Özgürlük, bağımsızlık, demokrasi Maoist halk savaşlarının icra ettiği bir görevdir. “Küresel gerilla savaşı” tehlikesinden bahseden emperyalistler, Halk Savaşı’nın stratejik yenilmez gücününde, 21. yüzyılın halk savaşları yüzyılı olacağı gerçeğinin de bizzat itirafçısı durumundadırlar.
Dünya proletaryası ve ezilenlerine;
Başta dünya proletaryası, ezilen halkları ve ezilen uluslarına yönelik olarak sürdürülen çok yönlü emperyalist saldırı 7 Ekim akşamı yeni bir aşamaya taşındı. ABD ve İngiliz kontrollü emperyalist gerici blok, kendi eserleri olan gerici Taliban-Ladin’lere karşı “meşru müdafaa” vitriniyle mazlum Afganistan halkı ve ezilenlerine bomba yağdırdı, yağdırıyor. BI, B2, B52 gibi ağır bombardıman uçakları ile dövülen ezilenlerdir. BGM-109 Tomahavks, “akıllı” ve Cruise füzeleriyle saldırıya uğrayanlar mazlumlardır. Hint Okyanusu, Basra Körfezi, Umman Denizi’ne yığılan ABD ve İngiliz Deniz Kuvvetleri, uçak ve savaş gemileri, Türkiye-Pakistan ve diğer yerlerde üslenen hava ve kara kuvvetleri ile ablukaya alınanlar yoksullardır. Emperyalist gericiliğin “ülkelerin egemenlik haklarına saygı”,”içişlerine karışmama” balonları, ABD’nin 1986 Libya ve daha sonra Sudan, Somali gibi emperyalist karşı-devrimci müdahaleleriyle çokça patlamıştı. Şimdiki emperyalist çıplak haydutluk, “teröre karşı mücadele” maskesiyle meşrulaştırılmak isteniyor. Hayır, bin kez hayır! Kanlı ellerinizi derhal mazlum Afganistan ve diğer halklardan çekin. Avrasya ve Ortadoğu’yu emperyalist globalizme entegre ederek tamamıyla egemenlik altına alma amacının bir halkası olan, Afganistan’ın işgaline derhal son verin!..
Dünya halklarının baş düşmanı en büyük terörist ABD emperyalizmi, diğer tüm emperyalistler ve uşakları, yine kendi politikalarının ürünü Ladin gibi yamaklarının marifetlerini yavuz hırsız misali emperyalist saldırganlıklarına gerekçe yapmaktadırlar.
Taliban ve Ladin kimdir?
Taliban ve Ladin, ABD emperyalistlerinin beslemeleridirler. 1980’li yılların sonlarına kadar dünya emperyalist sistemi NATO-Varşova eksenli iki kutuplu emperyalist dünya biçiminde şekillenmişti. O dönemin Rusya önderlikli rakip Varşova emperyalist bloğuna ve özellikle dönemin Afganistan’ın Rusya emperyalistlerince işgaline karşı, ABD çıkarları doğrultusunda ve bizzat ABD tarafından organize edilen bir güçtür Taliban ve Ladin’ler!.. Ladin’leri CIA tarafından 3 milyar doları aşan bir bütçe ile NATO tugayı olarak yetiştirip, devreye soktuklarını ABD emperyalizmi bizzat itiraf etme durumundadır. “Komünizme karşı mücadele” amacıyla “yeşil kuşak” projesi çerçevesinde yaratılan bu güçler, kontrol dışına çıkma durumu gösterdiklerinden ötürü hedeflenmektedirler. ABD, önceleri Saddam rejiminin de bir numaralı destekçisiydi. İran-Irak Savaşı’nın tezgahlayıcısı, gerici Saddam rejiminin koordinatörüydü. Bölgesel güç olma hevesiyle ne zaman ki Saddam rejimi, emperyalist ABD çıkarlarına çomak sokmaya çalıştı, o zaman ABD emperyalizminin hedefleri durumuna geldi.
Halkları köleleştirmeye “yeni” cila “Sonsuz Özgürlük”!
