TÜRKİYE VE KÜRDİSTAN’DA KÜRT VE TÜRK PROLETARYASININ ORTAK SAVAŞIMI GÖREVİ ÜZERİNE SOMUT ÇÖZÜM ARAYIŞLARI!/MKP Kongre Kararları (9)

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

* Ulusal sorun hassas bir konudur. Her ülkenin somut durumunda sosyal, tarihi ve kültürel kendine özgü koşullardan dolayı farklılıklar gösteren ulusal mesele devrim mücadelesi açısından tahlil edilmeli. Kürdistan’da kapitalist iç pazar kapitalist meta dolaşımının hakimiyeti ve Kürtlerin köylü toplumundan ulusların yatağı olan kent toplumuna dönüşmesine rağmen ulusal sorun hala çözüme kavuşmadı. Kürt ulusuna uygulanan milli baskının yüzyılı geride bırakacak kadar uzun sürmesi emperyalist tekellerin Ortadoğu’da kurulan düzeni ile doğrudan bağlantılıdır. Türk burjuvazisinin emperyalizmle olan derin bağları ve sömürünün büyüklüğü ulusal zorbalığın sürdürülmesinde esas faktörlerdir. Ortadoğu’nun yeniden şekillendirileceği nesnel koşullar ortaya çıkmıştır. Emperyalistlerin Ortadoğu’da ki yeniden paylaşım savaşında Kürtlerin ulus olarak durumu ve savaşımı çelişmelerin şekillenmesinde Ortadoğu’nun yumuşak karnı halini almıştır. Burjuva Kürt milli hareketleri; Kürt ulusunun ayrılıp ayrı bir devlet olarak kendisini örgütleme hakkı ve fiili girişimden geri adım atma ve devlet kurmanın Kürtler açısından olanaksızlığını sürekli ifade etme seviyesindeki tutarsızlıkları aynı zamanda emperyalist devletin ve bölge devletlerinin Kürt milli hareketleri üzerindeki etkisi ve baskısından kopuk ele alınamaz. Burjuva Kürt ulusal hareketlerinin, Kürt milletini birleştirme ve ulusun bağımsızlık hakkını güvenceye alma tutarlılığına, amaç birliğine sahip olmadıkları ve çeşitli emperyalist devletlere yakınlaştıkları mevcut şartlarda Kürt proletaryası kölelik yolunda ısrar eden burjuvazinin tutumuna razımı olmalıdır? Hayır; Kürt proletaryası kendi sınıf yolunu takip etmeli, toplumsal şartlar bu devrimci görev için Kürdistan’da Marksist, Leninist, Maoist ideolojik donanımı, ulusal talepleri kesinlikle dışlamayan bir komünist partiye ihtiyaç vardır. Dünya sorununa dönüşen ulusal sorunun çözümünde proletaryanın denenmiş kızıl bayrağının yükseltilmesi emperyalizme, işbirlikçi kapitalizme, feodal kalıntılara karşı devrimci proletaryanın önderliğiyle tutarlı bir mücadeleyle başarılabilir. Kürdistan’da sosyalizmin bayrağını Kürt proletaryasından başkası yükseklere kaldıramaz. Emperyalizme bağlı yarı-sömürge Türkiye’de Kürt ulusal sorununu anayasal demokratik reformlarla parlamentoda çözme arayışları halk kitlelerini aldatmaktan öte anlam taşımaz. Ulusal sorun özünde bağımsızlık sorunudur ve proletarya için bu, kapitalizme karşı savaştan bağımsız değildir. Bu anlamıyla sosyalist hareket ulusal sorunda proletaryanın çözüm yolunu takip etmeli.

