışın rehberliğinde ilerleyen kurmayların ve baldırı çıplakların köleliği ve her türlü kulluğu kendi koşulları içerisinde yenme çabasının anlam bulmuş ifadesidir. Bu isyanlar ve ayaklanmalar çeşitli cins ayrımlarına, cinsel yönelimlere baskıya da karşı örgütlenmiş ve zuhur bulmuştur diyebiliriz. 

Çeşitli milliyetlerden katılımcıların, kadın erken ve eşcinsel direnişçilerin, kentli ve kırsal yoksulların, bu direnişleri yoğun katılımı direnişlerin ve ayaklanmaların bizlerce kendi zamansallığı ve koşulları içerisinde bilimsel sosyalizme dönemince ne kadar yakınlaşıldığını hatırlatmaktadır. Bu isyan ve ayaklanmalardan sonra Osmanlıda Ulemanın çeşitli sufi tarikatları kendi Sünni Ortodoks İslam anlayışına uydurması sonucu Yunus, Hüseyin Gazi gibi önemli figürlerin kültürel anlatımla nasıl asimile edildiklerini bütün Alevilik tarihi okuyan ve araştıran kesimler bilmektedir.  Buraya kadar anlatılanlar Osmanlı dönemine dairdir. 

T.C’nin ümmete dayalı milliyetçi anlayışla kuruluş sürecinde tekke ve zaviyelerin kapatılması yasasıyla kent merkezlerinde bulunan çeşitli Alevi Kızılbaş dergah ve tekkeleri nasıl yasakladığı ve daha sonra bu tekke ve dergahları Sünni sufi tarikatlara nasıl peşkeş çektiği bilinmektedir. 

Dersimli Kızılbaşlara hangi saiklerle katliam ve soykırım uygulandığı Dersimli Kızılbaşların ‘Çıban başı’ olarak görülmesinin altında yatan ana nedenin Osmanlı dönemi sıraladığımız ilkel komünist anlayışların varlığıdır. İlkel Komünist siyasalın çeşitli modernliklerle buluşması sonucu baş ağrıtacak bir konsensüse ulaşmaması bu katliamın ana hedefidir. 

Aşiretlerin tasfiye edilmesini ileri süren sol, sosyalist siyasetlerin tarihsel suçluluğunu bugün yüzyıllık T.C tarihinde hâlâ çeşitli aşiretlerin devlet partileri içerisinde temsil edilmesi kanıtlamaktadır. Osmanlının sınıfsal konsensüsünü kısmen koruyan T.C’nin asimilasyon ve varlık vergisine tabi tutmak için Muğla’nın ortaca nahiyesine yerleştirdiği tahtacı Alevilere karşı nur cemaatini nasıl kışkırtıp 1966’da katliam yaptırdığı bilinmektedir. Çorum, Maraş katliamları ve çeşitli asimilasyon çalışmaları bütün Alevilerin, sol, sosyalist  demokrat insanların hafızasında tazeliğini korumaktadır. 

Buraya kadar Sivas madımak şahsında hangi siyasalın temsil ettiği düşün dünyasının katledilmeye çalışıldığını anlatmaya çalıştık. Bu katliamın anatomisine giden tarihsel çözümlemenin kısmi yansımasıdır. 

Osmanlı ve T.C arasında ne tür devlet devamlılıklarının esas olduğunu  anlatmaya çalıştık, bundan sonrasında Sivas madımak katliamına giden süreci anlatmaya çalışacağız. 

T.C çeşitli gerici sınıfların koalisyonuna dayalı birden fazla rejimle bugüne kadar varlığını korumayı başarırken, varlığının dayandığı kilit noktalar vardır. Bu gerici sınıflar dönem dönem kendi içlerinde çatışmalara gebe ortamların ağırlığı altında ezilip halkçı, demokrat, sosyalist kesimlerin ve çeşitli toplumsal dinamiklerin (Kürtler, kadınlar, emekçiler, vb bilumum ezilenler) katline, onların üzerindeki baskıyı artırarak içerisinde bulunduğu çatışmalı krizli durumun üstesinden gelmeye çalışır. Hrant Dink katliamı, Roboski, 10 Ekim Ankara ve devamı bir dizi katliam ve bundan önceki katliamların süreçleri incelendiğinde bu çeşitli gerici sınıfların çatışmasına ve ittifakına dayanan rejimin özcesi devletin içerisindeki parçalı, bol klikli durum ezilenlere karşı çeşitli metotlar geliştirerek devletin devamlılığını garanti altına almaya çalışmaktadırlar. ‘Beraber pişir tek başına ye’ devletin kliklerinin adeta ana mottosu olmuştur diyebiliriz. Ezilenlere karşı belirli konseptler geliştirerek hem ezilenlere darbe vurmak isterken kendi içsel ilişkisel düzlemlerini de yeniden biçimlendirirler diyebiliriz. 10 Ekim Ankara, Hrant Dink, 15 Temmuz, Sivas Madımak katliamları ve katliamlara, darbelere giden süreçler incelendiğinde ne demek istediğimiz daha net anlaşılacaktır. 

