Maoist partinin açık birlik çağrısını uzun yıllar reddeden anlayış, Yeni Demokrasi’de ayrı durma pozisyonunu birlik meselesi üzerine tartışmayla güncelledi. “Dağıtıcı ve Bölücü Pratiklerin Birlik Anlayışı Oportünisttir” başlıklı yazının içeriğine Halkın Günlüğü gazetesi tarafından eleştirel değerlendirmeyle yanıt verildi. Dağıtıcı ve bölücü olanların birlik anlayışının oportünist olduğundan kuşku duyulamaz fakat bu durum, bu başlığı slogan gibi kullananların da doğru birlik anlayışına sahip olduğu anlamına gelmez.
Yeni Demokrasi’de birlik meselesinde söz konusu yazıda savunulan görüşler tutarsız, karışık ve hatalı. Ayrıca birlik konusunda tartışmalar “içeriksiz ve belirsiz” bulunsa da, -kendisi içeriği devrimci ve belirli bir şey söylememesine rağmen- Halkın Günlüğü’nün anlayış düzleminde Yeni Demokrasi’ye yönelttiği eleştiriler bir tartışma zemini oluşturdu. Birlik gibi önemli bir konuda tartışmaların hatalı fikirlere karşı proletaryanın devrimci fikirlerinin gelişmesine hizmet etmesini belirterek önemsiyoruz. Her ne kadar birlik için temel olan teori ve ilkeler, genel çerçeve kapsamı dışında hâla birliği savunup-savunmamak gibi geri bir eşikte dolaşıp duran bir tartışma olsa da gerçeği görmeye yardım edebilir kanaatindeyiz. Bağlamı itibariyle birlik ve ayrılık meselesinde söylenenleri bu örgütlerin teori ve pratik bütünlüğü içinde değerlendireceğiz.
Tartışmaya konu yazıda Yeni Demokrasi’nin birlik anlayışının özeti şudur: Birlik konusunun, sadece farklı yapıların birleşmesiyle sınırlı olmadığı, komünist partisinin iç birliği için daima gündemde olan bir konudur belirlemesi evrensel bir doğru olan komünist partisinin bir mücadele aracı olması ve büyük kitleleri birleştirme görevi olduğu gerçeğine bağlanıyor. Yani farklı komünist örgütlerin birleşmesinden ziyade partinin iç birliği kitlelerin birliğine, birleştirilmesine bağlandıktan sonra deniliyor ki;
“Bu nedenle biz “birlik” mevzunu “akımların birliği” yada “kendini komünist olarak tanımlayanların birliği” kapsamında değerlendirmeyi yanlış bulan bir tutuma sahibiz. Bu tür birlik anlayışlarının “kitlelerin çıkarlarına rağmen birlik” içerdiğini ve geleceksiz olduğunu değerlendiriyoruz. Bu aynı tutum “devrimci hareketin birliği” içinde geçerlidir. Kitlelerin hareketine dayanmayan her türlü “birlik” nihayetinde o harekete rağmendir ve kısırdır. Dışımızdaki birlik süreçlerine yaklaşımımız kendi iç birliğimize yaklaşımımız için önemli bir referanstır.” (*1)
Birlik düşüncesi taşımayan birlik üzerine anlayışları işte bundan ibaret.! Rusya’da halk kitleleri içinde doğru düzgün örgütlü olmayan grup ve çevrelerin birliğiyle kurulan RSDİP’in tarihi tek başına bu saçma düşüncelerin çürüklüğünü göstermeye yeterlidir. Öyle ya birileri kalkıp Yeni Demokrasi gibi Lenin’e “bu tür birlik anlayışları kitlelerin çıkarlarına rağmen birliktir” deyip üstüne de “kitlelerin hareketine dayanmak gerekir” deseymiş dahice hangi cevabı verirdi bilinmez ama aklımızdan bu akla ve bilime aykırı görüşleri savunanlara “iyi yoldaşlar o halde siz küçük dükkanınızda devrime kadar beklersiniz” denilmesi gerektir düşüncesi geçiyor.
Ayrıca kendileri dışında akımlara müdahale edecek derecede güçlendikçe gelişebileceklerini, bu gelişmenin de dış süreçlere doğru müdahale etmeyle orantılı olarak “iç birliği” sağlayan doğru halka olduğu anlayışı savunulmaktadır. Gerçeklikten kopuk bu fikirler dikkat çekicidir. Oportünist birlik anlayışları ve pratikleri karşısında kendi birlik tutumlarının doğru olduğu savunulmaktadır. Özellikle de örgütün iç birliği için bu görüşün hayati önemi vurgulanmaktadır. Tartışmaların nedeni ise yanlışa karşı doğru fikrin savunulması ve bu yolla partinin doğru fikirlerde gelişmesinin sağlanması olarak açıklanmaktadır. Üstelikte doğrunun somut ve güncel olduğu belirtilmesine rağmen birlik konusunda somut ve güncel olanın ne olduğu sorusunun yanıtını verme zahmetine girilmeden genellemelerle ortaya karışık, neyi amaçladığı belli olmayan bir birlik anlayışı savunuluyor. Yazıda hatalı fikirlerinin tümüne dair bir dataya girme gereği görmüyoruz, sadece tartışma konusu yapacağımız birlik anlayışına dair fikirleri özetlemekle yetiniyoruz. Çünkü meseleyi birlik ve ayrılık politikası zıtlığında tahlil edeceğiz.
Birlik sorununun Yeni Demokrasi’de konu edinilmesini içeriğinden bağımsız, çölde su arayan insanın sevinci gibi “en olumlu yan” olarak değerlendiren Halkın Günlüğü birlik anlayışında “derli toplu” bir yaklaşımın yazıda olmamasını eleştirdi ve “sorunlu ve sığ bir anlayış” olduğu çünkü birlik konusunda ilke, şartlar ve belirleyenleri üzerinde durulmadığı bir biriyle çelişen düşünceler ve birlik konusunda kafa karışıklığıyla “halkın birliği” yaklaşımıyla birlik meselesinde esasta kast edilen komünistlerin birliği ve geleneğin parçaları arasında birlikten kaçmak olduğu tespitinde bulunuldu. Bu hatalı birlik anlayışının somut ve güncel olan ihtiyaca yanıt vermediğini kendi anlayışı çerçevesiyle yanıtladı.