Adına “Sonsuz Özgürlük” operasyonu denilen küstah emperyalist saldırganlık iyi anlaşılmalıdır. Zira ABD emperyalistlerinin kendileri dahi “Teröre karşı 21. yüzyılın ilk savaşı” dedikleri bu saldırganlıklarının askeri, politik, ekonomik hedeflerini zaten itiraf etmek zorunda kalmış durumdadırlar. ABD Savunma Bakanlığı ve Pentagon sözcüleri kamuoyuna yönelik açıklamalarında “Usame Bin Ladin son hedef” demediler mi? Sığınak delici füzelerle Bin Ladin’i arayanlar amaçlarını bizzat ortaya koydular. ABD egemenlik konsepti, Asya, Ortadoğu, Kafkasya’ya “çeki düzen” vermeyi Körfez Savaşı’nda yarım bırakılan yani oturtulamayan ABD planını gerçekleştirmeyi Rusya, Çin, Avrupa, Japonya gibi eksenlerde çok kutupluluk mayalanması içindeki emperyalist dünyayı, ABD nizamıyla terbiye edip, hizaya getirmeyi içeriyor. Mesele hiçte Ladin değildir. Asya, Afrika, Ortadoğu, Kafkasya’nın yeni dünya düzeni denilen ve bir türlü oturtulamayan ABD nizamına göre şekillendirilmek istenmesidir.
Afganistan bu amacın gerçekleştirilmesinde, jeo-politik yeri açısından stratejik bir önem arzetmektedir. Asya’nın zengin petrol-doğalgaz rezervlerinin kontrolü bu önemi anlamak için yeterlidir. Tarihi boyunca Afganistan’ın saldırılara, işgallere maruz kalması, İngiliz ve Rus işgalleri örneklerinde de görülebileceği gibi bundandır. Ama bir gerçek daha vardır ki, her seferinde işgalciler dize gelmişlerdir. Gerici çıkarları temelinde olsa da Afganistan da mollalar, Yeni Dünya Düzeni’ni zorluyor. İç savaşlar gerçeğiyle Afganistan muazzam bir istikrarsızlık atmosferinde. Bu durum, kontrol dışı merkezkaç mevzilenmelere götürüyor. ABD nizamının tahammül edemediği budur. Rakip emperyalist güçlerin, gerici bölge devletlerinin bu durumdan yararlanmalarının önünü kesmek ve özelliklede muhtemel devrimci bir çıkışı boğmak, ABD’nin emperyalist çıkarları açısından hayati önemdedir. ABD için kontrol altına alınamayan Afganistan, kontrolsüz Asya demektir.
Oysa Amerika diğer rakiplerine kıyasla şimdiki görece güç üstünlüğünü ve üstelik ikiz kulelerde saldırıya uğramışlığını bir avantaja dönüştürerek, patronluğunun tartışılmazlığını dayatıyor. Kendisine tam itaat eden bir Afganistan istiyor. Asya’nın zengin rezervlerini Hint Okyanusu üzerinde taşıyan planını başka türlü uygulayamayacağını biliyor. Sorun, ABD emperyalizminin ekonomik ve askeri “kudretli” simgeleri ikiz kulelere ilişkin basit bir öç alma sorunuyla sınırlı değildir. ABD’nin derdi bu saldırıda hayatlarını kaybetmiş sivil insanların hatırasına saygıda değildir. Emperyalist egemenliği için Körfez Savaşı’nda 300 bin Irak’lı ezilenin kanına giren bu cellatlar için insan hayatının emperyalist çıkarlar ötesinde zerrece değeri yoktur. Son on yılda adına “Barış” dedikleri emperyalist dünyalarında 10 milyonu aşkın sivilin hayatına kastedenlerin başında ABD yok muydu?
Sahtekarca “korumasız sivil insanlara saygı” yalanlarınızı en iyi Balkanlar, Körfez, Afrika ve şimdide Afganistan’a saldığınız bombardıman uçaklarınızın halklara yağdırdığı katliamlar çok iyi cevaplama durumundadır.
“Teröre karşı savaş” naralarıyla ABD gibi teröristlerin sürdürdüğü savaş öncelikle dünya proletaryası, ezilen ulusları ve halklarını itirazsız köleleştirme siyasetinin doruk noktasıdır. “Demokrasi, insan hakları” söylemlerini ezilenleri aldatmak için dilinden düşürmeyen emperyalist-gerici savaş makinası “güvenlik ve kamu düzeni” adına, mücadele ile kazanılmış hakları pervasızca her yerde gasbetmeye başlamıştır bile. Emperyalist gerici vahşi terör Afganistan’a bomba yağdırırken, “uygarlık merkezleri” dedikleri emperyalist-kapitalist ve kendilerine bağımlı ülkelerde ezilenlere yönelik olağanüstü topyekün stratejik bir saldırıya da geçmişlerdir. Dezenformasyon, manipülasyon olağan bir uygulama halini almıştır. Pentagon’un basına fırça ve tehdit brifingi reddedilemez bir olgudur.