Sınıf çıkarlarını bilince çıkaran ücretli işçi için Türk değil de Kürt burjuvazisi tarafından sömürülmesini sağlayacak siyasi yapı uğruna mücadelesi söz konusu olamaz. Kürt burjuvazisinin Kürt işçisine, emekçilerine cenneti vaat etmesinin gerçekte karşılığı yoktur. Türk burjuvazisi gibi Kürt burjuvazisi de devlet imtiyazına kavuştuğunda Kürt işçilerini köylülerini vahşice sömürmeye devam edecektir. Hatta devlet imtiyazını elde etmeden mevcut durumda Kürt burjuvazisinin en büyükleri Türk burjuvazisi ile işbirliği içinde Kürt işçilerini, köylülerini vahşice sömürmektedirler. Bu nedenle ezen ve ezilen uluslardan işçilerin milliyetçilikten sıyrılarak kapitalist sömürüye karşı mücadelede birleşmesi zorunludur. Burjuvazinin işine yarayacak bunun dışındaki her tutumdan devrimci proletarya kaçınmalı. Revizyonist-oportünist akım Marksizm maskesi arkasına gizlenerek Türkiye’de genel olarak karakteristik boyutta Kürt halkının sınıf hareketiyle Kürt ulusal burjuva sınıf hareketini birbirinden ayırt etmekten kaçınmakta, aksine özellikle sınıf hareketiyle burjuva milli hareketi birbiriyle karıştırmakta, aynılaştırmaktadır. Kürt ulusal hareketinin Türk burjuvazisinin milli baskısına karşı yönelmiş haklı, meşru savaşındaki demokratik devrimci muhtevasını, Kürt milliyetçiliğini güçlendiren gerici sınıf muhtevasından ayırt edilmesi de bir diğer yönüdür. Böylece Kürdistan’da Kürt burjuvazisiyle Kürt proletaryası arasındaki uzlaşmaz sınıf karşıtlığı da bir çırpıda silinmiş olmaktadır. Revizyonistler ulusal baskıyla sınıf baskısını, ulusal çelişkiyle sınıf çelişkisini de aynılaştırmaktadır. Burjuva Kürt ulusal hareketinin -devrimci ulusal hareket niteliğini yitirip reformist ulusal harekete henüz dönüşmemiş olanlarda dahil- Kürt proletaryasının sınıfsal kurtuluş hareketi gibi görülmesi hem ulusal soruna devrimci çözüm anlayışını, hem de Türk ve Kürt işçilerinin enternasyonalizmin temeli üzerine kurulması gereken mücadele birliğini baltalamaktadır. Öyle ki; ‘’Kürt milliyetçiliğine taviz veren bir Türk milliyetçiliği’’ çizgisinde birçok küçük burjuva devrimci örgütün ‘’reformist ulusal hareket’’ olarak tanımladıkları PKK’nin kuyrukçuluğuna savurulmayla karakterize olan politika ile komünist politika yan yana getirilemez. Ulusal sorunun çözümünü parlamentoda anayasal burjuva reformlarda gören bu küçük burjuva reformculuğun ulusal sorundaki tek çizgisi hakim imtiyazlı Türk ulusunun yararına Kürt ve Türk burjuvazilerini uzlaştırmak içeriğindedir. Kürt proletaryasının sınıf mücadelesini silikleştiren, görmezden gelen düşünce ve pratikler ile partimizin arasında uzlaşmaz bir çizgi farkı vardır. Onlar Kürt milli hareketine ulusal burjuva demokratik hareketlere MLM’lerin yaklaşması gerektiği gibi yaklaşmıyorlar, aksine bir proleter sınıf hareketine -halk hareketine- yaklaşır gibi politika yürütüyorlar. Böylece Kürt işçilerini, Kürt emekçi köylülerini de, Kürt burjuvazisini de toprak sahiplerini de temsil etme iddiasını her dönemde canlı tutan, kendisi dışında hiçbir komünist hareketin