Açık soruları şu oldu: “Şayet somut birlik ihtiyacı ve tartışmalarına yanıt olmayacaksa, birlik tartışmalarınızın anlamı nedir? Sadece bizimde anlayışımız var demek için mi? Bu ne halkın birliği sorununu çözer nede başka bir birlik sorununu…” (*2)
Soruları soranın kendisi de doğru çizgide olmasa da teorik düzlemde ileri sürülen esasta doğru ve sorularda yanıt bekliyor. Birlik konusunda Maoist partinin anlayışını ruhundan koparıp, yüzeysel biçimde genel manada birlik konusunda nasıl yaklaşılması ve savunulması meselesinde bir takım doğruları Partizan-Yeni Demokrasi’ye yönelten Halkın Günlüğü haliyle birlik meselesinde devrimci politika ürettiği iddiasındadır. Söylenenler ile yapılanlar çerçevesinden bakıldığında evrensel ilke ve anlayışları sık vurgulayıp üst perdeden konuşup duran Halkın Günlüğü’nün birlik meselesinde tutarsızlıklarına da değinmemiz gerekecek. Çünkü ilkeli birliği ilkesiz birlikçiliğe indirgeyen, birlikten ziyade Maoist partinin iç birliğini parçalayan tasfiyeci ve dağıtıcı siyasi, politik çizgiyi temsil eden bu yönelimin özü anlaşılmadan gerçekte dağıtıcı biçimde birlikçi görünümün gizlediği hakikatte görünmez. Kimi doğruların Yeni Demokrasi’ye karşı sıralanması Halkın Günlüğü/SMF hattında içkin olan tasfiyeci realiteyi ortadan kaldırmıyor. “Birlik birlik” deyip 2014’ten beri ayrılık, bölünme yaratanların bu meselede yol gösterecek pozisyonda olmadıkları çok açıktır.
Birlik meselesi söz konusu olduğunda nesnel toplumsal gerçekliğe dayanan politik, siyasi gereklilik hakkında olgulara dayalı somut konuşulmalı. Sınıf mücadelesinde önemini her dönem koruyan komünistlerin birliği başta olmak üzere devrimci savaşımın çözüm bekleyen diğer her konuda Marksist, Leninist, Maoist genel vurgular yapılması sıklıkla ilkelerden söz edilmesi herhangi bir sorunu çözmez. Çelişkilerin aşılması için lafı dolandırmadan somut toplumsal olgulara dayalı çözümün açıklanması gereklidir. Ayrılık ve birlik diyalektik bağlamında komünistlerin birliği meselesinde bizimde tartışmaya katılmamıza vesile olan tarafların hatalı gördüğümüz anlayış ve pratikleri üzerinde duracağız. Önce devrimci proletaryanın dayandığı iktisadi ve sınıfsal anlayışın temelini açıklayalım.
Komünistlerin Birlik Anlayışının Toplumsal ve Ekonomik Kökeni
Birlik konusu proletaryanın iktidarı kazanma mücadelesinde her dönem stratejik önemini koruyan evrensel bir olgudur. Birlikten güç doğar halk deyiminde çok doğru ifade edildiği gibi, sınıf savaşımında ezilen ve sömürülenler güçlerini doğru fikirler ışığında ortak amaç uğruna birleştirdiklerinde zaferler kazanılır. İşçiler birey olarak tek tek kapitalistler karşısında hiçbir şeydir, güçsüzdür ve bir etki gücü yoktur, ama ister ekonomik talepler, isterse çok daha ilerisini ifade eden devrimci sınıf bilinciyle işçiler birleşip bir sınıf ruhuyla hareket ettiklerinde kapitalistler bir hiçtir. İşçilerin birleşmesi her hangi bir işletme, fabrikaların ötesinde ülke genelinde dağılarak yaygınlık kazandığı oranda ve sınıf bilinçli işçi sınıfı hareketi niteliği aldığı ölçüde kapitalistler sınıfı bu büyük ve devrimci sınıf gücü karşısında gerçekten de bir hiçtir. Modern toplumda komünist örgütlü proletarya önderliğinde birleşmiş halk kitlelerinden daha güçlü bir kuvvet yoktur ve de olmayacaktır. İşçiler birleştiklerinde kazanırlar, ayrıldıklarında, güçleri bölündüğü, yada birleşemedikleri ölçüde sermaye karşısında kaybederler. Mao Zedung yoldaşın “devrimci savaş kitlelerin savaşıdır. Bu savaş ancak kitleler seferber edilerek ve ancak onlara dayanılarak sürdürülebilir” sözündeki kitleler devrim için birleşen ve birleşmesi gereken kitlelerden başkası değildir. Hangi sınıf ve sınıfların yok edilmesi için hangi sınıf ve sınıfların birleşik gücüne dayanmak gerektiği bilgisine sahip olmayan, kitlelerin birleşmesini sağlayacak politikayı üretemez. Birleşme sınıf mücadelesinde bulunmuş bir tasarım değil, nesnel iktisadi şartlar üstünde karşıt sınıf güçlerinin çatışmasının çeşitli evrelerden geçmiş zorunlu sonucudur. İktidarı kazanmanın yolu işçi sınıfının birleşmesinden geçer.
İşçiler birleşmeyi hemen öğrenemediler. Kapitalist için işçiler yaşa ve cinsiyete göre maliyeti değişen iş araçlarıdır. Daha fazla kâr için işe koşulan moden kölelerdir. Amacın kazanç olduğu ne kadar yaygın biçimde anlaşılıp normalleşirse, mide bulandırıcı ve sınır tanımayan sistemli bir diktatörlükle -Türkiye’de her yıl yaklaşık 2000 civarında işçinin “iş kazası” adı altında sermeye cinayetinde öldürülmesinde görüldüğü üzere- işçilerin canı üzerinden kazanç sağlaması da normalleştirilir.
Mücadelesi varoluşuyla başlayan proletarya çeşitli aşamalardan geçmiştir. 18 ve 19. yıllarda Avrupa’da işçiler tek tek burjuvaziye karşı başlangıçta bireysel eylemlere giriştiler, öfkelerini makineleri kırarak, fabrikaları yakarak, hatta öldürme fiiliyle gösterdiler. Tek tek işçilerin kapitaliste karşı mücadelesinin pek işe yaramadığı yine yaşamın kendisinden test edilerek öğrenildi. Sonra tek tek fabrikalarda işçiler mücadele etti. Bu gelişme bölgenin iş kolunda yayıldı. Tek tek işçi eylemlerinden bir fabrikanın işçilerine, oradan da bir bölgedeki iş kolundaki işçilerin mücadelesi şeklinde gelişse de, henüz yaşamlarını perişan ettiğini düşündükleri ve nedenleri yanlış yerde aramanın sonucu olan fabrika yakmalar, makinelerin tahrip edilmesi, yanancı malların yok edilmesi gibi ilkel yöntemler geride bırakılmış değildir. İşçiler bu tarihi aşamada parçalanmış, örgütsüz, dağınık durumdadır. Feodal monarşiye karşı iktidarı alma mücadelesi içinde olan ve birleşen burjuvazi işçi sınıfının kitlesel gücünden yararlanmak istese de işçiler henüz kendisi için sınıf olma bilincine ulaşmış değildir. Karl Marks, F. Engels’in Komünist Parti Manifestosu’nda belirttikleri gibi bu aşamada “böylece tüm tarihsel hareket burjuvazinin ellerinde yoğunlaşmıştır; bu yolla elde edilen her zafer burjuvazinin zaferidir” yani proletarya sınıf olarak düşmanına karşı henüz mücadele silahını kaldırmış değildir. Aksine burjuvazi feodal mutlak monarşiye karşı proleterlerin kitlesel birlikteliğini harekete geçirip, bu kuvvetten yararlanmaktadır.