Bu anlamda 12 Eylül sonrası süreç incelendiğinde çeşitli devrimci hareketlerin gelişimi ve dinamiğinin ne olduğunun test edildiği ve birbirilerine karşı toplum mühendisliği yaparak toplumu nasıl şekillendireceklerinin kavgasını verdikleri bir katliam süreci yaşanmıştır Sivas Madımakta. Aydınlık gazetesinin Aziz Nesinin  çok uzun zamandır yayınlamaya çalıştığı Salman Rushdie’ye ait kitabı katliama giden süreçten 1 ay önce basması yine çeşitli İslamcı kliklerin İhlas ajansı gibi haber servislerinin Aziz Nesine karşı linç sürecini örgütlemesi gerçeği ortaya yerde durmaktadır. Katliam günü Aziz Nesinin aradığı  DYP/SHP koalisyonunun başbakan yardımcısı Erdal İnönü’nün endişelenmeyin tavrı ve devamında katliam anında Refah partililerin rolü ve sonrasında cumhurbaşkanı Demirel’in başbakan Tansu Çiller’in katilleri adeta kutlaması bütün meseleyi açıklamaktadır. 

Daha sonrasında Gazi’de, Ümraniye’de yaşanan katliam faili meçhuller ve 28 Şubat’a giden süreç Sivas katliamı ile başlamıştır. Bu süreç gerici sınıfların oluşturduğu devlet hamisi rejimlerin hem ezilenlere saldırırken kendi aralarında oluşturdukları konsensüsün ne kadar kırılgan ve çatışmaya açık olduğunu göstermektedir. 

Yazımızın  başında belirttiğimiz gibi Anadolu’da, Kürdistan’da, Balkanlar’da ezilenlerin, sınıflı toplumun hamisi eşitsizliğin ve suçun garantörü  devlet tarafından nasıl katledildiğini ve buna karşılık yüzlerce yıllık direniş geleneğinin ne derece şanlı olduğunu anlatmıştır. 

Biz Baba İshak’ların Bedreddinlerin, Celalilerin, Kalender Çelebilerin ordular kuran ordular bozan geleneğinin de devamcılarıyız. Devrimcinin azabının, ezilenlerin günlük yaşamda çektiği azaplardan binlerce yıllık uğradıkları baskı ve zulümden pek farkının olmadığını, devrimcinin o azabı oluşturan şartların ve koşulların bilincinde olarak ezilenlerle beraber o şart ve koşulları ortadan kaldırmaya çalışan olduğunun bilincinde olanlarız. 

Halkımız, çeşitli milliyetlerden ezilen proleterler, baskıya, zulme uğrayan çeşitli kimliklerden ezilenler;  bugüne kadar yaşanan katliamların hesabını sormanın yolunu açacak tek şeyin, tıpkı Bedreddini’lerden sonra Baba İshak’ların katledilmesinin hesabını sormak için harekete geçen Celali’lerin hesap sorma bilinci ve ezilenin azabının devrimcinin azabından pek farkının olmadığı bilinciyle hareket eden devrimcilerin hesap sorma bilinciyle olduğunu tekrar yineliyoruz. 

Sivas katliamında yitirdiklerimizin şahsında Gazi, Ümraniye, faili meçhuller, hapishane katliamları, 10 Ekim Ankara, Suruç, Roboski, Reyhanlı vb. çeşitli katliamlarda yitirdiğimiz insanları saygıyla anıyor ve anılarına bağlılıklarımızı yineliyoruz. 

Fotoğraflar basından

Yorumlar kapalı.