Kürt işçi ve emekçi köylüleri arasında sınıf çalışması yapmasına hiç gerek olmadığı ve meşruda görülmeyeceğini savunan burjuva Kürt ulusal hareketine de yardım etmekte, Kürt proletaryasının sınıf savaşımını geliştirme ihtiyacını canlandırma eğilimi taşıyan dinamikleri ve düşünceleri de silikleştirmektedirler. Tanrı ezilen Kürt ulusundan proleterleri böyle ezen Türk ulusundan ‘’sosyalist proleterlerin’’ dostluğundan korumalı. Önderimiz İbrahim Kaypakkaya ‘’Türkiye’de Milli Mesele’’ başlığı altında 1971-72’de Kürt ulusuna uygulanan milli zorbalığı ve baskı biçimlerini tahlil etti. Kaypakkaya yoldaş Marksizm’de ulusal sorun çözümünü Türkiye’nin toplumsal şartlarına taşıyarak sınıf hareketinin bilincinde çığır açtı. Hakim ulus milliyetçiliğinin devrimci işçi sınıfı saflarına sızdırılan ifadesi olan sosyal-şovenizm deşifre edildi. TKP revizyonizmine, Mihriciliğe, şafak revizyonistlerine meydan okuyarak ulusal meselede devrimci proletaryanın tutumunu savunan Kaypakkaya’dan başkası değildir. Kürt milliyetine ve bütün azınlıklara uygulanan milli baskının sınıf niteliğini açığa çıkardı. Kürt halkı ile Kürt ulusunu aynılaştıran yanlışlığını analiz etti. Kürt ulusunun kendi kaderini belirleme hakkını şartsız savunmanın ilkesel özünü ortaya koydu. Kaypakkaya yoldaş Kürt burjuvazisi ile Kürt proletaryasının sınıf çelişkisini silikleştiren düşüncelerin burjuva özünü açıkladı. Kapitalist cumhuriyet amacını aşamayacak milli burjuva hareketini neden kurtuluşu sosyalizmde olan Kürt işçi-emekçilerinin sınıf hareketiyle karıştırılmaması gerektiğini temellendirdi. Kürt proletaryasının Kürt burjuvazisinin milliyetçi emellerine kayıtsız kalması ve proleter devrim amacına Türk işçi kardeşiyle yönelmesine ilkesel düzlemde işret etti. İşçi sınıfının devrimci bağımsız siyasi hareketini her şart altında burjuva ulusal hareketten ayırmak gerektiğini açıklayan önderimiz Kaypakkaya her ne kadar Kürt proletaryasının örgütlenme sorununu komünist parti kurma boyutuyla açıklığa kavuşturmasa da ezen ve ezilen uluslardan işçilerin örgütsel birliğine, birleşik örgütlerde ortak mücadelede kaynaştırılmasını savunmuştur. Bizlerde aynı yönde Kaypakkaya’nın işaret ettiği gibi Kürt ve Türk işçilerinin kendi başına hareket eden bağımsız ayrı örgütlerde toplaşmasını değil, proletaryanın komünist örgütlerinin birleşik örgütte sosyalist devrim amacı uğruna birleşmelerini savunuyoruz. Kürt proletaryasının komünist partiye sahip olmasını dışlamayan bu ilkesel perspektife bağlılık tayin edicidir. Bu perspektifin anlamı milliyetli bir devlet sınırları içinde bulunan ezilen uluslardan proleterlerin komünist örgütleriyle burjuvaziye karşı ezen ulustan proletaryanın komünist partisi ile örgütsel birlik kurarak sosyalist devrim mücadelesini geliştirmesidir. Ezilen ulustan proleterlerin komünist örgütünü yaratmaları maddi üretici güçlerin gelişmesi, ve sınıf karşıtlığının kaçınılmaz bir sonucudur. Proleter dünya devrimi sürecinde burjuvazi proletarya çatışmasında çağdaş her toplumda olduğu gibi ezilen uluslarda da proletaryanın bir komünist partisi çatısı altında en geniş çerçevede toplaşmasını caiz görmeyenler Marksist olmazlar. Tayin edici olan ezilen ulusun proleterlerinin komünist örgütünün proletaryanın ortak menfaatlerine bağlı kalarak ezen ulustan proleterlerin komünist örgütüyle birlikte mücadele yürütmesidir. İlkesel enternasyonalist tutum budur. Mesele böyle konulduktan sonra Kürt sınıf bilinçli işçilerine anadillerinde Marksist, Leninist, Maoist bir yazına sahip olmak, ayrı dile, kültüre tarihe sahip emekçilere dillerinde komünist örgüt kurmayı ve bu örgüt etrafında toplaşmayı ‘’milliyetçilik’’ damgasıyla yasaklamak (!) sosyal şovenizmin en dip noktasıdır.