Bir yandan gelişen sanayi ile işçilerin sayısı artar ve büyük kitleler halinde yoğunlaşma işçilerin sınıf gücünü daha fazla hissetmesiyle birlik, öte yandan kapitalist üretimin niteliğinden ileri gelen sonuçlar olan makineleşmenin iş ayrımlarını yontarak gelişmeye devam etmesiyle işçi ücretlerinin aynı düşük düzeye gelmesi ve eşitlenmesi, kapitalistler arası rekabet, ticaret krizleri tümü işçilerin aleyhine işleyerek yaşamlarını zorlaştırır. Bu ekonomik temele dayalı karşıtlık proleterlerin kapitalistlere karşı mücadelesini her yerde daha da şiddetlendirir. Tek tek mücadele, fabrika fabrika süren mücadele yaygın benzer koşullar nedeniyle burjuvazi ile işçi sınıfı arasında süren genel bir mücadele karakterine ulaşmış olur. Koşulların iyileştirilmesi, ücretlerin arttırılması, kendilerini kapitalistlere karşı korumak için ilk sendikaların kuruluşu bu aşamada (İngiltere’de) gerçekleşir. İşçiler birleşmeyi öğrenmiştir ve bu onlara daha büyük bir mücadele gücü kazandırır. Sendikaların ancak geçici zaferler kazandığını gösterecek toplumsal gerçeklerin gelişmesi devam eder.
İşçilerin mücadelesinde birleşme temel bir gelişme gerçekliğini ifade eder. Büyük modern sanayinin genişlemesi, benzer zor şartlarda çalışıp sömürülen işçilerin aynı sınıf düşmanına karşı birbirleriyle ilişki kurmaya, bağlantı sağlama ve dayanışma göstermeyi elverişli kılan iletişim ve ulaşım araçlarının gelişmesi ülke genelinde parçalı süren mücadelenin birleşmesinin önünü açtı, hızlandırdı. Parçalı benzer içerikteki işçilerin ulus genelinde var olan mücadelesinin birleşmesi siyasal bir nitelik taşıyan ve bir üst aşamayı ifade eden burjuvazi ile proletarya arasında ülke genelinde bir sınıf mücadelesi niteliğini aldı. Tek tek ülkelerde gerçekleşen işçilerin birleşmesi ulusal sınırları aşan evrensel niteliğiyle siyasal devrimci bir içerikle dünyada birliğe dönüşmesi ve evrensel bir işçi sınıfı mücadelesiyle proleterlerin harekete geçirilmesi için işçilerin bir sınıf olarak kendisi için bir siyasal partide örgütlenmesi ihtiyacı doğdu. Çünkü sendikalar işçi sınıfına geçici zaferler sağlasa da, kapitalizmin ortadan kaldırılmasında sınıf savaşını yönetecek bir siyasi, politik yapı değildi. İşçiler siyasi bilinci kendileri edinemezdi, burjuvazi her yerde kendi çıkarı için proletaryayı politikanın içine çektiğinde onun bilincine etki edecek silahları kendisi vermiş olsa da proletaryanın kurtuluş güzergahını aydınlatacak bilimsel bir sınıf bilincine ihtiyaç vardır.
Burjuva toplumun en alt katmanı ve tüm sınıflar içinde gerçekten devrimci tek sınıf olan proletarya sermayenin boynuna geçirdiği boyunduruğu parçalamasının ancak kapitalist özel mülkiyeti ortadan kaldırmasıyla gerçekleşebileceği, işçi sınıfına güvence sağlayabilecek hiç bir şeyin olmadığı ve ayağa kalkması için kapitalizmi yok etmesi gerektiği somut bilgisi ve bilinci bizzat işçilerin mücadelesinin üstünde yükseldiği toplumsal şartlardan elde edildi.
Diyalektik tarihi materyalizmi uygulayarak proletaryanın gelişme aşamaları tahlil edilerek toplumsal bir devrimle burjuvazinin zor yolu ile iktidardan indirilerek yerine proletaryanın egemen bir sınıf olarak örgütleneceği sosyalizm ve oradan komünizme varma aşamasına ulaşması mücadelesinde ihtiyaç duyduğu ideolojik, politik ve siyasi mücadele silahını Marksizm sağladı. Bu aynı zamanda işçilerin kendi sınıf partisini oluşturma, teori ve politik ilkeleriyle buluşması aşamasıydı.
“Avrupa’da bir hayalet dolaşıyor-Komünizm hayaleti” cümlesiyle başlayan ve “proleterlerin zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri yok. Bir dünya var kazanacakları. Bütün ülkelerin proleterleri, birleşin!” (*3) cümlesiyle biten unutulmaz ve gerçekliğinden hiç bir şey kaybetmeyen Komünist Parti Manifestosu ile K. Marks, F. Engels tarafından yazılan büyük eserle işçi sınıfına bu mücadele silahı verildi. (1848)
Modern sanayi tarafından büyük kitleler halinde üretimde birleşmiş proleterlerin kapitalistler sınıfına karşı bir sınıf olarak sınıf bilinciyle birleşmesi ve komünist partisi önderliği altında siyasal zafer kazanabileceği teorisi kağıt üzerinde kalmadı, proleter devrimler çağını açan evreye kadar gelişti. Şu akılda tutulmalı; işçilerin birleşme ve mücadelesi gibi, işçi sınıfının en bilinçli, kararlı ve sınanmış öğelerinin birleşmesi gerekliliği de he hangi bir kuramcının keşfettiği fikirler değildir. Komünistlerin birliği anlayışına sahip olmayanların proletaryanın çıkarlarına ters düştüğü açıktır.