Evet saldırıya uğrayan sadece Kabil-Kandahar-Celalabad-Mezar-ı Şerif, Herat bölgelerindeki ezilenler değil, dünyanın her bir halkasındaki proletarya ve halklarıdır.
Haksız savaş yayılma trendine bindi!
Savaşın Afganistan’la sınırlı kalmayacağı, yayılacağı beklenen bir olgudur. Pax Americana Ortadoğu’da Körfez Savaşı’ylada bir türlü oturtulamamıştı. Bu planın stratejik mevzisi ABD-Türkiye-İsrail stratejik ittifakına rağmen, Ortadoğu’da ABD dengeleri tutturulamıyor. Körfez savaşındaki emperyalist hamlesini ABD sonuca götürme düşüncesindedir. Mevcut durumda Afganistan’da yoğunlaşmasıda hedefi dar tutarak geniş bir cephe yaratma ihtiyacının sonucudur. Genel hedef ise çok daha kapsamlıdır. Savaş, “Saddam’a karşı mücadele” adına Irak üzerinden Ortadoğu’ya da taşınacaktır. Körfez Savaşı’nda alınmayan sonuçlara ulaşılmaya çalışılacaktır. Emperyalistler ve halklar açısından da çözüm için, Ortadoğu, dünya çapında ABD patronluğundaki “nizamın” en zayıf halkasıdır. Dolayısıyla es geçilemeyeceği açıktır. Yani mesele, Huntington’cu basın tezlerinin iddia ettiği gibi bir “medeniyetler savaşı” değildir. Avrupa merkezci ve uygarlık adına barbarlığı aklayan bu tezlere tarih tanıktır. Amerika kıtasının zenginliklerini kapitalizmin ihtiyaçlarının zorunlu bir sonucu olarak gasbetme politikasının Kristof Kolomb’cu çıkarmaları bir uygarlık keşfi olarak adlandırıldı. Bir uygarlık şaheseri olan İnka ve Aztek medeniyetlerine saldırı, Kızılderili kırımı vb. girişimler Ortaçağa aydınlık götürme olarak lanse edildi. Hindistan’a yönelik İngiliz işgali de öyle kutsanmadı mı? Milyonları kırımdan geçiren bu barbarlık savunucularına atfedilen uygarlık sıfatının iğrençliğini dünyamızın ilk uygarlık beşiği Mezopotamya yeterince cevaplamıyor mu? İnka medeniyeti anlatmıyor mu? Mesele, coğrafyalar meselesi ve çatışması değildir. Avrupa merkezci tarihin çarpıtmalarına işaret ederken bilincimiz gayet nettir. Tarih sınıf mücadeleleri tarihidir. Medeniyetler ya da “Kuzey-Güney çatışmaları” değil. Bush, Berlusconi gibi emperyalist sözcüler gaf değil, ezilenlerin kardeşleşmesini önlemek, bölmek, bilinçleri dejenere etmek için “Haçlı seferleri”,”Batı medeniyeti daha üstün” gibi ırkçı söylemleri kullandılar. Ladin’lerin “kutsal İslam savunması” sahtekarlığı da aynıdır. Savaş, sınıfların önceden de gizli, açık çok yönlü sürdürdükleri politikalarının en üst biçimde sürdürülmesidir. Siyasetin silahlarla sürdürülme biçimidir.