İbrahim Kaypakkaya Kürdistan pazarına hakim olmak için Kürt ulusunu prangaya vuran Türk burjuvazisinin ulusal baskı amacını, hakim ulusun milliyetçi, ırkçı politikasının iktisadi temelini açıkladı. Türkiye’de ulusal baskıya suç ortaklığı yapan revizyonist-oportünistlerin ideolojik, siyasi sefaletine parmak basarak işçi sınıfının sömürücü sınıflara karşı devrim mücadelesini baltalayan faktörlere ışık tuttu. Ulusal meselenin çözümünde Türk ve Kürt sınıf bilinçli proleterlerin ‘’kendi’’ burjuvazilerine karşı mücadelesi ve emekçi halk yığınları arasında yapması gereken propagandanın ikili karakterini analiz eden yoldaş Kaypakkaya’nın temel oluşturduğu teorinin partimiz tarafından geliştirilmediği kabul edilmeli. Kaypakkaya Kürt komünistlerinin toplaştığı bir komünist örgütün yaratılmasından söz etmediği için suçlanamaz.

Kaypakkaya yoldaşın işaret ettiği Kürt proletaryasının sınıf çizgisini geliştirmesi ve teorik perspektifin oluşturulması görevi partimizin omuzundaydı. Kürt işçilerinin sınıfsal savaşım çizgisinin nasıl sürdürülebileceği ve görevlerde netlik oluşmadığı gelinen aşamada daha net görülmektedir. Kürt milli hareketinin burjuva emeller doğrultusundaki gelişimi ayan beyan olmasına rağmen Kürt proletaryasının sınıf mücadelesi, bu temel görevin yönetilmesinin devrim için hayati önemi görmezden gelindi. Veyahut da hiçbir dönem kavranmadı. Çeşitli tarihlerde Kürdistan’da komünist örgüt kurulmadan Kürt işçi ve köylülerinin örgütlenmeyeceği doğru düşüneler içeren eğilimler ise tasfiye edilmiştir. Kürt proletaryasının sınıf menfaatlerinin adeta betonla örtülmesi sadece Kürt emekçilerini burjuva milli hareketlerin bayrağı altında toplamakla kalmadı, Türkiye’nin küçük-burjuva devrimci hareketlerinin önemli bir kısmını da Kürt burjuvazisinin çizgisine yedekledi. Bu yedeklenmenin Kürt hareketinin ulusal olarak bağımsızlık hakkından vazgeçmesinden sonra gerçekleşmesi ise dikkat çekicidir. Türkiye’de ulusal mesele ve ulusal hareket üzerine çoğunlukla ezberci bir şekilde ele alınan yığınla çalışmada Stalin’in ‘’bilinçli proletaryanın kendi denenmiş bayrağı vardır ve onun için burjuvazinin bayrağı altında saflara girmenin hiçbir gereği yoktur’’ doğru saptamasına vurgu yapılmaktadır.

Fakat bu doğru vurguya rağmen Kürdistan’da Kürt proletaryasının sınıf bilinci kazanması, örgütlenmesi başarılmadan burjuva milliyetçiliğinin arkasına takılmaktan kurtulamayacağı gerçeği es geçilir. Kürt işçilerinin bir komünist örgüte ihtiyacı olmasının maddi temeli hiç dikkate alınmaz. Böylece emekçiler burjuvanın saflarına itilir.

