featured
  1. Haberler
  2. KOLEKTİF
  3. Toplumsal Siyasi, Politik Durum Üzerine (2)

Toplumsal Siyasi, Politik Durum Üzerine (2)

service


İşçi Sınıfının Kendisinden Başka Kurtarıcısı Yoktur

İşçi sınıfının büyümeye devam eden öfkesi ve hoşnutsuzluğu engellenemez, çünkü kapitalizm yaşamı çekilmez boyutta kötüleştiriyor. Geçtiğimiz senelerde ikiyüze yakın işçi grevinin gerçekleşmesi, işçilerin kötüleşen iktisadi ve çalışma şartlarına çoğunluğu sendikasız olmasına rağmen gösterdikleri direnme ve mücadele refleksidir. Dalgalanmalar olsa da işçi sınıfının sermayeye karşı direnişi ve mücadelesinin gelişeceği şartlar mevcuttur. Kölece koşullarda sömürü çarkı emekçiyi öğütüyor. Çalılabilir nüfusun ancak yarısı Çalışma yaşamı içindedir. TÜİK’in işsizlik rakamları gerçeği yansıtmaz. Buna rağmen kayıtlı ve kayıtsız işçilerin sayısı ücretliler toplumunda yaşadığımızı göstermektedir. 1990’lı yıllarda hızlanan proleterleşme süreci ne yazıkki sınıf mücadelesi hattında örgütlü bir harekete dönüştürülemedi. Ucuz emek gücü bakımından emperyalist tekeller için Türkiye gibi ülkeler bulunmaz nimettir. AKP ve devlet aygıtı sermayeye ucuz iş gücü sağlama görevini eksiksiz yerine getirdi. 

Sendikalaşma oranı yüzde onüç civarında, son derece düşüktür. Mevcut işçi sendika konfederasyonları ise sınıf sendikacılığına, komünistlere düşman işbirlikçi sarı sendikal yapılardır. Kimisi AKP-MHP, SP, kimisi CHP’nin arka bahçesidir. Komünist hareketin ise işçiler arasında anlamlı ve etkili bir örgütlülüğü yoktur. İşçiler örgütsüzdür ve sermaye karşısında savunmasızdırlar. Sınıf hareketi için bu olumsuz tablo gelişememenin de nedenidir. Aynı zamanda devletin demokratikleştirilmesi mücadelesinde tayin edici önemde temel güç açığa çıkarılamadığından beklenen ilerleme sağlanamıyor. Milliyetçilik ve islami ideoloji ile işçiler zehirlenmekte. Sınıf hareketi içinde burjuva etki olan sosyal şovenizm ciddi bir mesele olmaya devam etmektedir. Bu nedenle milliyetçilikle bilinci karartılan Türk işçileri Kürtlere uygulanan ulusal baskı karşısında duramıyor, aksine büyük oranda milliyetçilik, sosyal şoven, dini gerici fikirlerin etkisi altında sürüklenmektedir.

1990’lardan beri Türkiye ile benzer biçimde ve ek olarak ulusal baskının sonucu zorla göç ettirme, savaşın yıkımı, köy boşaltmalar, ekonomik alt yapının tahrip olması vb. vd. etkenlerle Kürt emekçiler emek pazarına sürüldü ve yoğun bir Kürt proleterleşmesi süreci yaşandı. Fakat bu toplumsal değişime denk düşen bir Kürt işçi sınıfı hareketi ortaya çıkarılamamış, örgütlenememiştir. Kürt proletaryası esas olarak Kürt ulusal hareketin etkisi altındadır. Kürt işçi sınıfı Türk işçilerinden farklı olarak ulusal baskıdan ileri gelen daha ağır çalışma şartları, baskı, aşağılanma, dışlanma, düşük ve vasıfsız işler ve en pis işlerde ucuza çalıştırılmalarına ve de örgütlenme özgürlüğüne -Türk işçilerin sahip oldukları mevcut örgütlenme araçlarına benzer seviyede- sahip olamamalarından ileri gelen bir “yok sayılma” durumu devam etmektedir. Oysa Kürt işçi sınıfı vardır ve kendisi için sınıf olmak zorundadır.