Şimdi ABD önderliğinde sürdürülen haksız savaş, ne İslam-Hıristiyan ve ne de demokrasi-diktatörlük çatışması değildir. Ki, Körfezin gerici emirlikleri ve sultanlık rejimleri başta ABD olmak üzere emperyalist güçlerin kuklalarıdırlar. ABD çıkarlarına payanda olduktan sonra rejimin Şeriatçı Monarşi ya da başka bir biçimde olması fark etmez. ABD ve diğer emperyalistlerin hedeflediği çeşitli gerici çıkarları temelinde de olsa ABD patronluğuna, kontrolsüz ABD egemenliğine, kendilerini hiçe sayan kabadayılığa şu veya bu ölçüde itiraz etmeleridir. ABD’nin bu kontrolsüz egemenliğinden rakip emperyalist güçlerde rahatsızdırlar. ABD’nin dünyayı tek kutuplu kendi egemenlik sahası olarak telakki etmesine karşıdırlar. Bugün bu itiraz ve karşı olmanın çatışmaya dönüşmüş olmaması aldatıcı olmamalıdır. Derinden sürüp giden bir emperyalistler arası rekabet söz konusudur. Güçler dengesi itibariyle bugün ABD ile açıktan karşı-karşıya gelme yerine, destek gibi pozisyonlarla diğer emperyalistler paylaşımda kendilerinin de görülmesini istemektedirler. Nitekim İngiltere’nin ABD ile birlikte savaşı omuzlamasından Fransa-Almanya gibi emperyalist güçler ciddi şekilde rahatsızdırlar. Avrupa Birliği, Ordusu gibi oluşumlarla bir yönüyle de ABD’nin tek yanlı egemenliğini dengelemeye, kendi emperyalist çıkarları için varolmaya, yayılmaya çalışan Avrupa emperyalistleri güçler dengesinin zorunlu sonucu olarak sadece şimdilik, ABD harekatına rıza göstermiş gibi görünmektedirler. Eski nüfuz alanlarında özellikle de Kafkasya’da ciddi problemler ve tehditlerle yüz-yüze olan Rusya, emperyalist emellerinden hiçte vazgeçmiş değildir. Ekonomik-siyasi çıkmazları itibariyle ABD ile doğrudan karşı karşıya gelmenin zorluklarından ötürü, Çeçenistan’daki operasyonlarına en azından doğrudan karşı çıkılmaması, Asya’daki nimetlerden birazda olsa kendisine pay verilmesi koşuluyla ABD ile uzlaşmıştır. Keza Sincan, Tibet gibi açmazları Çin’i, ABD’ye şimdilik ses çıkarmamaya götürmüştür. Yürürlülüğe sokulan 5. Madde ile NATO ve zaten bir görüntüden, ABD saldırılarına hukuki meşruiyet kazandırma işlevinden öte anlamı olmayan Birleşmiş Milletler Amerikan savaş makinasına bağlanmışlardır. Diğer emperyalistlerde yedeklenmiş durumdadırlar. Fakat bu uzama ihtimali olan sözkonusu savaş içerisinde yeni bölünme odaklaşma ve çatışma ihtimallerinin ortaya çıkmayacağı anlamına gelmez. Emperyalizm ezilen ulus ve halklar arasındaki çelişki dünyanın baş çelişkisi olma durumunu mahafaza ederken emperyalist sistemin diğer baslıca çelişkileri de derinleşmektedir. “Orta yerdeki gerçeklere rağmen barış-uyum-istikrar” palavraları üzerinde durmaya dahi değmez. Neo-liberal şarlatanlığın çıkmazı açıktır.
ABD Körfez savaşındaki emperyalist hamlesini, Asya’ya doğrudan müdahale ile ilerletmek, yeniden Körfez’e dönerek dengeleri kendi lehine daha da geliştirme düşüncesindedir. Yugoslavya’ya müdahale, Balkanlara henüz kendince tam güvenlikli olmasa da bir biçim verilmiştir. Bunun daha da oturtulmasına çalışılacaktır. Peki tüm bu amaçların hangisinde halkların çıkarı vardır? Tümü ayan-beyan emperyalist çıkarlar değil midir? Ezilenler bu savaşa alet olmayı kendileri için cinayet olarak görmeyip te ne yapacaklar?
Emperyalistler rahat yüzü görmeyeceklerdir!