Komünistler ulusal taleplere kayıtsız kalmazlar. Ama ulusun bütün istemlerini karşılamayı değil, proletaryanın çıkarlarını esas alan bir ulusal özgürlükten yanadırlar. Örneğin kim Kürt proletaryasının çıkarlarını çeşitli sınıflardan oluşmuş Kürt ulusunun haklarına eşitleyebilir. Eğer bu iki yön eşit olsaydı bağımsızlığını kazanmış her ulusta proletaryanın kapitalizme karşı savaşmanın sonlanması gerekirdi. Komünist partisi proletaryanın kapitalizme karşı savaşımını sonlandırması gerekirdi. Komünist partisi proletaryanın menfaatlerini savunur; ama ezilen ulus -konumuz bağlamında örneğin Kürt ulusu-burjuvazinin hakimiyeti altında kapitalist cumhuriyete karar verebilir. Eğer proletaryanın önderliğiyle hareket edilirse o halde devrimin zaferi ile ezilen ulus kendisini sosyalist bir cumhuriyet olarak örgütleyecektir. Bu iki ayrı olgu birbiriyle karıştırılmamalıdır. İşçi sınıfının kapitalizme karşı savaşımı ezilen ulusta burjuva ulusal mücadele ile özdeşleştirilemez. Komünist partisinin önderlik ettiği devrim ulusal baskıya son verir. Çünkü insanın insan tarafından sömürülmesini ve ezilmesini kaldıran sosyalizm hem ulusal baskıyı kaldırır hem de yabancı uluslara düşmanlığı istila ve işgallerin nedenini kaldırmış olur. Kürt burjuvazisi iktidarını pekiştirdiğinde yakındığı Türk burjuvazisinin işgalci, ilhakçı politikasının benzerini sürdüreceğinden kuşku duyulamaz. Bu nedenle Kürt proletaryasının kendi kurtuluş yolu varken burjuva ulusal hareketin arkasına takılmasının hiçbir gerekçesi yoktur. Kürt ulusal hareketlerin geleceği burjuvazinin kaderine bağlıdır. Onlar vahşi kapitalist sömürü temeline oturmuş meta dolaşımının özgürlüğünden yanadırlar. Kürt proletaryasının kurtuluşu ise burjuvazinin çöküşü ile kendi ellerindedir. Komünist hareket ulusun özgür gelişimini burjuva demokratik ulus hayalinde görmediği için proletaryanın toplumsal demokrasisi uğruna savaşma görevine sarılır. Ulusal baskının nedeni olan kapitalist üretim biçimine, sömürücü sınıf iktidarına karşı savaşan devrimci proletaryanın ödevi Kürdistan’da da aynıdır ve bu ezen ve ezilen ulus işçilerinin ortak mücadelesinin de temelidir. Ulusal mesele Marksistler açısından karışık değildir. Çünkü esasta geride kalmış bir süreç olmasının yanında çözüm metodunun sınandığı sosyalist devrimler tarihi proletaryanın deneyimini oluşturmaktadır. Türkiye’de ulusal sorunun karmaşık hale getirilmesi reformist-revizyonist akımın güçlü, komünist hareketin ise zayıf olmasındandır. Sosyalist hareket ulusal talepleri dışlar mı? Kesinlikle dışlamaz ulusal talebin devrimci

özünü işçi sınıfın devrim mücadelesine tabi kılar. Lenin, Roza Luxemburg’a verdiği yanıtta II. Enternasyonal’de ortaya çıkan doğru yaklaşımı alıntılar. Ekonomik mücadele, toplumsal kurtuluş ile bir ulusun ayrı devlet kurma hakkını, ya da fiili devlet kurmayla karıştıranlara sıkı yanıtlar vermişti. Ezilen ulus sosyalistlerinin-ulusal talepleri küçümseyen tutumlarını daima eleştirmiştir. Lenin, henüz Marksizme ihanet etmediği dönemlerdeki Kautsky’nin şu sözlerini hatırlatır, ‘’Enternasyonal –diyordu Kautsky- bugün Polonya’nın bağımsızlığını programına alamaz, fakat Polonyalı sosyalistler buna benzer talepleri kesinlikle öne süre bilirler. Sosyalist bakış açısından ulusal baskı koşulları altında ulusal kurtuluşun görevlerini küçümsemek tamamen yanlıştır.’’ (Lenin, Seçme Eserler Sf. 280 Cilt:4 İnter Yayınları)