Ulusal Meseleye İlkeli Yaklaşım ve Enternasyonel Birlik

Kuzey Kürdistan’da Türkiye’ye göre kapitalist üretim biçimi geridir. Türk burjuvazisi Kürdistan pazarına hakimdir ve yağma düzeni kurmuştur. Ulusal baskının savaş biçimi olması geleneksel ekonomik üretimi yıktı. Kürdistan kentlerinde işsizlik Türkiye ortalamasının çok üstünde. Toplumsal üretici güçler geri ve yetersiz, Kürt kentlerinin toplam üretim ve geliri bir İstanbul etmez. Gelirin düşük olması, Kürt emekçileri Türkiye ortalamasının da altında çok daha yoksul, perişan, kuru ekmeğe muhtaç, sefil bir yaşama mahkum etmiştir. Kürt proletaryası, emekçi sınıfları ulusal baskı zulmü altındadır. Fakat sınıf mücadelesine daha yatkındır. Ulusal meselenin varlığına rağmen, kapitalist ekonominin krizi ve ağırlaşan şartlar, geçinememe, insanca yaşama olanaklarında büyük kayıplar, sağlık, eğitim, barınma, ulaşım, iletişim hakkına erişememe iş ve ekmek meselesini sorunların en başına yerleştirmiştir. Bu durum sınıfsal eşitsizlik, sınıfsal sömürü sorunudur. Genişleyen ve sayısı artan Kürt işçi sınıfı ancak Kürdistan sınıf hareketiyle sermayenin iktidarına, egemen Türk ulus burjuvazisinin talanına ve Kürt emekçi halkının köleleştirilmesine karşı koyabilir. Ulusal baskı dışında Kürt işçilerinin sorunları Türk işçileriyle aynıdır. Sınıf düşmanları da bir ve aynıdır. Bu temelde mücadeleleri de ortaktır. Kürt proletaryasının sınıf mücadelesini, sınıf hareketini, Kürt ulusal hareketinin alt kategorisi, yada ikincil tali bir kategori olarak gösteren düşünce yanlıştır, temelsizdir. Milliyetçi burjuva düşünce, ulusu sınıflardan azade hedeflediği siyasi çizgiyi benimsemesi zorunlu tek bir bütün olarak kavrar. Oysa ezilen uluslarda da sınıflar vardır ve her sınıf kendi yolunda yürür. Kürt sınıf hareketinin kendisini örgütlemesi, Türk işçileriyle enternasyonel ilke ve ruhla örülmüş ortak mücadele yürütülmesi bakımından da tayin edici önemdedir. Ve mevcut şartlar sınıf hareketinin gelişmesine son derece elverişlidir.

Temel ve Önder Güç İşçi Sınıfıdır

Burjuvaziye karşı gelecek işçi sınıfı önderliğinde sınıf mücadelesiyle belirlenecektir. Üretim araçları burjuva sınıfın mülkiyetindedir. Üretim araçlarından koparılarak sermayenin emek gücü sömürü çarkına dahil olan emekçiler nüfusun onda dokuzunu oluşturuyor. Toplum burjuvazi ile işçi sınıfı şeklinde iki büyük sınıfa bölündüğünden geleceğin iktisadi ve siyasi düzenini bu iki uzlaşmaz sınıf arasında süren mücadele belirleyecektir. Bu bir tasarım değil, toplumsal gerçekliğin gösterdikleridir. Emekçi köylüler işçi sınıfının müttefikidir. Tek başına sermayenin istilasına karşı kendilerini koruyamazlar. Güç ilişkilerine göre arada sallanan küçük burjuvazi gibi ara katmanlar devrimci işçi sınıfı güçlendiği tarihi şartlarda devrimci kuvvetlerin etkisi altına girer. En nihayetinde toplumsal başlıca çelişmelere yön veren baş çelişki emek-sermaye çelişkisidir ve devrimin baş düşmanı emperyalizmin uşağı burjuvazi sınıfına karşı, tüm sorunların çözümünde rol oynayacak baş çelişkinin çözümünde biricik ve tartışılmaz önder ve temel güç işçi sınıfıdır. Komünist hareketin işçi sınıfı içinde yeterince örgütlü olmaması, işçilerin büyük ölçüde burjuva partilerin etkisi altında ve örgütsüz oluşu bu gerçeği değiştirmez. Bu olgu işçi sınıfı içinde sağlam bir örgütlülük yaratılmadan, kök salmadan komünist sınıf mücadelesinin geliştirilemeyeceğini gösterir ve bu konumlanma stratejiktir, geçici taktiksel değildir. 