Toplumsal ve iktisadi üretim ilişkileri temeli üzerinde cereyan eden tarihsel somut sınıf mücadelesi hareket yönü ve varacağı evrenin dahice özetlendiği Komünist Manifesto’da komünistler, komünist partisinin proleterlerle ilişkisi konusunda şunlar yazılmıştır:
“Komünistlerin proleterlerle ilişkisinin aslı nedir?
Öteki işçi partileri karşısında komünistler özel bir parti değildir. Komünistlerin, tüm proletaryanın çıkarlarından ayrı bir çıkarları yoktur. Proletarya hareketini biçimlemek üzere özellikler koymazlar. Komünistlerin öteki proletarya partilerinden tek ayrıldıkları nokta bir yandan proleterlerin çeşitli ulusal mücadeleleri içinde, tüm proletaryanın ulusallıktan bağımsız ortak çıkarlarını öne getirerek geçerli kılmaları, öbür yandan da burjuvazi ile proletarya arasında yürüyen mücadele de her zaman hareketin bütünün çıkarlarını temsil ediyor olmalarıdır.
Demek ki komünistler pratikte, bütün ülkelerin işçi partilerinin en kararlı, ötekileri hep ileriye götüren kesimidirler; kurumsal olarak komünistler, proletaryanın öteki kitleleri önünde, proleter hareketin koşullarını, gidişini ve genel sonuçlarını gören bir öncülüğe sahiptir.
Tüm öteki proletarya partileri gibi komünistlerinde ilk amacı: proletaryanın sınıf düzeyinde oluşması, burjuva egemenliğinin yıkılması ve proletaryanın siyasal iktidarı ele geçirmesi.
Komünistlerin kurumsal ifadeleri asla şu yada bu dünya düzelticisinin icat ettiği yada keşfettiği fikirlere, ilkelere dayanmaz. Onların söyledikleri yalnızca, mevcut bir sınıf mücadelesinin gözler önünde cereyan eden bir tarihsel hareketin somut ifadeleridir.”(*4)
Özcesi proleterlerin birleşmesi, ya da onların sınıf bilinçli savaşçıları komünistlerin birleşmesi her hangi bir teorik icadın ürünü değildir. Komünistler gözler önünde cereyan etmekte olan sınıf mücadelesinin tarihsel hareketine uygun davranmak, bu tarihsel hareketi hızlandırmak zorundadırlar. Modern kapitalist sanayinin gelişip genişlemesi işçilerin mücadelesinin genişleyen birleşmesiyle el ele yürümüştür. Her yerde görüldüğü gibi işçilerin üretimdeki kitlesel birleşmesi evrensel bir nitelik olarak bir sınıf mücadelesi yoğunlaşması sonucunu doğurmuştur. Siyasal niteliği olan sınıf mücadelesinde proleterlerin sınıf çıkarlarına uygun biçimde bir siyasal partide -ki bu komünist partisidir- gücünü birleştirmesi tüm proletaryanın çıkarlarına uygun bir aşamadır. Siyasal iktidarı kazanmak için kendi partisinde örgütlenen komünist işçilerin, aynı amaç iddiasında olan başka komünist parti ve örgütlerle birleşme çabası içinde olmaması komünistlerin varlık koşuluna aykırıdır. İşçilerin bir sınıf olarak siyasal iktidarı kazanma mücadelesinde komünist partisi önderliği altında birleşmeleri ve kapitalist sınıf devletini yıkmak için savaşmaları her bir ülkede ulusal sınırlar içinde biçimde ulusal gözükse de proleter dünya devrimi sürecinde ulusal sınırları aşan enternasyonal işçi sınıfının birliği ve onun önder kuvvetleri olan uluslararası komünist hareketin birliğini içerir.
Komünistlerin birlik anlayışı işçilerin çeşitli gelişim evrelerinden geçerek siyasal bir parti ile örgütlenme düzeyine, uluslararası işçi sınıfı örgütlenmesi 1. Enternasyonal ve 2. Enternasyonalin kurulmasına ve oradan da Rusya Sovyet devrimi (917) ve komünist enternasyonal Çin, Doğu Avrupa’nın çeşitli ülkeleri, Kuzey Kore, Vietnam, Küba’da komünist partiler önderliğinde demokratik halk devrimleri ve sosyalist devrimin gerçekleşmesinde sınanan işçiler, tüm emekçi halk kitlelerinin birleşme deneyimine dayanır. Gerçekleşen toplumsal sınıf çatışmasının somut hareketine yön veren olguların ifadesidir. Proletaryanın önderliğinde ezilen ve sömürülen kitlelerin birleşmesi ve mücadelesini sosyalist devrim deneyimine kadar izledik. Bu tarihi gelişme evresi işçi sınıfının kapitalistler sınıfından çok daha üstün biçimde toplumsal yönetim görevini yapabildiğini kanıtlamıştır. Tüm bunlar devrimci fikirler ve amaçta birleşmek ve mücadele ile kazanılmıştır. Tek tek kapitalistlere karşı birleşmeyi öğrenen işçiler komünist partisi önderliğinde birleşerek devrimlerin önder kuvveti olmuştur.
Birlik sorunu kurgusal teorik bir tasarım değil, sömüren egemen sınıfının, kapitalistler sınıfına karşı gücünü birleşmekte alan proletarya sınıfının devrimci mücadelesinin olmazsa olmazıdır. Komünistler bu sınıf olgusu ve ilkesine aykırı davranamaz. Komünistler ulusal ve evrensel bağlamda tüm proletaryanın çıkarlarının ifadesini bulduğu sürekli genişleyen birleşmesiyle bir sınıf düzeyinde siyasal bir mücadele gücüne dönüşmüş sınıfın birlik anlayışının ve ilkelerinin uygulayıcısıdırlar. Farklı komünist önderler arasında birlik olsun, sınıf mücadelesinde işçi sınıfının birliği konusunda olsun komünistler özel bir birlik icad etmiş değiller, ama komünist öğeler ve komünist partilerin birleşmesi, rekabet halinde işçileri sürekli bölüp parçalayan burjuvaziye karşı işçilerin sınıf bilinci edinmesi ve sosyalizm uğruna mücadele de birleşebilmeleri için komünistler proletaryanın ilkelerine sadık biçimde uygun yöntem ve araçlar yaratmak, en kararlı biçimde mücadele yürütme görevini yerine getirirler.