– Burada burjuva ulusal hareketlerinin desteklenmesi vs. bir yaklaşım üzerinde tartışılmıyor, doğrudan ezilen ulus komünist örgütlerinin ulusal kurtuluş görevlerine dair talepleri ileri sürmeleri ve bu yönlü mücadele etmeleri vurgulanıyor. Genelden özele inersek o dönemde ezilen bir ulus olan Polonya’da Polonyalı sosyalistlerin yapabildiklerini bugün ulusal baskı şartları altında olan Kürtlerin ulusal kurtuluş taleplerini Kürt, Kürdistanlı komünistlerin ileri sürmesinde şaşılacak bir yön yoktur. Lakin somut olarak ne biri nede diğerine rastlanmıyor. Mantık gereği sınıfsal kurtuluşun bir parçası olarak ulusal taleplerini de ileri süre bilmek için öncelikle Kürt/Kürdistanlı sosyalistlerin bir örgüt olarak ortaya çıkması zorunluluğu kendiliğinden anlaşılır. Lakin Marksist bakış açısından bütün ezilen uluslardaki sosyalistler için caiz olan, Türkiye’de Kürdistanlı komünistlere örgüt kurmayı yasaklamaya dönüşüyor. Sosyal-şovenizm akımı ezen ulus milliyetçiliğini Marksizm, Leninizm, Maozim olarak hala yutturmaya devam ediyor. Proleter demokrasiye uygun ve eşit mücadele olanakları yaratılmadan sosyal şovenist etki kırılmadan Kürt emekçi yığınlarıyla sosyalizm bayrağı altında mücadelede birleşmek olanaksızdır. Sırf Kürtçe isimlendirmeyle öz olarak kendisini örgütleyene Kürt milliyetçisi şeklinde bakışın hakim olduğu egemen ulus siyasal atmosferinde, savunduğu ideoloji, siyasal amaç, stratejik çizgisine bakılmaksızın Partiya Maoista Komünista Kürdistan kurulmasına da aynı çarpık anlayışla bakılacaktır. Fakat hakim ulus burjuva düşüncesinin etkisi altındaki sosyal şovenlerin hezeyanlarına bakılarak Marksistlerin görevlerinden kaçtığı da görülmemiştir.

Kürdistanlı sosyalistlerin komünist örgütü aynı sınıf düşmanına karşı Kürtlerin ulusal taleplerini de ileri süren, Türk yoldaşlarıyla savaşı ortak sürdürmek için örgütlerin birliğini savunup bu görevine sadık kaldığı sürece milliyetçi değil, komünist nitelikte olacağı açıktır. Ulusal etkenin sınıfsal alandaki orunlu bir sonucu olan Kürtçe ana dilinde örgütlenen her örgütü milliyetçi yapmaz. Sınıflardan meydana gelen her ulusta olduğu gibi Kürdistan’da da burjuva ulusal hareketlerin yanı sıra, proleterlerin komünist hareketleri de ortaya çıkar. Kürdistan’da komünist partisinin kurulmasının geciktirilmesi emekçileri burjuvazinin saflarına itmiş Türkiye’deki devrimci sınıf hareketini zayıflatmıştır. Sosyalizm mücadelesi tecrübelerine başvurarak Türkiye’de proletaryanın örgütlenme meselesinde ezilen Kürt ulusundan proleterlerin komünist örgüt oluşturmalarına ‘’BUND’ÇULUK’’ ‘’Milliyetçilik’’ ‘’Seksiyon-revizyonizmi’’ salvolarıyla saldırmasındaki çarpıklığı açıklığa kavuşturmak mümkün ve gereklidir.

Yorumlar kapalı.