Amerika kendi emperyalist politikasının sonucu olarak düşmanlarını oldukça çoğaltmıştır. Amerika, halkları köleleştirme, emperyalist sistemin baş patronu ve jandarması olmanın sonuçlarına, tıpkı Vietnam’da olduğu gibi katlanmak durumundadır. 11 Eylül’de Pentagon’da beyninden, Dünya Ticaret Merkezi’nde kalbinden vuruluşu “dünya uzay benden sorulur” diyen, haydutlukta sınır tanımayan ABD emperyalist politikasının doğrudan bir sonucudur. Ezilenleri yaratan sınıflı toplum değil mi? Proletaryayı, emekçileri kapitalizmin mezar kazıcıları olarak yaratanlar kim? Gerici çıkarlar temelinde rakipleşmeyi emperyalist sistemin kendi iç çelişmeleri değil de kim yaratıyor? Öyleyse kapitalist sistem kendi yarattıklarının gazabını da üstlenme durumundadır. Savaş, insanlığın ezen-ezilenler biçiminde bölünmesinin yarattığı bir sonuçtur. Tarihe savaşları armağan eden sınıflı toplumların kendisidir. Sınıflar oldukça savaşlarda olacaktır. Devrimci-komünistlerin nihai amacı tüm sınıflarla birlikte savaşları da ortadan kaldırmaktır. Bu yönelime sadece devrimci halk savaşları sahiptir. Dehşet ve acıların da adı olan savaşa, burjuva hümanist ve pasifist yaklaşım ya da kaçış insanın kendi kendisini aldatmasıdır.
Savaş sınıflı toplumların ürünüdür. Dolayısıyla hangi sınıfın, siyasetin sürdürdüğüne bakmaksızın soyut bir savaş aleyhtarlığı büyük bir aldatmacadır. Haksızlığa-zulme-sömürüye karşı savaşmamak suçtur. Halk savaşları haktır, görevdir. Savaşları ortadan kaldırmanın da yoludur Halk Savaşı! 11 Eylül’de ikiz kulelerde, şimdi Afganistan’da ayrım yapmadan insanları katleden emperyalist gerici terör, dizginsiz-kuralsız vahşet, gerici Ortaçağ güçlerinin “uygar” maskeli barbar emperyalizmin metotlarıdır. Halka, sivillere zarar vermeme, düşmanlarına dahi işkence, hakaret-zulüm gibi devrimci, komünist amaçlara ters uygulamalarda bulunmama Maoistler’in prensibidir. Siviller üzerine sözde timsah gözyaşı dökenlere bakın!.. Bombardımanlarınız hangi ayırımı yapıyor? Adres-hedef sormayan füze ve bombalarınız insana yabancılaşmanın açık-seçik bir örneği değil midir? 11 Eylül aynı zamanda “kudretli, yenilmez” gösterilen ABD efsanesinin de(!!!) geri kitleler nezdinde dahi -tabi ki ilk değil- bir sonu oldu. Yoldaş Mao Zedung “Emperyalizm kağıttan kaplandır” diyordu. 11 Eylül taktik üstünlüğüne, taktik kaplanlığına rağmen emperyalistlerin stratejik kofluğunun, kaçınılmaz stratejik yenilgisi ve çöküşünün de görülmesine vesile oldu.
Çözüm Halk Savaşı!
21. Yüzyıl sadece ABD terörüne tanıklık etmeyecektir. Sinyalleri ufukta görülen dünya devriminin mayalanmakta olan yeni dalgası 21. yüzyılın halk savaşları yüzyılı olacağını da göstermektedir. Sahne sadece emperyalistler, uşakları, Saddam, Taliban-Ladin gibi gericilerden ibaret değildir. Dünya proletaryası ve halklarını kim görmezden gelebilir? ABD önderlikli haksız savaşın odaklaştırıldığı Asya’ya bakın! Orada sadece Bush’lar-Blair’ler-Müşerref’ler, Ecevit’ler yok.! Hindistan’da, Nepal’da, Srillanka’da, Bengladeş’de, İran’da, Türkiye’de maoist-komünistleri de göreceksiniz. Nepal’da ve Türkiye’de Kızıl Siyasi İktidarlar için görkemli halk savaşları mücadelesini göreceksiniz…
Dahası; Afganistan’a bakın. Orada da dünya proletaryasının bir mevzisi olarak örgütlenmiş ve Devrimci Enternasyonalist Hareket’in bir parçası olan Maoistleri, yani Afganistan Komünist Partisi’ni göreceksiniz. ABD, Pakistan ve diğer karşı-devrimciler destekli, Taliban gibilerine ve emperyalizme karşı Yeni Demokratik bir Afganistan için mücadele bayrağı öteden beri Afganlı komünist-Maoist’lerin elindeydi. Özgürlük, bağımsızlık, demokrasi Maoist halk savaşlarının icra ettiği bir görevdir. “Küresel gerilla savaşı” tehlikesinden bahseden emperyalistler, Halk Savaşının stratejik yenilmez gücününde, 21. yüzyılın halk savaşları yüzyılı olacağı gerçeğinin de bizzat itirafçısı durumundadırlar.