Ayrıca devrimci proletaryanın ulusal meselenin çözümünde ilkesel yaklaşımının savunulması ve milli baskı politikasına karşı durulması hayati önemdedir ve taviz verilemez. Kürdistan’da sınıf çelişkisi dışında ulusal mesele vardır. Bu bağlamda sınıf politikasının ikili karakteri vardır. İşçi sınıfımızın enternasyonalizm ruhuyla sınıf mücadelesinde birliğinin sağlanması ulusal meseleyi doğru ve ilkeli ele almayı ve politika üretmeyi gerektirir. Maoist komünistler önder İbrahim Kaypakkaya’nın açtığı yolda ilerleyerek sorunun ele alınmasında açık ve doğru fikirlere, çözüm programına sahiptirler. Pratik ve örgütlenmenin gerçekleşmesi ihtiyacı ise malum. Ne yazık ki sosyal şoven etkiler nedeniyle Türkiye sınıf hareketinde ulusal mesele yaklaşımı ve politika yürütüşünde ciddi hatalar varlığını koruyor. 

Devlet Sermayenin Emrinde İşçi Sınıfının Karşısında

Kapitalist demokrasi sermayeye sınırsız özgürlük tanırken, işçi sınıfının köleliğini mutlaklaştırır. Modern toplumda devlet aygıtı egemen burjuva sınıfın çıkarlarını ve siyasi iktidarını korur, diğer sınıflar üzerinde baskı, şiddet ve zor kullanma tekeline sahiptir. Safı açık ve nettir. Sermayenin silahlarını kuşanarak zor kullanma yetkisini elinde tutan güç olarak devlet, devrimci işçi sınıfının karşısına her yerde dikilir, dikilmiştir. Mevcut müesses sömürü düzenini tehlikeye düşüren, işleyişini aksatan toplumsal karşı koyuşlar bastırılır. Tarihte görüldüğü gibi normal şartlarda burjuva demokratik kapitalist bir devlet, sınıf mücadelesinin şiddetlendiği ve geliştiği şartlarda, işçi sınıfının devrimci ilerlemesini durdurmak için faşizme geçiş yapılabilinmektedir. Türkiye’de ise böyle bir düzene Kemalist hareket liderliğinde geçiş yapılmış ve cumhuriyetin başında bir devlet sistemi olarak yukarıdan aşağıya doğru kurulmuş ve süreklileşmiştir. 

Türkiye’de devlet tanrıdan sonra yüceltilen, herkesin tapınmaya çağrıldığı kutsal mabettir. Üretim araçları mülkiyetine sahip egemen sınıfın emrindeki bu “kutsal” sınıf devleti işçi sınıfının, emekçi köylüler, tüm halkımızın, Kürt ulusunun, çeşitli diğer milliyetlerin, farklı dini toplulukların, komünist hareketin, demokratik, ilerici kesimlerin bastırılmasında kullanılan yegane araçtır. Tabii ki kutsal gösterilecek…Devlet sermayeye ucuz emek gücü sağlayan döngünün güvencesidir. Halkımız yüksek vergilerle sermaye yararına devlet aracılığıyla soyulur. Bürokratik, askeri olduğu kadar rantçıdır. Siyasi karakteri ise faşisttir. Kapitalistler sınıfına halkın soyularak sermaye aktarımı dönemsel değil, süreklidir tıpkı faşist siyasi niteliği gibi. Bu nedenle devlete egemen olmak için burjuvazinin arasında rekabet keskin ve şiddetlidir. Osmanlı’dan cumhuriyete yabancı sermayenin en büyük aracısı devlet olmuştur. Bu komprador bürokrat burjuvazi, komprador bürokrat kapitalizm Türkiye’de kapitalist üretimin gelişmesinde aracı rolü yanında devletin ekonomik bir güç olarak varlığını gösterir. Komprador bürokrat kapitalizmin ekonomideki payı özelleştirmelerle önemli oranda küçüldü, fakat buna rağmen alt yapı, yeni yatırımlar, hizmet alımları ve rant, sermaye aktarımı bakımından burjuvazinin egemen olmak için kavgaya tutuşabileceği önemde bir ekonomik kaynak alanıdır.

Komprador bürokrat burjuvazi, hükümet, devletin yüksek bürokrasisi esasta komprador burjuvazi ile iç içe geçer, ranttan beslenir. Bu olgu aynı zamanda yozlaşmanın zeminidir. Normal ortalama kâr değil, âzami kâr sağlayan iktisadi düzenin sürmesi adına askerileşmiş bürokratik faşist devlet tüm silahlarıyla işçi sınıfının karşısına konumlanır. Aynı amaçla Kürtlere karşı savaş yürütülür. Türk burjuvazisinin kasası dolsun; Kürdistan yağmalanıyor. Ulusal baskı burjuvazinin politikasıdır. Kürt ulusunun yok sayılması, siyasi haklarının tanınmaması politikasına karşı çıkmak, mücadele etmek sınıf bilinçli Türk proletaryasının aksatılamaz görevidir. Aynı zamanda Kürtlerin bağımsızlık hakkını amasız savunmakta. Egemen sınıf devleti devrimci işçi sınıfına silahını doğrultma hususunda etnik fark gözetmez.