İşçi sınıfının gelişim ve ilerleme basamakları sermeyeye karşı ancak işçilerin birleşerek kazanabildiklerini yeterince göstermektedir. Kapitalizme karşı sosyalizmin zafer kazanması oradan da komünizme yürümesi ancak sınıf bilinciyle donanmış ve komünist partisi önderliğinde işçi sınıfının örgütlenmesi ve birleşerek savaşmasıyla mümkündür. Nesnel toplumsal gerçekliğe dayanan işçilerin birleşmesi ve onların en gelişkin öğelerinin örgütlendiği komünist örgütlerin birleşme olgusunu kavrayamayanlar Marksist, Leninist, Maoist teorinin özünden bir şey anlamamışlardır.
Birlik Sorununda Komünist İlkeler
Görüntüde değil de gerçekte Marksist olanlar her yerde iktidarın devrimle kazanılması mücadelesinde işçi sınıfının birleşme sorununu tayin edici önemde görürler. Bu sınıf bilinciyle hareket eder, birliği baltalayan hatalı görüşlere karşı dururlar. Komünist partisinin üyeleri komünistlerin birliğinin gerçekleştirilmesi görevinde ilkesel ve sürekli mücadele tutumuna sahiptirler. Evrensel komünist deneyimler ve Marksist Leninist Maoist teorinin iyi incelenmesi ve öğrenilmesi sorunların çözümünde yol gösterici, kolaylıklar sağlayıcı ve geliştirici olduğu akılda tutulmalı. Sınıf mücadelesinde ayrılıklar geçici nitelikte, birlik, birleşme ise sürekli niteliktedir ve esastır. Ayrılık ve birlik karşıtlığında birlik, birleşme gelişmenin esas yönüdür. Birlik olmak, birleşmek tayin edici önemdedir diye bundan komünistlerin her şartta herkesle birlik yapması sonucu çıkarılamaz. Aksine komünistlerin birleşme, birlik anlayışı komünist ilkelerden taviz verilmemesi prensibine sıkı sıkıya bağlıdır. Birleşmek ilkelerden taviz verilmesi demek değil, ilkeler üzerinden bütünleşmektir. Evrensel komünist ilkeler doğrultusunda işçi sınıfı mücadelesi vermek enternasyonal bir ilkedir.
“Halkın birliği” deyip birlik sorununda lafı çevirip eveleyip geveleyenlerin bilmesi gereken şudur: İşçi sınıfının birliği onların çeşitli eğilimlere sahip siyasi temsilcilerinin birliğinden geçer. Yani “halkın birliği”ni savunma iddiasında olanlar halk kitlelerinin çeşitli siyasi eğilimlerine sahip güçlerini nasıl birleştirebileceğini de bilmeleri gerekir.
Enternasyonal komünist deneyimlerden öğrenmesini bilelim. Birlik meselesi Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da sadece Maoist Komünist Partisi’nin karşı karşıya kaldığı bir sorun değil, genel bir meseledir. Uluslararası komünist hareketin tarihi birlik konusunda büyük deneyimler sunmaktadır. En başta da Komünist Parti Manifestosu (1848) değişik milletlerden komünistlerin iradesini ve amacını yansıtan ve tarihe enternasyonal bir şekilde doğan tarihi belgedir. Avrupa’nın monarşi ve burjuva gerici ittifakının komünistlere her yerde saldırdığı koşullarda komünistlerin bakış açısını devrimci proletaryanın amaçlarını, proletaryanın çıkarlarından farklı çıkar ve amaçlara sahip olmayan komünistlerin amaç ve eğilimlerinin tüm dünyada açıkça ilan edilmesi ve komünizm uğruna savaşımda bir parti manifestosu oluşturulması kararını aldılar ve bu amaçla da değişik uluslardan komünistler Londra’da gerçekleştirdikleri toplantıda Ingilizce, Fransızca, Almanca, İtalyanca, Flamanca ve Danimarka dilinde yayımlamak üzere Komünist Parti Manifestosu’nu ilan ettiler. Proleter dünya devrimi sürecinde dünya komünistlerinin birlik organı Enternasyonallerden, Komünist Enternasyonal’e (1919) ilerleyen işçi sınıfının birlik ve mücadele ruhu Komünist Parti Manifestosu’nu açığa çıkaran ilkeli politik tutum, devrimci teori ve enternasyonal birlik ruhudur.
Proletaryanın bakış açısıyla mesele böyle koyulduktan sonra, öncelikle mücadele yürütülen ülke, devlet sınırları içinde komünistler enternasyonal birlik ilkesinin bir parçası olarak birleşebilecek işçi sınıfının çeşitli eğilimlerine sahip temsilcileriyle birleşmeyi bilmeleri gereklidir. Çeşitli komünist çevre ve grupların birleşmesiyle RSDİP’in tüm Rusya’da belli başlı ulusların komünist örgütleriyle birleşmesini bilmesi gibi…
İlkeler Üzerinde Pazarlık Yapılamaz
Birlik meselesinde ilkeler üzerinde pazarlık yapılamayacağını Alman komünist hareketinde 1875 yılında gerçekleşen birlik deneyiminde ilkesizliğe karşı K. Marks ve F. Engels’in tutum ve anlayışından biliyoruz. Küçük-burjuva sosyalisti Lasalle Ferdinand’ın kurucusu olduğu “Alman İşçileri Genel Birliği” (1865) ile Marks, Engels’in kurulmasında etkin oldukları ve ideolojik önderliğini sürdürdükleri dönemin komünist örgütü “Alman Sosyal-Demokrat İşçi Partisi” (1869) (Bu parti 1964’te burjuvazinin aletine döndü, komünizm amacına ihanet etti ve karşı-devrimci hale geldi) arasında Mayıs 1875 yılında gerçekleşen birliğin programına Lasalle’cı görüşler damga vurdu. Oldu-bittiye getirilen bu ilkesiz birliğin Lasall’cı Gotha programı, K. Marks tarafından “Gotha programı eleştirisi”nde ayrıntısıyla mahkum edildi. Engels programa “karışık, dağınık, tutarsız, mantık dışı ve utanç vericidir” şeklinde öfkesini belirtmiş ve programın ilkesizliklerini açıklamıştır. Bu ilkesiz hatalı programla ilgilerinin olmadığını kitlelere açıklamak işini ötelemeleri tutarsız program içeriğinin burjuva basın ve diğer tüm kesimlerce görülmeyip “komünist program” olarak algılanmaya ve damgalanmaya devam edilmesi nedeniyledir. Sınıf düşmanları ve işçiler komünistlerin amaç ve düşüncelerini temsil eden bir program olduğunu düşünmeye devam ettikçe sessiz kalınabileceğini seçmişlerdie. Program nihayetinde ancak Alman komünist hareketi 1891 Erfurt programıyla bu ilkesiz birliğin meyvesi Marks ve Engels’in ifade ettikleri “saçmalıkları” aşabilmişlerdir.