Proletarya ve ezilenler, dünya halklarının baş düşmanı ABD emperyalizmi ve NATO ittifakı üzerinde elbette yoğunlaşacaklardır. Ancak hiçbir şekilde diğer emperyalist ve uşakları olan düşmanlara, Taliban-Ladin gibi gerici odaklara iyimser ya da hayırhah bir tutum içinde olmayacaklardır.
Emperyalizm ve uşaklarına karşı ezilenlerin cevabı DEVRİM’dir, safı
DEVRİM’dir. Yolu Halk Savaşı’dır.
Afganistan coğrafyasının neredeyse sürekli bir gerçeğidir savaş. Emperyalist çıkar grupları ve gerici bölge devletlerinin eli her zaman Afganistan’da oldu. Etnik-mezhepsel boğazlaşmalarla bölme-parçalama-kontrol etme başvurdukları sürekli metottu. Afganistan’da karşı-devrimci iç savaş, emperyalist-gerici hakimiyetin önemli bir vasıtasıydı. Bu vasıtayla hem ezilenlerin kendi bağımsız alternatifleri sabote edilmek istendi ve hem de gücü kırılmış, zayıflatılmış, ekonomik olarak takatsiz kalmış bir Afganistan hedeflendi. Ne Taliban ve ne de Kuzey İttifak olarak tabir edilen kesimlerin ezilenlerin çıkarları ile hiçbir alakaları yoktur. Pakistan kontrollü ABD yönlendiriciliğindeki Taliban’a karşı, Rusya-Türkiye-Özbekistan-Tacikistan gibi gerici bölge devletlerinin çok yönlü hesapları çerçevesinde yekpare olmayan bir blok olarak organize edilmiş Kuzey İttifakı, şimdi ABD’nin muhtemel bir kara harekatının lojistik ve piyade kuvvetleri olarak tahkim edilmektedir. Vietnam’da saplandığı batağı, kendi askerlerini riske sokmama perspektifiyle bu yolla aşmaya çalışmaktadırlar. Savaşta ilk halkanın hava saldırıları olması, ABD planının bir sonucudur. Hava saldırısıyla kesin sonuç alamayacaklarını pekala bilmektedirler. Ama bununla çeşitli üsleri vurarak, kara harekatı için riskleri mümkün olduğunca azaltmaya çalışmaktadırlar. Modern silahlarla donanmış kuvvetler sistemine göre örgütlenmiş emperyalist gerici düzenli ordular tedirgin. Bu durum, gerilla savaşının önemini de anlatmaktadır. Ama taklitçilerin unuttuğu bir şey var. Taklit, biçim olarak kullanılan gerilla savaşı başka, halka dayanan, halkın iktidarını hedefleyen Halk Savaşı’nın can damarı gerilla savaşı ise daha başkadır. Havadan “yiyecek paketleri” atarak ezilenlerin gönlünü kazacaklarını zanneden halk düşmanlarının stratejik başarı şansı yoktur.
Emperyalist vahşi saldırganlık için, 11 Eylül şimdi sadece bir bahanedir. Terörist kimliklerini daha pervasızca ortaya koymanın gerekçesi haline getirdikleri 11 Eylül’le ezilenleri şoven duygularla yedekle meye çalışan emperyalistlerin “vatan ve demokrasiyi savunma” nutukları deşifre edilmelidir. Vatan dedikleri ezilen ülkeleri boyunduruk altında tutan emperyalist kalelerdir.
Türk devletine dikkat!
Bush, Türk devletini öve öve bitiremiyor. Niye övmesin ki? Hava sahası tamamıyla ABD’ye teslim. Bir komuta merkezi olarak İncirlik harıl harıl çalışıyor. Malatya-Konya gibi tüm askeri üstler doğrudan ABD’ye tahsis edilmiş. Türk Ordusu tamamıyla ABD emrinde. Hükümeti-Meclisi-Genel Kurmayı-İstihbaratıyla hepsi Amerika’nın emir eri. Tıpkı Kore’de yaptıkları gibi, Amerika çıkarları için Afganistan’a istediklerinde asker göndereceklerini de beyan ettiler. Göstermelik mecliste bu konuda sözde yetki yasası da çıkardılar. Uşaklık imtihanında bu denli “başarılı” faşist diktatörlüğü, Bush öpüp takdir etmesinde ne yapsın… Tabii uşaklarında hesapları var. Bakü-Ceyhan petrol hattı hesabı var, tarihi Musul-Kerkük ihtirasları var. Irak’ta muhtemel bir Kürt devletinin ortaya çıkmasında bir oldu-bittiye gelmeme, bunun, Misak-i Milli denilen inkar ve katliam üzerinde yükselen T.C. devlet sınırlarında vuku bulmasını önleme hesapları var. Irak Kürdistanı’na, yine yoğun bir seferberlik ve yerleşim operasyonları başlatmalarının bir nedeni de bu. Türk devleti, ABD savaş makinesının piyonudur. Kendisine biçilen taşeron roller çerçevesinde devrededir. Artık “savaşı önleme” laflarının bir önemi kalmamıştır. Gericiliğin cüretini sadece devrim kırabilir. IMF, DB tarafından yönetilen Türk devlet ekonomisinin ABD’ye eli mahkum. Ne istenirse itirazsız verecekler. ABD cephesinde bölge halklarının başına İsrail’le birlikte bela kesilecekler. Aynı şekilde bu ortamda şimdi övündükleri gibi, “teröre karşı mücadeledeki haklılıkları” propagandası eşliğinde, ezilenlere daha da vahşi şekilde saldıracaklardır. Daha köklü bir emperyalist desteği de her zamankinden daha fazla bulacaklardır. Yani daha çetin ve sert bir döneme giriyoruz. Devrim, cüretini her dönemden daha fazla göstermelidir. Savaşın kaçınılmaz olarak daha da derinleştirdiği krizi egemenlerin yıkılışını hızlandırma temelinde kullanmalıyız. Emperyalist-gerici savaşlarda, krizlerde dünya tarihinde nice devrimlere tanıklık etti. “Ya bendensin, ya da başkasındansın” dayatması içinde diğer emperyalist ve gericileri önemli ölçüde hizaya getirmiş durumunda. Bizim içinse cevap çok açık! Ne senden, ne de diğer başka bir bloktan yana değiliz. Ezilenlerin denenmiş kendi bağımsız bayrakları ve safları var.! Sadece devrim istiyoruz. Vahşetinizden dünyayı devrimle değiştirme ve kurtarma arzumuz çok şey değil ki? Sadece dünyanın sınıfsız ve sömürüsüz olmasını istiyoruz. Bu insanlığa hizmet talebi ve mücadelemizi kabul edilemez gören insan mıdır? Biz çok şey değil, sadece dünyayı insanileştirmek istiyoruz.
ABD, nükleer silahlarını gerektiğinde kullanacağını da açıkladı. Felaket tacirliği yapan bu Deccalleri Hiroşima-Nagazaki örneklerinden zaten biliyoruz. Ama yine biliyoruz ki, en büyük güç Atom bombası değil, Maoist önderlikle birleşmiş halktır.
“Ulusal gericilik”le maskeledikleri emperyalist-gerici savaş düzenine göre şekillenen emperyalistler gerçektende öncelikle halklara karşı teyakkuz halindedirler. Ezilenler her zamanki olağan-rutin bir durum içerisinde olamazlar. Tehlike ve fırsatların bilincinde olarak her bir duruma hazırlıklı ve mücadeleyi kesintisiz sürdürebilecek, en geniş anti-emperyalist birlik ve meydan okuyuşu devreye sokabilecek inisiyatifi konuşturmanın zamanıdır. Halk Savaşı dinamizmine bağlanmış kitle seferberliğiyle şimdi her zamankinden daha yoğun devrimi ilerletme zamanıdır. Devrimci örgüt ve çevrelerin halkları birleştirmede daha yoğun öne atılma günüdür. Haksız savaş ezilenler katında büyük bir hoşnutsuzluğa da neden olmuştur. Görev, bu hoşnutsuzluğu devrimci temelde örgütlemektir. Her bir yerdeki devrimci proletaryanın temel görevi, kendi egemenlerini alaşağı edecek “yenilgi programı” uygulamaktır. Silahları kendi ve diğer ülkelerdeki kardeşlerine değil, öncelikle kendi burjuvazisine çevirmektir.