Kürdistan’da her türlü zulmü yapan aynı sınıf devleti, sanayi kenti İstanbul’da işçilerin Taksim’de 1 Mayıs’ı kutlamasını yasakladı. Yolları polis ordusuyla kapattı, kurulan barikatlar, kitleye saldırı devletin hangi sınıfın emrinde, kimden yana olduğunu göstermeye yeter. Gezi’de neler yaptıklarını da unutmayalım. Devrimci sınıf mücadelesi gelişmesi halinde aynı devlet işçilere silahını doğrulmakta biran olsun duraksamaz. Devletin kutsallığına dair yapılan propagandaların aksi yönünde işçilerin devlet hakkında açık bir bilince sahip olması zorunludur, aksi halde siyasal hedef doğrultusunda kararlı yürüyemezler.

Ekonomik krizin yükü işçilerin, emekçi köylüler, bütün halkın sırtında. Peki devlet kimin yardımına koşuyor? Tabii ki her zamanki gibi burjuvazinin. Vergi afları yeni krediler, borçların silinmesi, yeni teşvikler, ücretlerin daha da aşağı çekilmesi ve diğer birçok araçla yardıma koşuyor. İşçiler ücretlerin arttırılması, çalışma şartlarının iyileştirilmesi yada sendikal haklarını kullandıklarında polis, asker, mahkeme, yani devlet işçilerin karşısına dikilmiyor mu? Sınıf mücadelesi şu yada bu ölçüde geliştiğinde devlete karşı mücadele veriyor görünümü alması da bundandır. Çünkü işçi sınıfı ileriye doğru her adım attığında karşısında devlet polisi, yargısı ve hapishanesi görmektedir.

Halk Birleşince Değiştirebilir

Faşizmin baskı politikasında gevşeme olmamasına rağmen, belli bir süreden beri geri çekilmiş kitlelerde yeni bir canlanma gerçekleşti. Sindirme, korkutma, şiddet, hapis cezaları, yasaklar, öldürme, yargılamalar ile örülü boğucu politik atmosfer ve gerici burjuva medya tekeli ile pompalanan milliyetçilik ve savaşın meşrulaştırılması, yayılmacılığı normalleştiren ideolojik hegemonyaya rağmen kitlelerdeki canlanma uygulama sahasındaki araçların eskisi kadar işe yaramadığını da gösterdi. 

Newroz alanlarında Kürt halkının coşkusu, haklarında ısrar etme iradesi ardından 31 Mart yerel seçimlerinde AKP-MHP’nin hezimete uğraması Van halkı başta Kürt halkı ve Türkiye’deki kitlelerin Van’a kayyum atanması girişimine direnişle yanıt vermesi ve bu gerici saldırının püskürtülmesi halk kitlelerine önemli moral oldu. Seçmenlerin iradesine darbe olan kayyum politikası, DEM Partinin el konulan belediye yönetimlerini seçimle yeniden geri almasıyla bir kez daha çöktü. Savaş ve ulusal baskı politikasına Kürt halkı bilinçli, demokratik bir cevap verdi. Yerel seçimlerin çok ötesinde siyasi sonuçlar doğdu ve burjuvazinin konum tazelemesini gerektirdi.

Halk kitlelerinin sömürü, baskı, yokluk, yoksulluk ve yasaklara karşı içten içe büyüyen öfkesi ve toplumsal demokratik istekleri daha belirgin ve eylemleriyle bu isteklerini ortaya koymaya uygun hale geldikleri görülünce burjuvazinin muhalefetteki kesimlerinin öncüsü CHP öne çıkan demokratik toplumsal isteklerin savunucusu olarak kendisini tayin etmiş şekilde hareket etmesinden reformist kesimler hayli heyecanlansa da, işin esası hoşnutsuzluğu büyüyen ezilen ve sömürülen kitlelerin kapitalist sistem dışı devrimci sınıf mücadelesi hattına kayma tehlikesine karşı bir önlem ve de halkı kendisine yedeklemektir. Nitekim daha hükümet olmadan 1 Mayıs’ta işçi sınıfını aldatma görevini yerine getirdi. 