Karl Marks ve Friedrich Engels’in tutumundan komünistlerin asla unutmaması gereken ilk ders şudur: ilkeler üzerine pazarlık yapılamaz. Birlik yada herhangi bir soruna ilişkin politikada ilkelerden taviz verilemez. İkinci ders ise şudur: işçi sınıfının sosyalizm hedefli iktidar mücadelesinde anın somut koşullarında tüm proletaryanın çıkarları bakışından bütünlüklü düşünme ve ona uygun davranma zorunluluğudur. İlkesel olan yerel değil, evrenseldir. İlkeler geçici başarı ve kazanımlara kurban edilemez.
K. Marks, F. Engels’in ilkelerden taviz verilemez tutum ve anlayışı V. I. Lenin’in önderlik ettiği RSDİP’te en kararlı biçimde sürdürüldüğü unutulmamalı. Gelişme halinde Marksist teori ve mücadele pratiği tutarlı bir sürekliliğe sahiptir, donuk ve durağan değildir. İşte birkaç örnek: Polonya Rus çarlığının boyunduruğu altında ezilen bir ulustu. Bu ezilen ulus komünistlerin örgütü olan Polonya Sosyal-Demokrat Partisi 1903 yılında RSDİP kongresinde birlik için gelmelerine rağmen RSDİP’in programında bulunan “ulusların kendi kaderini tayin etme hakkı” ilkesini o zaman reddettikleri için kongreyi terk etmiş ve birleşme gerçekleşmemiştir. Lenin ve kongre iradesi ezilen ulusun komünist örgütünün bu hatalı anlayışına birlik yapılması adına ilkelerden taviz vermeye kalkışmadılar. Ancak Polonya komünistleri UKKTH ilkesine itirazlarından vazgeçtikten sonra 1906 yılında RSDİP ile birlik (elbette özerk tüm haklara sahip biçimde) gerçekleştirilmiştir.
Keza RSDİP’in 1903 Kongresi’nden sonra gerçekleşen Bolşevik ve Menşevik ayrılığı da uzlaşmacı Plehanov’un Martov ve diğer Menşevikler ile birlikte parti tüzüğünü, dolayısıyla parti iradesini çiğnemeleri ve bir dizi ilkesizlikler nedeniyle Lenin’in merkez yayın İskra yayın kurulundan istifa etmesine sebep olmuş, parti ilkesizliğe, oportünizme karşı mücadeleye çağrılmıştır. Çünkü kongrenin görev vermediği kişilerin Yazı Kurulu merkez organa tüzük çiğnenerek atanmaları örgütsel ilkesizlikti; parti iradesine karşı yapılmış darbeydi ve kabul edilemezdi. Lenin yoldaş, “parti birliği” deyip yapılan ilkesizliklere boyun eğmedi, aksine birliği yıkan bu oportünizme meydan okudu ve partiyi göreve çağırdı. Nihayetinde parti bölündü ama Lenin’in teorik ve politik ilkeler çiğnenemez ve onlar üzerine pazarlık yapılamaz yönlü öğretici mücadelesi yanında partiye darbe yapan Mevşevik-azınlık ayrılıkçılığına karşı tavrı ve yaklaşımı da derslerle doludur. Bolşevik-Menşevik ayrılığı özünde örgütsel ilkelerin çiğnenmesi nedeniyle gerçekleşen bir ayrılıktı; ideolojik köklere dayansa da programsal ve ideolojik nedenlerden kaynaklanmıyordu. Bölünmüş halde iki ayrı yerde yapılmış kongrelerle kesinleşmiş ayrılık sonrasında RSDİP 3. Kongresi’nin çağrısı birlik yapılması yönünde olmuştur. Kongre sonrası Lenin partiden ayrılanlarla birlikte çalışma temennisinde bulunmakla birlikte parti birliğinin sağlanması yönünde açıklama ve çağrı yapmaktadır. (*5) Sonuçta bu ayrılık 4. parti kongresinde tekrardan birleşmeyle sonuçlanıyor. Keza daha önce özerk yapıda tüm haklara sahip olmasına rağmen tümüyle bağımsız hareket etme ilkesizliği dayatması kabul edilmeyip, ilkelerden taviz verilmeyince RSDİP kongresini terk eden Tüm Rusya Yahudi İşçileri Sosyal Demokrat Örgütü-BUND ile 1906’da yeniden birlik gerçekleşti. 1917 sosyalist devrim süreci öncesi ve sonrası ayrılık ve birlik deneyimleri de var. Lenin yoldaşın önderliğinde biçimlenen parti ve parti birliği, devrimci proletarya partisi anlayışında öğretici ders şudur: Parti birliği, teorik, programsal ve örgütsel ilkeler üzerinde, bunlara sıkı sıkıya bağlı kalınarak sağlanır. İlkeler pazarlık malzemesi yapılarak birlik sağlanamaz. Parti birliğinin sağlanması ayrılık meselesine ilkesel yaklaşıma bağlıdır. Ayrılık meselesine ilkeli ve doğru yaklaşım sergilemeden, birleşmenin mümkün ve gerekli olduğu sınıf kuvvetleri ve de partiden ayrılan taraflar, ya da ayrılıp örgüt olarak kendisini oluşturmuş parti ve örgütlerle birleşmek olanaksızdır. Bir örgütlenme dehası olarak V.I.Lenin birliğin ayrılık meselesine ilkeli ve doğru yaklaşıma bağlı olduğunu göstermektedir.
Parti ve Parti Birliği
Anlaşılır olması bakımından birlik karşıtı düşüncenin şekillendiği ayrılıkları özet geçmek gerekmektedir. Misal uzun bir mücadele deneyimi arkasında bırakan Maoist Komünist Partisi (önceli Türkiye Komünist Partisi (Marksist-Leninist) komünist önder İbrahim Kaypakkaya öncülüğünde 24 Nisan 1972 yılında kuruldu. 2002 yılında 1. Kongresinde isim değişikliğine gidildi. Enternasyonal devrimci proletaryanın bir parçası olarak her türden saldırıya göğüs gererek komünizm bayrağını göndere çeken Maoist parti egemen sınıfların imha saldırıları sonucunda ilk yenilgisini önder kadrolarından Ali Haydar Yıldız’ın katledildiği Dersim-Vartinik baskını sonrası yaralı yakalanan önder İbrahim Kaypakkaya’nın üç ay süren işkenceli sorgulama sürecinde 18 Mayıs 1973 yılında katledilmesiyle başlayan ve örgütsel yapının kısa sürede darbelenmesiyle alınmıştır. Maoist Komünist Partisi kesintisiz sınıf mücadelesini sürdürmüş olsa da 1973 sonrası tüm dönemlerde önderlik sorunu aşılamamış, birlik deneyimlerine rağmen parti esas olarak ayrılıklardan kurtulamamıştır. Önder kadroların katledilmesi, ideolojik ve siyasi çizgisinde çekirdek bir önderliğin yaratılamaması ve önderlik ihtiyacının giderilememesi hem sağlam, dayanıklı ve işleyen bir partinin oluşumuna engel, hem de güçlü bir önderlik çizgisinde güçlerin birleştirilmesine engel faktör olması kaçınılmaz sonucu doğurmuş birlikten çok ayrılıklar her dönemde partinin önüne çıkmıştır. Bu durum proletarya partisini güçten düşüren, enerjisini harcayan egemen sömürücü sınıflara karşı yürüttüğü savaşa darbe vuran bir etken olması ayrılık meselesinde sol sekter düşüncenin de beslendiği alan olmuştur. Ayrılıkları besleyen önderlik başta olmak üzere teorik ve pratik yönler üzerinde durmak ve sonuçlar çıkarmak yerine neden ve sonuçların tümü ayrılığın taraflarına yüklenmiş, birlik, birleşmeyi tesis etmek yerine edebileştirilmiş bir ayrılık düşüncesiyle hareket eden düşünceler kendine alan bulmuştur. Esasta örgütsel nedenlerden gerçekleşen ayrılıklar devrimci proletaryanın sınıf çıkarları aleyhine, burjuvazinin ise lehine işleyen içerikte işçi sınıfı partisinin güç kaybetme zemini olmuştur. Ayrılıklar birer sonuçtur, ayrılığı yaratan nedenlerin iyi tahlil edilmesi gerekir.
Tümü değil ama belli başlı ayrılıklar şunlardır:
İbrahim Kaypakkaya yoldaşın teorik ve siyasi çizgisinden kopmakla başlayıp modern revizyonizmin anti Maoizm cephesine dahil olan Koordinasyon Komitesi hizbi 1976 yılında partiden atılmıştır.
Birinci Merkez Komitesi’nin sağ pasifist çizgisine bir tepki olarak 1980 yılı ortasında gelişen Geçici Koordinasyon Komitesi (GKK) hizbi parti gücüne önemli bir zarar vermiş, tahribat yaratmıştır.
Mao Zedung yoldaş şahsında Marksizm, Leninizm, Maoizme karşı ideolojik saldırı çizgisinde gelişmiş ve 2. Konferansa doğru ve hemen akabinde sistemleşmiş çizgisiyle partiyi karşısına almış Yurt Dışı Hizbi 1981 ortalarında kopmuştur. Bolşevik Partizan olarak bilinen bu Yurt Dışı Hizbi parti ikinci konferansı tarafından revizyonist ve Troçkist kırması AEP’den etkilenme sonucu oluşmuş görüşler olarak değerlendirilmiştir. Yurt Dışı Hizbiyle 1976 yılında atılan Koordinasyon Komitesi hizbinin teorik ve siyasi çizgileri esas olarak Mao Zedung görüşlerine karşıtlık üzerinden Marksizm, Leninizm, Maoizmin teorik hazinesine, pratik deneyimine ideolojik saldırı muhtevasıyla çakışmıştır.
Keza kendini kısa süre sonra feshedip partiye dönen, etkinlik göstermeyip dağılan nitelikte olan 1978 yılında üç hizip ortaya çıkmıştır. Çeşitli politik farklılıklar ve dönemin önderliğine karşı güvensizlik belirterek 1986 yılında yurt dışında Maoist Parti Merkezi ismiyle bir grup ayrılık ilan etmiştir.
Partiye önderlik etmede süre gelen yetersizlikler, önderliğe karşı gelişen güvensizlik ve kaosun örgüt ortamını fazlasıyla zehirlediği ve iç sorunların giderilemediği koşullar içinde 7 konferans delegesinin bulunduğu 9 yoldaşın Kasım 1986 yılında Hürmek çatışmasında katledilmesi sonrası Merkez Komite tarafından konferansın yurt dışında yapılması kararı almasıyla önü alınamayan iç politik çekişmeler 1987 yılı ortalarında DABK ile Konferans ayrılığıyla sonuçlanmıştır. Bu ayrılık önderlik sorunundan kaynaklı politik meselelerden kaynaklanmıştır.
1987 ile 1992 birliğine uzanan süreçte TKP/ML Konferans kanadında Devrimci Partizan ismiyle bilinen bir ayrılık olmuştur. Merkez kadro ve üyelerin içinde yer aldığı ideolojik, siyasi çizgi farkları bulunan bu ayrılıkta Devrimci Partizan “iki asgari bir azami program”la Kürdistan’da parti örgütlenmesini savunmaktaydı. Konferans kanadı 4. Konferansta Devrimci Partizan çizgisini “sağ tasfiyeci, revizyonist” olarak değerlendirmiştir.
Nisan 1992 yılında TKP (ML) DABK ile TKP/ML Konferans arasında gerçekleşen birlik, taşıdığı ilkesizlikler ve çürük zemin üzerinde fazla dayanamadan 1994 yılında yeniden ve daha ağır sonuçları olan bir ayrılıkla sonuçlandı.
1995 yılında TKP/ML’de bir ayrılık daha oldu. TKP (ML) GÖK ayrılığında devrimci olmayan sekter bir anlayışla bu örgütün üç kadrosu hakkında 2. Olağanüstü Parti Konferansı’nda ölüm kararı çıkartılmıştır. ‘94 ayrılığında ellerindeki silahların alınmasına karşı söylemde devrimci ilkeler öne çıkaran TKP/ML, kendisinden ayrılan ve görece daha güçsüz olan TKP (ML)-GÖK’ten kadrolara ölüm kararı çıkarabilecek kadar ayrılık ve birlik meselesinde tutarsızlığa savrulabilmiştir. Ayrılık meselesinde devrimci olmayan yöntemlere yakınlaşma, kaba ve sekter politika ‘94 ayrılığıyla TKP/ML’de çizgi halini almıştır ve hiç bir zaman bu konuda hatalarına karşı özeleştirel olmamıştır. 2000’li yıllarda kendilerinden kopan Güneşin Sofrası daha sonra Devrimci Dönüşüm gruplarına olsun, 2017 yılında yine örgütsel nedenlerden olduğu anlaşılan son TKP/ML ile TKP-ML bölünmesinde izlenen politika özelliklede TKP/ML çizgisi başta olmak üzere hatalı anlayışın bir süreklilik arz ettiği görülmektedir. ‘94 sonrası bu örgüt herhangi bir birlik sağlayamadı, ayrılık ve birlik sorunundaki hatalı anlayışını “en doğru fikirler” biçiminde savunmaya devam etti, ama ayrılıklardan da kurtulamadı.
Maoist Komünist Partisi ise Marksizm, Leninizm, Maoizme açık bir saldırı muhtevası taşıyan revizyonist çizginin darbeci yöntemle “3. Kongre” ile 2014 yılında ilan edilmesi sonrası ayrılık gerçekleşti. Marksizme sırt çeviren ve açıktan proletarya diktatörlüğü MLM teori ve siyasi çizgisini reddeden tasfiyeci mülteci kliğin önderlik ettiği ‘Maoist Komünist Parti’ de ise 2021 yılında öncüsü olmayan iki ayrı örgütsel ayrılık daha gerçekleşti.
Başkaları söz konusu olunca partimizin ayrılıklara karşı takınılması gereken ilkeli ve doğru tavrı söylemde tekrar eden, birlik üzerine ahkam kesip duran, akıl dağıtan, ama kendisi aynı sorunla karşılaşınca bambaşka bir forma giren darbeci revizyonist tasfiyeci 3. Kongre çizgi savunucularının (HG-SMF) partimizin köklü proleter komünist çizgisini temsil eden proleter devrimcilere, partimize yönelik benimsedikleri devrimci politika ve anlayışla ilgisi olmayan yöntemler ve anlayış ile birlik sorununda ne derece tutarsız ve ilkeli duruştan saptıkları anlaşılır olmaktadır. Keza Öncü Partizan ve Desof ayrılığında da bu eski yoldaşlar benzer seviyesiz polemik üslubu, devrimci olmayan yaklaşımlarını sürdürdüler.
Bu ayrılıklar bize ne söylüyor: Maoist Partiden 1976 yılında atılan Koordinasyon Komitesi hizbi ve 1981 yılında Yurt Dışı Hizbi-Bolşevik Partizan ve son olarakta yine yurt dışı merkezli mülteci kliğin marifetiyle revizyonist “3. Kongre” darbesiyle gerçekleşen ayrılıklar ideolojik ve siyasi çizgi temeline dayanmaktadır. Maoist partide gerçekleşen diğer ayrılık ve kopmalar örgütsel meselelerden kaynaklıdır. Keza bu ayrılıklar tarihi partinin iç birliğini koruyamadığı ve her dönem ayrılıklarla boğuştuğunu, bölünme, parçalanma, tasfiyelerin ağırlaşarak devam ettiğini bize söylemektedir. Bu yakıcı olgularla boğuşan, yara alan Kaypakkayacı siyasi, politik çizginin tarihi sadece tutarlı ve ilkeli bir birlik anlayışına sahip olmak gerektiğinin yanında bu tutarlılık ve ilkeli olmak ve komünistlerin birliği bilgisi ve pratiğinin kararlı uygulayıcısı olmak gerektiğini göstermiştir.
Maoist Komünist Partisi ‘94 ayrılığı sonrası iç-dış saldırıları tüm zorlukları göğüsleyerek boşa çıkardı. 1996’da gerçekleştirilen Kongre Hazırlık Konferansı’nda içe sızdırılmış düşman unsurlarını açığa çıkararak cezalandırmış, parti iç birliğini bozma ve anlayışını yozlaştırmaya yönelik karşı-devrimci faaliyetler konusunda çok önemli sonuçlar çıkarmıştır. Ayrılık meselesinde sekter hatalı yaklaşımlar mahkum edilmiş ve birlik perspektifini geliştirmiştir. TKP/ML’ye birlik çağrısında bulunmayı da içeren birlik meselesi devrimci ilkeler üzerinden tanımlanmış ve her geçen günde pekiştirilmiştir. Maoist parti birlik anlayışı Marksist, Leninist, Maoist komünizm ideolojisi, program, devrim stratejisi ve örgütsel ilkelere dayalı birliktir. Parti gücü olarak değerlendirilen TKP/ML’ye esas olan bu ilkelerde itirazlar olmaması nedeniyle birlik çağrıları yapılmıştır, aynı kökenden gelindiği için değil.
‘94 sonrası çağrılara olumlu yanıt vermeyen TKP/ML’nin hiç bir dönem birlik meselesinde politikası olmamıştır. Ayrı durmakta ısrar bir politikaysa -ki öyledir- ama buna da birlik değil ayrılık politikası denilmeli. Sınıf mücadelesinin diyalektik canlı özü kavranmadığından ‘94 ayrılığında düşünceleri donmuş ve olumsuzluklar sarmalından çıkamamanın örneğini oluşturdular. Oysa ileriye doğru hareket halinde akan toplum ve sınıf savaşımının geleceğine odaklanmak esastır. Günü ve geleceği geçmişe kurban eden politikada ısrar eden her yaklaşım kitlelerin gerisinde kalmaktan kurtulamaz. Geleceğe yürüyemez, geçmişte yaşamaya devam eder. Marksist, Leninist, Maoist teorik ve politik ilkelerden açık bir sapma olarak ayrılıklara karşı sol sekter politikanın iç birliği sağlamadığı, aksine yeni yeni ayrılıkların beslenmesi ve tasfiyeci süreçlere kan taşımasına yol açtığı, birlik siyasetinin altında patlamış bir bomba olduğu somut biçimiyle örgütsel deneyimler göstermektedir. Ayrılık ve birlik meselesinde ana hatlarıyla somut örgütsel olgu budur. Çıkarılacak dersler ve tahliller devamcısı olma iddiası taşıyanların üstünde durdukları bu tarihi süreçlerin sunduğu bilgi ve pratiğin devrimci proletaryanın enternasyonel birlik teorisi ve deneyimiyle çelişen boyutlarının açıklığa kavuşturulmasıyla doğru savunulabilir. Bu konuda SMF-HG ve Yeni Demokrasi Partizan’ın söylem ve eylemleri enternasyonal devrimci sınıf bakış açısıyla karşılaştırılarak hataları rahatlıkla görülebilir. (Devam edecek)
Dip notlar:
*1- Yeni Demokrasi Gazetesi
*2- Halkın Günlüğü Gazetesi
*3- Komünist Parti Manifestosu, K. Marks, F. Engels-Evrensel Basım
*4- Komünist Parti Manifestosu, K. Marks, F. Engels-Evrensel Basım
*5- Lenin Seçme Eserler: Cilt-3, Sf:415
Yorumlar kapalı.