Sınıf mücadelesiyle özdeş, Enternasyonel Proletaryanın Birlik, Mücadele ve Dayanışma günü 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlama iradesinin boşa çıkarılması için CHP’nin DİSK ile birlikte AKP’nin yardımına koşması özünde egemen burjuvazinin siyasi politik tavrıdır. Şaşırtıcı değildir. DİSK, KESK, TMMOB, TTB dörtlüsünün CHP’nin işçi sınıfı üzerinde etkisini arttırmanın aracı kurumları gibi hareket ettikleri en iyi İstanbul 1 Mayıs’ında görüldü. Polis barikatı önünde Taksim’e çıkmak için ısrar eden kitleye sırtını dönen DİSK, KESK alandan çekilme kararı aldı. Taksim’e çıkmak için işçi sınıfını Saraçhane’ye çağıran işçi sendikası barikatı görünce alandan sıvıştı ve sarı gerçekliğiyle devrimci kitlelerin gözünde teşhir oldu. CHP’nin yeni genel başkanı Özgür Özel işçilerle Taksim’e yürüyeceğini önceden açıklayarak kendisine bir rol biçti. 31 Mart seçimlerinde elde edilen güçle AKP hükümetini yolları açmaya ikna edebileceği planıyla görüşmeleri sonuna kadar sürdürmesinden anlaşıldığı gibi, 1 Mayısta Taksimin açılması halinde 2013’ten beri yasaklı olan Taksim’in kazanılması başarısı CHP ve kendisine mal edilecekti. Fakat izin çıkmadı ve kitlelerin direnişi bu planı boşa düşürdü. Saraçhane meydanında görüntü veren CHP ve Özgür Özel daha önce açıkladığının aksine alandan sıvıştı, işçilerle Taksim’e yürümeyi denemedi. Eleştirilere sonra verdiği cevap her şeyi açıklıyor: “polisle karşı karşıya gelmek bize, CHP’ye yakışmaz”. CHP kimin partisi olduğunu biliyor ve gösteriyor, ama bu gerçeği emekçiler cephesinde görmek istemeyenler hiçte az değildir. CHP işçi sınıfının Taksim’de 1 Mayıs kutlama mücadelesine DİSK’in yardımıyla kendisini kayyum atama taktik politikası, komünist devrimci sınıf güçlerinin Taksim direnişiyle boşa çıktı. 1 Mayıs devrimci işçi sınıfının mücadele günüdür, kapitalizme karşı sosyalizmin bayrağıdır. CHP gibi sermaye partilerinin boy göstereceği, şov yapabileceği alan değildir 1 Mayıs kutlama alanları. Yakınlaşma uzaklığı gizleyemez, aksine sermaye partisinin taktiksel de olsa işçilere yakınlaşması onun uzaklığını açığa çıkartır-çıkarttı.

1 Mayıs’ta Taksim’e çıkılamadı ama Taksim’in işçi sınıfının 1 Mayıs meydanı olduğu ve bu toplumsallaşmış isteğin yasaklar ve polis barikatlarıyla engellenemeyeceğini direnen işçiler, devrimci halk kitleleri gösterdi. Siyasi açıdan kazanan devrimci kitleler oldu. Devrimci sınıf hareketi yasakları tanımadı ve direndi, mücadele yürüttü. Polisin copu, silahı, tomasına yaslanan yasakçı faşist AKP hükümeti ise teşhir oldu. 1 Mayıs nedeniyle onlarca tutuklama yapılması, kapıların kırılarak gözaltılar yapılması faşist sistemin niteliğini gösteriyor.

İşçi sınıfının sermayeye karşı mücadelesinde belli ölçülerde görülebilen gelişme ve büyüyen toplumsal memnuniyetsizlik açıktır, esas mesele ise işçi sınıfının örgütlenmesidir. Ancak komünist, devrimci sınıf hareketinin dağınıklığı aşılmış değildir. Önderlik ihtiyacının karşılanması halinde sınıf mücadelesi önemli gelişme kaydedecektir. Toplumsal şartlar devrimci atılımlara, toparlanma ve daha hızlı adımlarla ilerlemeye elverişlidir. Yarına hazırlanmak ana cevap olmakla başlar. Sınıf iktidarını kazanma bilinciyle kararlı mücadele yürütme görevi yerine getirildikçe ilerleme sağlanır. Aksi taktirde kitlelerin gerisinde kalınır. Geride kalınmaması için ise devrimci bilimsel güçle en önde olmak gerekir.

SON

Toplumsal Siyasi, Politik Durum Üzerine (2)
Yorum Yap
Giriş Yap

Devrimci Demokrasi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin