1. Haberler
  2. MAKALELER.
  3. Devrimci Mücadele de Proleter Parti Kültürü

Devrimci Mücadele de Proleter Parti Kültürü

featured
service

Toplumsal tarih; çok kültürlerin etkinliğiyle yoğrulan, çeşitli yaşam biçimleriyle anılır. Üretim ve mücadelenin başka unsurlarıyla yaşamın yaslandığı maddileşmiş değerlerle sosyo-kültürel alanın sürekli gelişen, değişen yeni toplumsal sistemlerde tarihin tekerleğini ileri itmiştir.

En ilkel dönemden teknolojinin devasa geliştiği yeni sanayi devrimleri dönemine yani bugüne uzanan bilinen binlerce yılın maddi ve manevi değerleri sosyo-kültürel zenginliği, etle-tırnakla kazılmış sanatsal eserlerinin tarihiyle insanlığı doğanın zenginliğiyle birleştirmiş olağanüstü dönüşümlere vesile olmuştur.

İnsan eylemiyle kendi doğasını yaratmıştır. Eylemi maddeyle ilişkisi emeğin en yoğunlaşmış halinden tarihi taşıyan kültürüyle eserler bırakarak insanlığın hizmetine sunmuştur.

Kültür, toplumsal yaşam içinde elde edilen maddi ve manevi değerlerin teorik pratik alanla bütünleşmiş, üst yapıda olduğu gibi kapsamı geniş toplumsal şekillenmede rol alan ideolojik bir unsurdur. Toplumsallaşmış bilgi, düşünme becerisiyle üretimde aktifleşmesi yaşam bütünlüğü oluşturan kültürel değerlerin tanımlanmasıdır.

İnsan birbiriyle olan ilişkilerinde uyulan ve uygulanan, gelenek kabul görülen dil, yaşam tarzı, üretim biçimi, sanatsal figürler, toplumsal örgütlenme biçimi, aile oluşumu sınıflar mücadelesi ve yönetme sistemine kadar tarihsel gelişmişliğiyle değişimin, dönüşümün yeniden-yeniden birbirinden etkilendiği ve devrimsel süreçleriyle kültürel, sanatsal, literatürüyle ve tüm üst yapı kurumlarıyla yaşamda, olağanüstü değerlerle anılır, kutlanır, ona uygun yeniliklerle yaşama yön verilmiştir.

Tarihin birikimi toplumsal halinden anlaşılan bilgi birikimiyle köklü değişimlerin ana unsuru olması, onun insan gücüyle eyleme geçirilip sürekli yeni bilgilerle ve yeni eylemsel süreçlerle yaşamsallaştırılmıştır. İnsanın, üreterek değiştirme gücü kabul görmüş arzu ettiği yaşam alanı, yönetme biçimlerini geliştirmiş uygulamıştır. Toplumsal bilimin gelişmesi, tarihsel birikimlerin kültürel ve sanatsal eserlerin devamını sağlayan araç ve gereçlerin kullanımıyla literatür alanıda zenginleştirilerek yaşam ilerletilerek sürdürülmüş, kendi dünyasını yaratarak yaşanılır kılmıştır. Bu anlamıyla kültürel bağlantı ilişkileri tarihteki birikimlerin üzerinde oturtarak var olmanın alt yapısını genişletmiş, geliştirmiş, üst yapı kurumlarıyla devamı sağlanmıştır. Kültür sahada etkili bir yaşam kaynağı olmuştur.

Çünkü kültür amaç edinenin gerek duyduğu zorunlu üretimin bütünüdür. Üretim insanın kendisini de üretir, çoğaltır ve üretkenliği kendisinin sahip olduğu üstün, düşünebilir ve eylemde yerine getirebilir, kullanabilir yeteneğini elde etmiştir. Kültür bu sonsuz üretimin doğa ile iç-içe eylemde buluşturmasıyla elde edilen toplamıdır.

Alet ve Kültür

Yaşamak, insan için zorunlu bir görevdir.  Düşünebilme yeteneği bu zorunlu hali geliştirme koşullarını oluşturur. Bu durum her yeni durumun keşfinde yeni aletlerin yapımını da ihtiyaç haline getiriyor. Üretim mücadelesi fiziksel değişimi de sağlayarak, aletlerin kullanımını çok amaçlı işlev görmesine imkan yaratmıştır. Ellerin her üretilen aşamalarında temel bir alet olarak kullanılması çok amaçlı yeni aletlerin doğmasına yaramıştır. Ve ortaya çıkan eserlerle kültürel değerlerin tarih boyunca taşınmasının yolunu açmıştır. Bugün büyük bir kültürel mirasın varlığı toplumsal zenginliğin ilgiyle beğeni kazanmasıyla, korunmaya devam edilmesidir. İnsanın yaşamını sürdürdüğü geçmiş tarihin kültürel değerlerinden yaşam, yaşam biçimlerinden bağımsız düşünülemez. Antik Yunan, Mısır, Mezopotamya, Çin, Hindistan ve Amerika (Maya’lar, Aztek, İnka’lar) gibi uygarlıkların Roma ile devam eden asırların insan faaliyetinin bilinçle yoğrulmuş ve sürekli geliştirilmiş halini görebiliyoruz. Kültürel varlığın devamı, her toplumsal sistemde aldığı biçimlerin farklılığı olsa da sosyal ve tarihsel gelişmenin can damarı olması itibarıyla önem arz etmektedir. Çünkü insanlığın tarihsel süreci değişen kültürel devrimlerin içinde gelişti ve sonsuz şekilde devam etti, edecek ve tüm zorlu acılarıyla birlikte.

Bu tarihi bağrında taşıyan kültürel olgu, insanın elde ettiği bilgi birikimi ve eylemiyle toplumsal gelişmenin ve yeni insan doğasının doğması, dahası içinde yaşadığı doğal doğanın tüm zorlukları karşısında özgür olmayı başarmasıyla tarihi sırtında taşıyarak kültürel, sanatsal ve edebi değerleriyle yaşanılır kendi doğasını yaratmaktadır.

İnsan sürekli gelişen maddi dünyanın bilinmezlerini bilinir kılan bilgi ve eyleminin diyalektik bütünlüğü içinde çözüm gücü olma vasfı göstermiştir. Emeğin kutsal gücü ile üretimi yüzeysel ve tek yönlülükten arındırılarak, bilginin sonsuzluğunu ve hareketin mutlaklığını doğanın zengin bilinmezliği içinde özgürlüğünü geliştirdiği, üretici güçler aracılığıyla kültürel ilişkiler, gelenekler, yaşam tarzı ve diğer ilgili alanlarıyla nitel değişimler yaratmıştır.

Doğayı algılama, kavrayarak çözüm üretme ve etki gücünü görerek egemen olma süreci, yeni keşfedilenle değişim yönünden çığır açtı. Bu insanın düşünürlüğüyle, emek süreciyle eylemselleşen toplumsal ve tarihsel birikimlerin neticesiyle kültürel tanımı gerçek varlığının temeli ve ilki olmuştur.

Üretimde emeğin bilinçli kullanımında ihtiyaç duyulan taş aletlerin yapımındaki gelişme insanın kültürel varlığını toplumsal olarak başlatan ilk adımlar, insanın insanlaşma serüveni çözülebildiği oranda üretim araç-gereçlerden, iletişim aracı olarak kullanılan dil gibi olguların birbirini tamamlayan, tanımlayan ve sürdüren kültürel varlıklar, emeğin bilinçli kullanım gücüyle devrim yaratmış, yeni kültürel değerlerin ve toplumsal oluşumların doğmasına ve şekillenmesine neden olmuştur. Bu insan bilincinin eylemle birleşen gelişmesidir. Kültür insanın birbiriyle olan ilişkisi ve varlık mücadelesi ile kendi hükmedeceği doğal koşulların şartlarıyla birlikte sistemsel biçimini yarattı.

Dil ve emek yeni sistemin oluşturulmasıyla birlikte toplumsal, kültürel değerlerini maddi ve manevi bir güç –değer- olarak geçmişi taşıyarak bilim ve tarihin ileriye dönen tekerleğini geliştirerek taşıdı.

Örneğin Maya’lar toplumsal gelişmenin bilimsel hareketini icatlarıyla büyük kültürel miras bıraktılar. Var olan en doğru takvimi yarattılar. Güneş ve ay tutulmasını kesin bir biçimde hesaplamışlardı. Sıfır rakamını onlar keşfetmişlerdi. Bundan dolayı hep onur oldular. Sınıflı toplumların her kesiti, yönetme biçimleri kültürleriyle anılır. Yunanlıların çekicinde şekil alan tanrı heykeller, Romalıların kılıcında inşa edilen imparatorluk kültürel miras olarak hafızalara savaş kültürü ve mitolojinin tanrılaştırılmış geleceğini yıkan ve gerçeğe dönüştüren gücü oldular. Güneşe, suya, ateşe tapan Mezopotamya ve diğer toplumlar yaşam tarzlarında iz bırakan kültürel değerleriyle var oldukları hatırlanır. Kültürel zenginliğin üretimin kutsal gücüyle iz bırakan ve kendi koşulları içinde devrimci rol oynayan değerleri yol göstericiliğiyle hep taşınır olmuştur. Toplumun tarihsel belleği maddi koşullarının yanı sıra, kültürel varlığının şartları içinde etkinliğinden dolayı bilgi hazinesini büyütmüştür. Doğal beklentiler, saf-temiz duygularla geliştirdikleri üretici güçler ve bugün geride kalmış, çözülmüş çeşitli toplumlar ve başka estetiksel sanat eserleriyle geçmişin kültürel zenginliğinin korunmasına ve bilgi birikimine yardımcı olmuştur.

Maddi Yaşam ve Toplumsal Bilinç

Marks; ‘’insanın bilincini belirleyen onların toplumsal varlığıdır’’der. Bu zorunlu geçiş aşamalarıdır. Varoluş ve yok oluş süreçleri kendi doğal akışı dışında, üretim mücadelesiyle, gelişen sınıf karakterine göre, sınıf savaşımı karşısında nasıl bir duruş geliştireceğidir. Kültürel gelişmişlik yazılı tarihin bir kesitini içine aldı. Öz, biçim, şekilleniş; yaşamın can damarını formüle etmiş ve yansıtmıştır. Değişim insanın toplumsal varlığındaki bilincinin sürekli gelişmesidir ve değişime neden olan devrimsel gücün kullanılmasıdır. Çünkü özgürlük zorunlu olanın gerçekleşmesinin kavranmasıdır. Onun için insan düşüncesinin hareketi kültürel değerleri de taşıyan ve yaşamın yasaları haline gelen gerçeklerden oluşur. Kültürel özgürlük gerçekler üzerinde oturur. Gerçek hareketin kendisidir ve ortaya çıkan verilerdir.

Marks’ın belirttiği gibi ‘’var olan her şey… sadece herhangi bir hareket sayesinde vardır, yaşar… Biz üretici güçlerin büyümesi, toplumsal ilişkilerin parçalanması sürekli hareketi içinde yaşıyoruz.’’ Kültürel özgürlük bu sürekli hareketin toplumsal dönüşümlerin yaşanmasıyla oluşmuş, yaşanmış, taşınmıştır.

Stalin dünyanın doğuşundaki gelişme sürecinin hareketini şu özlü cümlelerle formüle etmiştir; ‘Biz dünyanın bir zamanlar kızgın bir ateş yığını olduğunu, sonra yavaş-yavaş soğuduğunu, daha sonra bitki ve hayvanların meydana geldiğini, hayvanlar dünyasının gelişimiyle belli bir maymun türünün ortaya çıktığını ve son olarak, bütün bunlardan sonra insanın ortaya çıktığını biliyoruz. Doğanın gelişimi genel olarak böyle olmuştur. Bundan başka biz, toplumsal yaşamın da bir yerde durup kalmadığını biliyoruz.’’ (Stalin Cilt:1 Sf: 374-75)

Kültürel gelişmişlik, toplumsal yararı mutlak hareketi içinde ideolojik üst yapının maddileşmiş, alt yapısıyla manevi değerleriyle kullanılabilir ürün halini almıştır. Bu yeni bir sürecin, farklı sınıfların yönetme vasfını ortaya çıkaran formülasyonlarla üst aşamaya çıkmasıdır.

Özel Mülkiyet ve Sınıfların Doğuşu

Kullanıma elverişli hale getirilen nesnelerin, üretim aracı olarak çok amaçlı işleve sahip olması, çeşitli aşamalardan elde edilen deneyimlerin sonucu kazanılmıştır. Çakmak taşından el baltası gibi araçlardan, su değirmenine, el zanaatlarından otomasyon sanayine, uçaktan bilgisayara, telefondan insan genlerinin çözülüp yeniden üremesine kadar toplumsal ve iktisadi örgütlenme sistemleriyle kültürel alanı da aynı boyutta genişletmiş, biçimlendirmiş, etkili bir güç olarak sınıf çıkarlarına uygun kullanılmıştır.

Geçmişten günümüze geçen ağır, sancılı ve karmaşık uzun zaman süresinde insanlar ürettikleri araçlarla birlikte üst yapı kurumlarını da geliştirip-değiştirerek bedensel güç kullanımının ötesinde daha donanımlı teknolojik sanayi araçlarının toplumsal koşullarına göre ileri niteliğiyle örgütlemede siyasal bir güç olarak kullandı. Dil, din, felsefe, hukuk, siyasi ve kültürel vb. alanların tümü sınıfsal amaçları için, yeni bir kişilik, yaşam tarzı, iktisadi alanda birlikte siyasal iktidarın oluşumu örgütlendi.

Doğal iş bölümünden özel mülk sahibi olma aşamasıyla toplumsal örgütlenme yeni iş bölümleriyle, yeni bir aşama olarak tanımlanır. En etkili ve kullanılır üretim araçlarına sahip olanların oluşmasıyla üretim araçlarını kullanım ve denetim yetkisi tek elde toplandı. Üretim aracı sahibi olanın, üretim aracı sahibi olmayanları sömürme koşulları oluştu. Artık özel mülk sahibi olan ve bu mülkü bir egemenlik aracı olarak kullanmak ve kendisinin dışında araçlardan yoksun kesimleri kullanma, bedeni üzerinde söz sahibi olma hakkını kendinde gördü ve sömürü aracıyla derinleştirildi.

Sömürünün olmasıyla yeni ekonomik ve siyasal iktidar sistemleriyle daha egemen olma gücüne ihtiyaç duyuldu. Artık sömürünün ve sömürülen olduğun için, sömürülenlerin egemenlik altına alınıp tutmanın yolu silahlı güçle birlikte siyasi iktidarın genişletilip oluşturulması zorunlu bir ihtiyaç olarak görüldü ve giderilmeye başlandı. Taş balta yada mızrakların karşısında Tunç demirden yapılmış silahların mülk sahibi olan bir avuç zenginin satın almasıyla zor kullanma gücü üzerinden egemenlik şartları ve koşulları oturmaya başlandı. Sömürü üzerinde oturtulmuş şiddet dahil her türlü zor araçlarını kullanma gücünü yaratarak yeni bir iktidar modeli örgütlenmeye gidilmiştir.

Siyasi iktidar topraklarda dahil her şeyin sahibi oldu. İnsan köleleştirildi, öldürüldü, alınıp satıldı. Toplumsal yapı sosyo-kültürel birikimi, niteliği olagelmiş çelişkilerle sınıfsal ayrışmayı derinleştirdi. Ezen ve ezilen sınıfların varlığı farklı kültürel aşamalardan geçerek egemen sınıf gücü altında yeni bir kültür yaratılmaya başlanıyordu. İnsanın doğal yapısı, dünyası bozulmuş, özel mülkiyetin yarattığı bencillikle yozlaşma ve yabancılaşmanın esas hale geldiği kültürel yapı hayat buluyordu. Her şeyin sınıf çıkarları ekseninde kullanılmasına başvuruldu. Öz, biçim, içerik değişti, yozlaştırıldı. Tarihi kültürel değerlerin maddi ve manevi bütünlüğünü egemen sınıfların amaçlarını yansıtır biçimde işletilmeye başlandı.

Sınıflı toplumun kölecilikle devam eden sistemi kapitalizmin argümanlarını içinde barındıran feodal monarşinin otokratik sistemiyle yeni bir aşamaya evrildi. Sınıf mücadelesi kölelerin isyanından, köylü isyanlarıyla birlikte modernleştirilmiş köleciliği içinde taşıyan kapitalist sistemin doğuşuna vardı. Ticari ilişkilerden, iş yürütücü tefecilere, paranın kullanımından, geliştirilmiş yeni silahlarla oluşturulan ordu gücünde, çömlekten, terzicilik, ayakkabı üretimine, duvar ustasından, demirden silah üretimine kadar el zanaatlarından modern sanayi araçlarına uzanan bir dizi ihtiyaç gideren araç-gereçler icat edildi. Kültürel alanın zenginliği üretim mücadelesinin nitelik değişimleriyle yeni koşullar yaratarak her sistemin kendine özgü sınıf karakterini yansıtan özelliği öne çıktı. Kültürel alanın gelişme serüveni ekonomik örgütlenme koşulları üzerinde biçimlendirildi, kullanıldı.

Toplum bilim, sosyo-kültürel değerler bir avuç zenginin egemenliği altında zor ve şiddet unsurlarıyla tarihin birikmişliğini kendi sınıf çıkarları için kullanma ve bir sömürü aracı haline dönüşmüştür. Ahlaki hiçbir değer bırakmayan, tarihten, toplumdan koparılmış, üst tabakayı üstün kılan, toplumu yozlaştıran, yabancılaştıran kültürel yaşam ve düşünme tarzı yaratıldı. İtaat etme, var olanla yetinme, baskıyı, zulmü bir kader gibi görme, sömürüyü dinin inançları arasına emdirerek tanrının buyurmasıyla olmuş gibi kabulü acımasız ve istikrarsız bir döneme girilmiştir.

Kapitalizmin feodalizm ve diğer gerici kesimlerle birlikte hareketi kültürel alanın mevcut durumunu ve geleceğini köreltiyor, kendi istediği kalıplara sokuyor. Gelenekselleşmiş ama geride kalmış dinle harmanlanmış burjuva feodal kültür egemen sınıf ideolojisiyle özgürlük ve demokratik gelişmenin önüne barikat olarak örülmüş, eskiye tutunmakta ısrar ediliyor. Aşırı bilinçsiz tüketim, ürettiğinden, çevresinden, toplam ilişkilerinden yabancılaşmış, en doğal yaşamın hareketini yozlaştırmış burjuva ideolojisi; toplumsal ilerlemeyi değil, kötürümleşmiş, algılama yönü zayıflatılmış, maddi gücünün kullanımı bilincinde olmayan bir toplumsal yapıya dönüştürülmüş.

Kişi kendi benliğini kullanabilme, topluma taşıyabilme,zihinsel düşünme alanını kültürel zenginliğin tarihsel bağları içinde ilişki kurma yeteneği denetim altına alınmış, yönetilen, yönlendirilen bir birey olmuştur. Bundan gurur duyulacak bir durum yok, gelişen dünya şartlarında korkunç bir sonuçtur. Bu ekonomik alanda olduğu gibi kültürel olarakta yoksullaştırmadır. Ekonomik, siyasal, askeri, felsefi-ahlaki kültürel vd. gücün parçalanıp sürekli savaş haliyle yıkımıdır. Kültürel tarihi kalıntılar, sanatsal eserler, güzel ve estetiksel yönü zayıf tüm yeteneklerin sergilendiği kültürel miras karanlıklara gömülmüş. Sanatsal eserlerin her bir figürü zihinsel ve beden gücü kullanılarak toplumsal özellikleri taşıyarak yapılmıştır. Devasa taşlardan yapılan heykeller, piramitler, mağaralara çizilen figürler zenginliğinin resmedilmesidir. Kültür, sanat vb. toplumsal tarihi ve bilimi öğretici öğelerdir. Gelecek için ön açıcı, sosyal bilimde etkide bulunur. Yeniyle tarihi birleştirme ve sübjektif koşulları nesnel olanaklarla buluşturma, dönüştürme kuramı, pratik olarak da stratejik rol oynar.

Kültürel; üretken kılar önemli eğitim alanını oluşturur ve toplumsal yapıyı üst yapı kuramlarıyla birlikte sürekli yeni olanla birleştirir, eskimiş, mistik olandan arındırır. Elbette bu devrimci kültürün taşıdığı özelliklerdir. Burjuva kültürden ayrışmanın temelidir.

Devrimci Proleter Kültür ve Burjuva Kültür Çelişkisi

Toplumlar tarihinin kültürel tanımlanması, değişkenliği özünden koparılmadan zenginleştirilerek taşınma kabiliyetini halkların aidiyet bağlarının derin ve bilinçli tutuculuğuyla kaybolması engellenmiş, bugüne kadar kullanılması başarılmasıdır.

Sosyal ortaklık kültürünün birikimlerinin ilerlemesi gelişmiş niteliğiyle her yeni sistem kendisine benzeterek; türküden şiire, folklordan dansa, baleye, tiyatrodan sinemaya, yaşanmışlıklardan çıkarılan ata sözlerden, aşklara, dini inançlardan milliyet farklılıklarına, insan ilişkilerinden, yaşam tarzına kadar vd. birçok alanda kendi sözleriyle, figürleriyle birleştirmiş uygulamıştır. Halklar ve uluslar kendi doğal ilişkileri arasında kültürel değerleri koruyarak yaşatma azmini göstermişlerdir. Hangi açıdan ele alınırsa alınsın oryantalizmi günün modern tabiriyle tanımlanan rasyonalizmiyle buluşturan bu tarihsel bağları kendine benzeterek, zenginleştirerek uygulanmış olmasıdır. Çok kültürlülüğün yaşanması ve varlığını ısrarla sürdürmesi ve bunda da maddi-manevi değerleri simgeleyecek biçimde sergilenmesi biriken mirasın taşınmasında önemlidir.

Sınıflı toplumların tarihsel birikimlerini takip eden kültürel yaşam tarzının doğallığını bozan egemen güçler kültürel gelişmişliği ve kullanım amacı devlet gücü üzerinden sermaye sınıfını koruma, onun çıkarları uğruna daha farklı araç-gereçlerle donatarak kullanmayı esas alır.

Devrimci proleter kültür öncü gücünün örgütlü işleyişinde üretimdeki rolü ile sürekliliğini koruyan ve ileriyi temsil etme devrimci vasfından kaynaklı benimsenir.

İşçi sınıfının tarihsel doğuşunun şartları, karşıtların zorunlu savaşı sonucunda oluştuğunu, bu nedenle burjuvazinin egemenlik gücü ve sermayenin özgürce ve sınırsızca sömürüsü karşısında konumlanmasıyla şekillenmesi karşıt olarak tarih sahnesinde yerini alıyor. Bu onun bilinçli eylemiyle birlikte devrimci rolünü göstermesi olmuştur ve önemli bir kültür mirasının temelini de atmıştır. Burjuva sınıfın gelişme aşamaları karşıtı olan, yeni çalıştırdığı kesimin üzerindeki hükmü ile uzlaşmaz sınıf karşıtlıklarıyla karşısında işçi sınıfını bulmuştur. Bu burjuvazinin de canını acıtan ve nihai olarak onun yok edeni olarak doğmuştu. Çünkü burjuvazi eski sosyal ilişkiler ve sosyo-kültürel ağlarını işine geldiği şekilde parçalayarak, yozlaştırarak kendine alan açtı. Bu sermayenin özgürlüğünü ve sömürüyü getirdi, kendi kültürünü bu sömürü ağı paralelinde geliştirdi, derinleştirildi, toplumun bütün yaşam alanlarına emredildi.

Marks, Engels komünist manifesto’daki işçi sınıfı formülasyonunda burjuvazinin yıkımına işaret ederken; ‘‘saygı duyulan ve saygın değerde görülen ‘’doktoru, avukatı, rahibi, şairi, bilim adamını’’ vd.lerini ‘’kendi ücretli emekçileri durumuna getirdi.’’ Bütün ilişkileri sadece para üzerine oturttu. Ancak bu durum kendisini de ortadan kaldıracak bir sınıfı doğurup, güçlendiriyordu.

Toplumsal emeğin içinde yeni, daha örgütlü, üretici bir sınıf yarattı. Üretim ve toplumsal emek işçi sınıfının emek gücünde toplandı. Burjuvazinin ekonomik ve siyasi egemenliği perçinlendi iki farklı kültürel gelişmeye vesile oldu. Kendi sürekli hareketi içinde mülkiyet ilişkilerinin, üretim araçlarıyla emek gücünde somutlaşan, emeğini satmaktan başka bir şeye sahip olmayan işçi sınıfını modern sanayi karşısında gelişerek güçlü ve devrimci kendine özgü bir kültür yaratıyordu.

Biz Maoist Komünistlerin proleter kültürün devrimci niteliğini benimsememizin nedeni onun sınıfsal özünün devrimci olmasındandır. Çünkü Marks ve Engels’in dedikleri gibi ‘’… burjuvazi ile karşı karşıya duran bütün sınıflar içerisinde yalnızca proletarya gerçekten devrimci bir sınıftır. Öteki sınıflar modern sanayi karşısında erirler ve sonunda yok olurlar; proletarya ise onun özel ve temel ürünüdür.’’ (Komünist Manifesto)

Burjuva sınıfın özel mülkiyet ilişkileri ve ekonomik alt yapısı tüm argümanlarıyla üst yapıda buluşturulan kültürel ideolojik paradigmasını yıkıma uğratacak yegane güç proletaryadır. Burjuva sınıfın kültürel ağlarını ve iktidar gücünün zor yolu ile yıkılmasının, proletaryanın ideolojik önderliğinin somutlaştığı örgütlü gücü ve üretimdeki gücüyle ve diğer ezilen halklarla, uluslarla birleşerek mümkündür. Bu gerçek, sınanmış ve yaşanmıştır.

Maoist komünistler; Türkiye ve Kürdistan’da, burjuva feodal kültürün özel mülkiyet ilişkilerini yoz, gerici kültürel ideolojik saldırılarını ortadan kaldıracak ve işçi sınıfının devrimci kültürünü, ideolojisini geliştirip, toplumsal alana yayacaktır.

İşçi sınıfının birleştirici gücüyle, kolektif üretimiyle yaşamını işleyiş kurallarıyla örmesi onun sınıf farklılığının ayrıcalıklı devrimci kültürel değer ve gelecek yaratmasındandır. Ancak işçi sınıfının birlikte iş yapma ve disiplinli, kurallı yaşam kültürünü makineye endeksli denetim altına alınmış azami kâr elde etme amacı dışında başka bir şey düşünmez hale geliştirmiş. Bugün kültür bakanlığı gibi özel atanmışlar aracılığıyla yanlış yabancılaşmayı, yozlaşmayı merkeze alan faaliyetiyle sömürücü sınıfın amaçlarından başka iş yapmaz. Tarihi dokuyu taşıyan tüm canlı ve cansız olgular ticari amaçlarla işletilir, halktan soyutlanır ve bir sömürü aracı olarak kullanılır.

Toplumsal tarihin kültürel birikimlerini toplumsallaştırarak, zenginleştirerek sunma dertleri olmuyor. Yozlaştırılan kültürün orijinal halinde ayrıştırılmış uçuk, topluma hizmet etmeyen, bir avuç zengine zevk sunma ve kâr kazandırmak için sergileniyor.

‘’Dans edelim yoksa yok oluruz’’ diyen ilk toplum insanının, insanı koruyan ateşin etrafında mutluluk çığlıklarıyla folklorik hareketler sergilemenin arasındaki diyalektik bağı aklın eyleme geçirilmiş yaşama tutunma, var olma hamlesinin kültürel mücadelesinin birliği ve devamıdır. Doğadaki vahşi hayvanlara karşı kendini koruma ve aynı zamanda beslenme ihtiyacı karşılığında avlanması, kölenin efendiye, köylünün krala, modern işçi sınıfının fabrikatöre, gerillalaşan örgütlü gücün tüm sömürücü burjuva sistemi hedef alan savaşı ezen ezilen arasındaki uzlaşmaz çelişkinin tarihsel kökleriyle şekil almış, insanın bilinçli müdahalesiyle ‘’zulme karşı direnmek haktır’’ kültürel gelenek biçimine dönüşmüş savaşın modern ve en ileri araçlarla donatılarak sürdürülmesi iyi yürütülmesi de anlaşılmalıdır.

Şeyh Bedreddin’in, Nesimi’nin Baba İshak’ın, Pir Sultan’ın, Seyit Rıza’nın, Çaru Mazlumdar’ın, İbrahim Kaypakkaya’nın gerillalaşan direnişleri zalime karşı direniş kültürünün Maoistlerin örgütlü gücüyle somutlaşarak sürdürülmesidir. Eski tip ve yeni tip savaş biçimlerinin kültürel tarihi ve toplumsal dokusuyla devamı dünyayı sarsan zengin kültür devriminin süreklileşmesidir.

Proleter kültür zalime karşı savaşma, hak arama ve alma mücadelesiyle çalışma koşulları içinde disiplinli, ilkeli ve birlik içinde olmasının istikrarlılığı tarihin bu zengin birikimleri ve önderlerinin izinde yürünmesinin ilgiyle kabulüdür.

Marks, Engels, Lenin, Stalin, Mao vd. önderlerin Sovyetlerden Batı Avrupa’ya, Çin’den Latin Amerika’ya uzanan Maoist proleter örgütlü güce kadar uzanan gerilla savaşıyla devam eden sürekli devrim hareketinin tarihin direniş kültürünün aldığı biçimlerle sürdürülmesidir. Her devrim ve her örgütlü gücün komünist mücadelesi kültürel devrimdir. Çin kültür devriminin tarihi sırtında taşıyarak devrimin maddi ve manevi değerleri üzerinden halklaşarak burjuva karargahlarını hedef almış dünyayı yerinden oynatan yeni örgütlü güçlerin oluşmasına vesile olmuştur. Proleter kültürün zenginliği bu tarihsel değerlerin üzerinde oturarak büyümüştür, kavranmıştır.

Bilimi mistikleştirerek, dinle harmanlanmış milliyetçi, ırkçı faşist sistemin teknolojiyi insan üzerinde egemenlik kurma, denetim kurarak baskıyı, sömürüyü derinleştirme aracı olarak kullanan burjuvazi, sosyo-ekonomik, politik ve sosyo-kültürel yozlaşmayı da aynı ideolojik perspektifle hareket ediyor, işlevlileştiriyor.

Toplumsal gelişmişliğiyle olağanüstü kültürel değişimlerin rasyonelleşmesiyle kullanımında çığır açan bilim ve teknolojik alan birbirine bağlılığı ve bütünlüğü tahrif edilmiş, yozlaştırmış metalaştırarak fetişleştirilmiştir burjuvazi tarafından. Kültürel olgularla beden üzerinde hakimiyet gücü oluşturarak kullanılabilir, yönlendirilebilir insan tipinin geliştirilmesinin olanakları yaratılmıştır. Canını acıtan davranışlarıyla, bunalımlı ‘’kaderdir taktir Allahındır’’ gibi ibadet içeren dualarla amin yutarak dayatılana razı olmayı seçme zayıflığıyla kendi gerçekliğinden uzaklaştırılmış bilimin ve teknolojik araçların içinde boğularak kültürel zenginliğini yaşama imkanı ortadan kaldırılmış, elinden alınmıştır.

Sürekli zor uygulayan ve kâr düşünen burjuvazi gelişen bütün kullanım ve üretim araçlarının sahibi olmanın hırsıyla toplumsal kültürel sorumluluk taşımaz. Çünkü onun amacı tahrip etmek, tahrifat yapmak yozlaştırmak, olmadı yıkmak, yok etmek ve insanı kendi benliğinden kopararak emek gücünden yararlanmak dışında toplumsal çıkarlarını kapsayan duruma dahil etmek istemez. Bilimin gelişen aydınlatıcı düzeyini karartıp dinle harmanlanmış ırkçı, milliyetçi-burjuva kültürel olgularla ve son teknolojik araçlarla top yekun saldırılarla toplumsal ayrışma, parçalama ve çatışmalar yaratarak öldürme kültürüyle karmaşa yaratarak sınıf mücadelesinin nesnel devrimci koşullarını geriletmek, yok etmek tercihinde ısrar etmektedir. Gerici faşist ideolojik saldırılarla fiili savaş halinden yararlanmak esas alınmıştır, alınmaktadır. Bu kültürel soy kırım yapmaktır.

Toplumsal Çürüme Derinleştirilmektedir

Bilim dünyasındaki gelişmeler teknolojik alanın ger geçen gün yenilerle buluşturma çabası, sosyo-kültürel alanda da önemli değişimlerin oluşmasına sebep oluyor. Bir yandan bilim ve teknolojinin gelişimi diğer yandan kapitalizmin tahribatı geri kalmış, köylü toplumda da tahribatlar yaratarak yıkımla birlikte nitelik değişimlere yol açıyor. Sosyo-kültürel değişim burjuva sınıfının yıkım gücü karşısında doğal yapısından uzaklaştırılıp, modern görünümüyle yozlaştırılarak topluma emdiriliyor. Öyle ki kapitalizm bilgisayar, cep telefonu, televizyon, sinema vb. gibi araçların kullanımı ve izlenimini toplum yararına kullanmanın ötesinde esasen bireyi, dolayısıyla toplumu bu nitelikli teknolojik araçların içine hapsetme; sanal yaşamı daha fazla teşvik edici programlarla kendine mahkum ederek sosyo-kültürel çözülme, ahlaki çöküntü ve ekonomik, ideolojik dağılmasını sağlamıştır. Bugün Türkiye gibi geri kalmış ülkelerin sosyo-kültürel yapısını teknolojik araçlar aracılığıyla din ve milliyetçiliği körükleyen, diğer milletleri ve inançları dışlayan programlar ve teorik ideolojik söylemler toplumun büyük bir çoğunluğunun gerçekleri görmesinde engel olunmuş algılamalarına kilit vurulmuştur. Yanı başında Kürdistan’da olup biten gerçekleri göremeyecek kadar kuşatılmıştır. Milliyetçilik burjuva iktidar biçiminin faşizmle örülmüş şiddetidir.

Bilgi birikimini farklı kültürel değerlerden öğrenme, yararlanma ve tarihsel bağlarıyla toplumsal bütüne emdirerek daha verimli hale getirme amacı kaldırılmış, bencil, mevcut gelişmeleri ve araçları kendini tatmin eder duruma dönüşmüştür. Korkuyla, teknolojik araçlarla disipline edilmiş toplumsal düşünce dünyası ağır yaralanmış, bireyin tekno-bilim bütünlüğünü görme ve kullanma kapasitesi daraltılmış amaç dışı kullanmaya yönlendirilmiştir. İnsanlık burjuvazi tarafından her alanda darbelenmiştir.

Proleter Kültür Toplumsal Kurtuluşun Kültürüdür

Proleter devrimci kültür, tarihi, toplum değerlerini en doğru şekilde işlevleştirerek, zenginleştirerek modern haliyle yeniden toplum yararına sunma amacını gerçekleştirme gayreti içinde olmuştur. Bilimi, gelişen yeni araçlarla kültürel birikimleri birleştirerek en zengin şekliyle topluma geri dönüşü sağlar, sağlamıştır. Bilinç ve kendini tanıma, birleşme ve birleştirme, sürekli üretken olma koşulları içinde kültürel devrimcileşme başarısı kazanılmıştır. İnsana ve doğaya tüm maddi ve manevi değerlere üstün saygı, onları geliştirme, yeni araçlarla daha bilimsel kullanma şartlarıyla devrimcileşme perspektifinin sorumluluk bilinciyle yaşanması hedeflenir. Maoist komünistler bunun öncülüğünü yapar.

Toplumsal düşünmeyen bencil, burjuva yaşam tarzı bütün teknolojik araçları kullansa bile, sanal dünyaya mahkum olmuş, yararlı bir unsur olma, devrimci kişilik, devrimci ahlak özelliklerini yakalama, dayanışma, paylaşma kültürü vasfını taşımaz. Devrimci ahlak normlarıyla donanmış kişilik, paylaşan, dayanışmayı esas alan kolektif üreten ve tüketen, toplumdan aldığını yeniden toplum yararına dönüştürme sorumluluğunu taşır ve ona uygun yaşar. Proleter devrimci kültür, kültürel zenginliği devrimci sınıf çıkarlarını esas alan, her türlü burjuva ideolojik hastalığa bulanmış düşünce ve yaşam biçimine karşı mücadele eder, bünyesinde barındırmaz, onu tedavi eder, tedavisi olmayandan arınır.

Kültürel zenginlik içinde tarihsel ve toplumsal bütünlüğü koruyan proleter devrimci anlayış, yokluğu ve yoksulluğu yaşayan, burjuvazi tarafından sömürülen halkın içinde birlikte mücadele eder, örgütlü güç oluşturur, sınıf bilinci geliştirilir.

Kendi kültürünü, yaşam koşullarını en doğal ve insanca yaşamak isteğinin yanında halkla birleşerek devrimcileşen, kültürel birikimiyle mücadelesini sürdürür. Maoist komünistler tüm mücadele araçlarıyla yemekten giyime, bilimden, teknolojiye, ekolojiden yerleşim alanına kadar yaşamı ilgilendiren her şeyi halkın yararına kullanır, mücadeleyi esas alır. Her koşulda ve şart altında yeni kültür devrimleriyle bilimi, teknolojiyi, komünist ideolojinin süzgecinden arındırarak halka sunar, halkla birlikte eşit, özgür ve üretken kültürlerin yaşanması ve yaşatılması sorumluluğu içinde hareket eder. Yeni kültür devrimleri genel stratejik devrimlerin bir parçası olarak algılanmalı ve kavranmalıdır. Kültür devrimi her zaman zorunlu bir ihtiyaçtır.

Proleter Devrimci Kültür Devrimin Bir Parçasıdır

Devrim aynı zamanda kültür devriminin gerçekleşmesidir. Kültür devrimlerinin tekrarı devrimin geleceğini güçlendiren, garanti altına alan, güvenlikten toplumsal değişime, kolektif  üretimden tüketime, düşünce sisteminden yönetmeye kadar her alanda sürekli yenilenerek iktidar ve halkın birliğini süreklileştirmesidir.

Geçmiş toplumsal yapılarda köleci, feodalizm veya modern çağda burjuvazinin etkinliğinde şekil alan kültürün yeni toplumsal sistemlere taşındığı gerçekliği red edilemez. Burjuvaziden beslenen küçük-burjuvazinin ağırlıkta olduğu bizim gibi ülkelerde teorik ve pratik etkinlikler burjuva alışkanlıkları barındıran özellikler olabiliyor. Aynı şekilde feodal kültürel kalıntılarda toplumda sürmektedir. Maddi bir güce dönüşmüş burjuva kültürel etkinlikler düşüncede tek devrimle sökülüp atılma koşullarına sahip olamaz. Bu anlamıyla her alanda yeni kültür devrimleri zorunlu ihtiyaçtır.

Çünkü toplumsal hareketi sürekli sağlayan şartlar koşulları içinde maddileşmesinin yansıra bir arada, hatta aynı düzeyde kültürel değerlerdir de. Üretim araçlarındaki gelişmelerle, mevcut üretim ilişkilerinin karşılıklı zorunlu hallerinde değişim kaçınılmaz olduğu gibi kültürel değişimde bu harekete paralel tarihsel birikimlerini taşıyarak yerini alıyor, ona göre işleniyor. Bu yaşama varlığımızın maddileşmiş etkinliğinin doğal sonucudur.

Kültür devrimi değişim, dönüşümü kapsayan yeni sistemsel oluşumların bir parçası olarak gerçekleşiyor. Bu toplumun ve elbette proleter sınıfın çıkarlarının maddi manevi gücünün geliştirilip güçlendirilmesidir. Çelişkilerin birbiriyle olan ilişkisini giderme, onarma devrimcileştirilmesini içerir.

Kültür insan yaşamının devamını sağlayan araçlar kadar etkili ve zorunludur. İnsanı besleyen temel gıda ürünleri gibidir. Yeni toplumsal yapının proleter devrimin düşünüş biçimi üretim biçiminden ayrıştırılamaz. Eskiden arınıp yeni ama daha devrimci olana sarılmak devrim sürecinin doğal sonuçlarıdır. Çünkü devrim yeni toplumsal üretimiyle kültürel yaşam tarzına da yön veriyor, yerini belirliyor. Elbette bu sınıfsal ayrışmadır, arınmadır.

Maddi yaşamın yeniden düzenlenmesi kültürel devrimin selametle güçlü bir düzeye kavuşturulması örgütlü gücün öncülüğünü ifade eden Komünist Parti’nin varlığı olmazsa-olmazdır. Çelişkilerin çözümü kitlelerin kendiliğinden hareketiyle olmaz, KP’nin öncülüğünde devrimin gerçekleşmesiyle çelişkiler ortadan kaldırılır. Eskiyenin yerine yeni devrimci olanın yerini almasıyla devam eder. Yaşam bu devrimci sistemin üzerinde şekil alır, toplumsal düzenlemesine gider ve zamanla gelişir, kabule varır. Komün, Sovyetlerdeki sosyalist devrim, Çin’deki yeni demokratik devrim ve devamı olan kültür devrimi maddi üretim burjuvazisinin gerici düşünce yapısından sürekli arınarak proleter parti kültürüyle yoğurarak yaşamın yeniden inşasında tarihi rol oynamıştır. Kültürel ideolojik egemenlik bilinciyle maddi yaşamın yeniden örgütlenmesi eş güdümlü geliştirilir. Devrimlerin kalıcı etkisi sosyo-kültürel bilincin etkin düzeye erişmiş, kendini her türlü burjuva saldırılara karşı koruyan, arındırabilen güce erişmesiyle sürdürülebilirliği mümkündür.

Özgürlük kolektifleştikçe anlamını bulur. Kültürel özgürlük üretici güçlerin gelişmesi toplumsal kullanımıyla halkın daha bilinçlenmiş ekonomik durumu refaha kavuşmuş tüm ideolojik üst yapı kurumları adil-eşit hak dağıtımını gerçekleştirmiş, kolektif üretilenin bilinçli tüketiminin sağlandığı durumu kazandıkça her alanda değişimin gerçeğe dönüşmesini yaratır. Kültürel devrimcileşme –özgürlük– kabul edilir. Savunulur, geliştirilir olandır. Bu eski gerici olandan kopmuş, özgürlük ve yeni devrimcileşmiş toplumsal yaşamı örgütleme devrimidir. Maoist parti bu devrimin öncü gücü olarak kültürel devrime özel bir önem verir. Stratejik devrimin bir parçası olarak ele alır.

Maoist Parti Kültürü

Her toplumun ekonomik, siyasi, sosyal, kültürel egemenlik alanı hakim olan sınıfın var oluş bilincini, sistemini yansıtır. Öyle ki kültürel, ideolojik eylemi toplumsal ilişkilerde belirgin etkisiyle her koşulda karşımıza çıkmaktadır. Üretim araçlarının toplumsallaştırılması, toplumsal kültürel mirası yaşama geçirilen araçlarla ve parti ile birleştirilmiş yeni kültürel üretim daha zengin –soyut olanı değil– sosyal durumun her yanını işleyen kullanımı bu egemenlik altında sürdürülmesi amaçlanır. Spor, eğitim, sanat, sağlık ve geniş diyalektik felsefik düşünce ile çözümlemelerde kültürel eylemin nesnel gücünü parti bilinci ekseninde işletilmesiyle gerçekleştirilir.

Emperyalist kapitalist sistem kuşatması altında olan dünya işçi sınıfı ve ezilen emekçi halkların sömürülmesinin derinleştirilmesi ideolojik gücün tüm unsurlarını şiddetle birlikte kullanarak kültürel yozlaşmanın en rezilini yaymaktadır. Bilimin kültür sanat alanıyla estetize edilmiş işkence aleti halinde kullanılması, sinsi, anlaşılmaz acılarla yaşamı sürdürme zorunda bırakılıyor. Ekonomik kaynaklar ucuz iş gücüyle birlikte stratejik plan dahilinde sermayenin sınırsız özgürlüğünün yolunu açarak toplumu yönetebilir, yönlendirebilir yani teslim alabilir duruma getiriyorlar. Yoksulluğu, yokluğu çarpık yoz, gerici ilişkilerle kültürel yoksunluk yaratarak zihinsel sefalet yaratılıyor.

Toplumun düşünebilir seviyesini parçalayıp yok etme, yönetebilir düzeyde tutarak sunduklarının sınırsız tüketimini teşvik etme araçlarıyla tam bir kültürel sefalete sürükleniyor. Kültürel mirası mülkiyet sahibi gibi, kültürel üretimde bulunulması siyasi ve askeri gücüyle denetim altında tutarak topluma empoze edilmesi yoluyla hem denetlenebilir hem de sonuçlarına göre ek tekbirlerle daha elverişli unsurlarla sonuç almaya gidiliyor. Bu anlamıyla toplumsal bilinç, toplumsal kültür burjuva egemen sınıfın sopasıyla yürütülür denetim altında tutulur.

Biz bu gerçek durumu dikkate alarak siyasi gücümüzün gelişip güçlenmesi ve toplumsallaşması için kültürel, ideolojik gücümüzün en güçlü şekilde oluşturulması, işlevselleştirilmesini zorunlu görürüz. İstikrarlı proleter sınıfın önder gücü olan partisiyle birleşmiş, tarihi mirası ve bugünün toplumsal zenginliği üzerinde kültürel politikasının net anlaşılır teorik ve pratik olarak yerine getirme olanaklarını zorlayarak mutlak görevleri arasında tutmalı ve ihtiyaç giderilmelidir. Maoist komünistler için kültür, devrimin stratejik bir parçasıdır. 

Çünkü komünistler mülksüzleştirilmiş toplumsal üretimin gücü olan devrimci proletaryanın en bilinçli temsilcileridir. Toplumsal üretimi toplumsal eşit tüketimle buluşturacak sınıf öncüleridir.

Maoist Parti Kültürünü Kavrayalım

Proleter devrimci kimlikle Maoist Parti’li olmanın kriterleriyle bağdaşan, sorumluluğu içinde ideolojik mücadelenin en etkin alanlardan biri olan kültürel alanı, birliği ve mücadeleyi diyalektik bağları temelinde geliştiren devrimci pratikle güzelleştiren en büyük eylem alanı olarak anlaşılmalıdır.

Parti kültürü kendine özgü yanları olmakla birlikte evrensel değerler ve ilkeleriyle dil, üslup, yaşam biçimi, davranış tarzı, olgulara yaklaşım ve çözümleme yöntemi, konuşma, giyinme, yemek yeme, paylaşma, dayanışma, ortaklaşma, irade birliğini sürekli güçlendiren olgun, disiplinli, aidiyet duygularını Marksist ideolojik bilimle donatan, aşkla, sevgiyle tüm benliğiyle bağlılığını, fedakarlığını göstermesidir. Maoist komünist kişilik ayrıcalıklıdır. Toplumsallaştırılmış maddi ve manevi değerlerin en ileri boyutuyla sahiplenilmesini esas kılar.

Proletaryanın genel ilkesel davasından kopuk çürümüş kapitalist sistemin içi boş gevezeliklerini kültürel değerler diye pazarlanmasının kabul edilebilir yanı yoktur. MLM ideolojiyle donanmış iradenin her türlü burjuva kültürel fikirleri, etkinliği öğütecek, değiştirecek, gücü, kuvveti vardır. İdeolojik ve siyasi amaçlarımızı, kültürel değerlerimizi zehirlemeye yönelen her türlü oportünist, revizyonist burjuva eylem, düşünce akımına müsamaha tanınamaz.

Maoist saflarda yaşanan olumsuzluklar, hatalar, suçlar ve çeşitli hastalıklar, dahası revizyonist eğilimlerin ideolojik temelinde burjuvazinin yaydığı ideolojik hastalıklardan zehirlenme yatmaktadır.

Oportünizm, liberalizm, kendiliğindencilik, sekterizm, dedikoduculuk, davaya inançsızlık, bozgunculuk, anarşizm, disiplinsizlik, yıkıcı, güvensizlik yayma , şablonculuk, sübjektivizm vd.leriyle eleştiri, öz-eleştiriden yoksun, ilkeleri tahrip eden burjuva ideolojik hastalıkların tarihsel gelişimi, Maoist saflarda yerleşmesi, kök salmasıyla onarılması mümkün olmamış çok büyük ağır yaralar açmıştır. Maoist kültürle ilgisi olmayan bu hastalıklı birey, grup-klik her ne sıfatta olursa olsun üzerinde ciddiyetle durulup ders çıkarılması gereken kültürel-ideolojik bir sorundur.

1990’lı yılların ilkesiz, disipline riayet etmeyen bozgunculuk, dedikoduculuk, kişileri hedef göstererek yıpratma, tasfiye etme, komplo gibi ciddi sorunlar yaratan ajan, işbirlikçi unsurlar saflardaki hastalıklı potansiyelle birleşerek partiyi ele geçirmelerine kadar meydanı boş bulan girişimlerde bulunuldu. İdeolojik hastalıklar bu saflara sızan düşman unsurlar kadar tehlikelidir.

Kadrolar, partililer, bireysel veya kurumsal sorumlulukları izleyici değil, hastalıklı, zaaflı unsurlarla birleşme değil, bozguncu, dedikoducu, birliği tahrip eden pratik tutum ve davranışlara uyumlu, rıza gösterme değil, tarihsel, sosyolojik, kültürel ve sınıfsal niteliklerin çözümlenmesi doğrultusunda müdahaleci güç olma vasfını yerine getirme görevi, sorumluluğu vardır.

İnsan kişiliğini, yaşadığı çevrede içinde var olduğu toplumsal yapısında oluşan kültürel-ahlaki, düşünce, siyasi-sosyal vd. üst yapıyı oluşturan değerleri ve dolayısıyla bulunduğu çevrenin alışkanlıklarını ediniyor. İnsan doğa üstü bir varlık değil. Toplumun bir üyesi ve onun maddi-manevi değerleriyle büyür, gelişir, etkin hale gelir. Bu çelişkileriyle iç-içe yaşama yön verir, alt yapısını oluşturur.

Marks ‘’insanlığın ideolojisi toplumun maddi alt yapısının bir ürünüdür’’ der ve aynı zamanda ‘’içinde bulunduğumuz döneme hakim olan fikirler egemen olan sınıfın fikirleri olduğu’’nu da söyler. Komünist ve devrimciler olarak içinde bulunduğumuz toplumsal koşulların, burjuva egemen sınıfların siyasi, ideolojik kuşatması altında doğuyor, yaşıyoruz, mücadele ediyoruz. Egemen sınıfın değerleriyle büyüyoruz. Hepimiz partiye bu toplumun içinden geliyoruz.

Parti saflarına gelindiğinde edindiğimiz alışkanlıklarımızı, taşıdığımız kültürel, ahlaki değerle birlikte taşıyarak geliyoruz. Burjuva alışkanlıklardan, fikirlerden bütünüyle arınamadan geliyoruz, kendiliğinden de ortadan kaybolmuyor. Daha da önemlisi parti saflarında olunduğu zamanda bile burjuva değer yargılarının kültürel, ahlaki ve düşünce boyutuyla etkileniyor, özeniyor, dahası yaşatmaya çalışılıyor. Çünkü toplumdan ayrışmış şekilde yaşamıyoruz bu toplumun içinde yaşıyoruz ve üyeyiz.

Ortaya çıkan gerçek durum sınıfsal çelişkilerin yansıması olarak tercih etme ve dönüşme o günün koşulları ve içinde bulunduğumuz şartları belirliyor. Sınıfsal olgular safını netleştirmeni sağlar. Bu ideolojik netleşmedir. Kişinin yaşamında rol aldığı –bulunduğu– alanlarda nerede durması gerektiğini belirlemesidir. İdeolojik ve siyasi tercih sınıfsal bütünlüğünden tam anlamıyla koparak değil, edindiği sosyal, kültürel, ahlaki değerleri ve başka alışkanlıkları yanında taşıyarak yerini alıyor. Farkındalık sonrasında kavrandıkça yerini buluyor. Mevcut burjuva hastalıklardan, fikrinden sıyrılmak zamanla, amansız ideolojik mücadele ile örgütlü gücün mekanizmaları içinde eriterek mümkündür. Bu kurtuluşun adımlarıdır. Devrimci dönüşümdür.

Kültür parti ideolojisiyle, mücadelenin asli unsurlarıyla, eğitimle, tarihsel bilgi birikimiyle, emeğin üretimle birleşen birliğiyle geleceği büyüttükçe devrimci vasfını kazandırır.

Burjuva değer yargıların kültürel, sanatsal, ahlaki yönlerinin yoz, gerici, yabancılaşmış halinden etkilenmesi kaçınılmaz. Kendimizi dönüştürmek, korunmak her türlü burjuva hastalıktan ayrışmak için sürekli tutarlı ve ilkeli mücadele etmeliyiz. Hatalı, zaaflarla dolu faaliyetlerle taşıdığımız değerlerin bizi kuşatan; yönetmede, kendine güvensizliklerle zemin bularak geri dönüşü olmayan olumsuzluklara neden olmaktadır. Özellikle bazı iç sorunların boy gösterdiği çelişkilerin çözümünde yerinde ve zamanında ideolojik müdahalelerde bulunulmayan olay ve olguları diyalektik materyalist yönteminin devre dışı bırakıldığı, yenilgi dönemlerinde, iç eğitim ve eylemle görev ve sorumlulukların yerine getirilmesinde zaaflı,  sürece yayarak tali durumda tutma anlayışların geliştiği-yaşandığı dönemlerde burjuva ideolojik etki bünyeyi kuşatır, partiyi hasta adam haline dönüştürür.

Burjuva alışkanlıklar; bilinç altında kalan, insan üzerinden öyle kolayca sökülüp atılan cinsten değildir. Binlerce yılın değer yargılarının insana egemen olan köklü tarihsel gücüyle belirleyici niteliğe sahiptir. Komünist partide hiyerarşik işleyişin içinde öncelikle yönetici organlarda yer alan partili kadroların ideolojik zayıflıkları, teorik gerilikleri, örgütsel ve askeri tecrübesizlikleriyle birleşerek yarattıkları enkaz inanılmaz boyutlarda ağır faturalar çıkarmıştır.

Bu kadro vasfına sahip olmayan, örgütsel yenilgi dönemlerinde kafa-kol ilişkilerinde, grupçu, klikçi, hizip çalışmalarında bazı unsurların parmak kaldırarak yönetici organlara seçilmesinin üstenci, parti gücünü küçümseyen, gelişmelerin seyrine uygun politika üretemeyen teorik olarak geri, ideolojik olarak zayıf, burjuva etkiden kurtulamayan önemli zaaflar taşımaları en sık yaşadığımız durumdur. Burjuva ideolojinin tüm hastalıklı halleri parti bünyesinde, özellikle bazı yönetici organlarda yer alan unsurlarda olmasının ideolojik kökeni elbette sistemin alışkanlıklarından kopmama, onu taşımasında ısrar etmesinden kaynaklıdır.

Bu gerçek durum ve kadro tipi beraberinde sekter olma, askeri tedbirlerle, talimatlarla yönetme, kibirli olma, herkese karşı üstünlük taslama, birbirlerinin arasında liberal, ilkesiz, parti işleyişini keyfine göre işletme, herkesin kendisine itaat etmesi, kendisini parti iradesinin üstüne koyarak iradeyi çiğneme, usulsüzlük yapma, partiyi özel mülkiyeti gibi görüp değerlerini hor kullanma, güvenliği riske atma, mücadelenin esas, tali yanlarının görevlerini yerine getirmeme, kuralsızlığı kural haline getirme, eleştiri-öz-eleştir, demokratik merkeziyetçilik ilkesini tanımama-kullanmama, talepleri reddetme gibi birçok hastalıklı biçimler gösterilmektedir. Esasen bu hastalıklı düşünce ve pratik tarzın hakim sınıfların fikriyatında ve topluma dayatılan kültürel araçların etkin sonuçlarının komünist parti saflarında varlığını sürdürmesidir. Parti saflarında çok çeşitli, hatta bazılarımız tarafından anlaşılmaz şekilde yaşanıyor, yaşatılıyor olmasıdır.

Maoist saflarda 1996 yılında Kongre Hazırlık Konferansı’nda (KHK) açığa çıkarılan ve Kardelen Harekatıyla ezilen içten fethetme girişiminin nedenlerinin altı deşildiğinde at izi ile it izinin birbirine karıştığı, bünyeyi saran hastalıklı hallerin bir sonucuydu. Dönemin kadroları bu hastalıklı sonuçların en baş sorumlusuydular. Düşmanın sızmalarında zaaflı ve ilkesiz kalmalarındandır.

Dün Maoist saflarda ideolojik dönüşümü hedef almış “3.Kongre”nin başını çeken mülteci revizyonist klik hastalıklı haliyle birlikte partiyi darbe yoluyla ideolojik ve siyasi amaç ve hedeflerinden saptırarak parti değerlerini, tarihini, kültürünü parçalamış, kötürümleştirmiş, burjuva küreselleşme teorileriyle dönüştürmüştür.

Parti iradesini hiçe sayan, partililerin haklarını çiğneyerek darbeci yönteme başvurul ması Maoist saflarda bir kez daha gün yüzüne çıkan oportünist hastalıklı çizgi, burjuvazinin ideolojik kuşatmasının altında ona özenen, bir grup hastalıklı unsurların parti değerlerini burjuva ideolojisine bandırıp zehir saçtıklarını izlemekteyiz. Bu kültürel yozlaşmanın saflardaki etkili sonuçlarıdır.

Biz Maoistler Çin kültür devriminin 50 yıllık tarihimizin burjuva etkileri, yarattığı tahribatlar, karşı mücadelemizle elde ettiğimiz zafer dolu değerlerimiz hepsini partili olma kültürü ve inancıyla önemli tecrübelere sahip olduğumuzu belirtelim.

İçten ve dıştan aldığımız ağır darbelere rağmen bu tarihin değerleri, kültürü, ideolojik perspektifi hafızalarda silinememiştir. Oportünizmin bütün revize etme çabalarına rağmen bu mücadele, direniş kültürü mutlak devam etmiş, edecektirde.

Maoist saflarda bilinçaltında taşınan burjuva kültüre karşı ilkesel tutumumuzda, işleyiş kurallarının çalıştırılmasında önemli zaaflar yaşanmış görev ve sorumluluklar yerine getirilmemiştir. Parti değerlerine sahip olmayanların gerçek partili olma durumları olamaz. Küçük burjuva alışkanlıklarıyla partiyi çürüterek onun değerlerini, kültürel birikimini ahlaki yapısını, devrimci dinamizmini çürüterek yok etme arzusu at başı yürütülmüştür. Bu burjuva kültürün küçük burjuva unsurların aracılığıyla saflarda vücut bulmasıdır.

Küçük burjuva entel tipi küreselleşmeci mülteci kliğin parti saflarında yarattığı sınır ve kural tanımaz kültürün çürük fabrika ayarlarını komünistlerin karşı koyuşu bozmuştur. Bugün bu yaratılan ideolojik enkazın fiziki ve kültürel, siyasi tamirini yapmak görevini yerine getirme sorumluluğu omuzlanmış ve bertaraf edilmiştir. Bundan sonrada her aktivist üzerine düşeni yapmakla görevlidirler.

Parti kültürü, proletaryanın, ezilen yoksul köylü emekçilerinin devrimcileşmiş niteliğiyle bütünlük içinde, kendi sınıf literatürüne uygun ideolojik üstünlüğüyle ilkeli çalışmasıyla kültürel üretimin gelişmesinde parçası ve öncüsüdür.

Özgürlük adına, sınırsız burjuva alışkanlıkları ve yaşam tarzının ısrarlılığında çığırtkanlık yapan kimi burjuva küreselleşmeci kafalar, ideolojik mücadelenin içeriğini boşaltarak eleştiri özgürlüğü adına entel-aydın rolüne soyunarak saldırılar yapma hakkını kendilerinde bularak kolektif iradenin üstünde hareket ederler. Ancak bunlar içimizde zorunlu hallerin çıkardığı unsurlar olma vasıflarıyla olduklarından farklı görünürler, göründüklerinden de farklı olmalarından dolayı mücadelenin zorluklarından kaçan, ağzı boş laf eden gevezelikleriyle parti işleyişini, literatürünü, kültürünü, direniş geleneğini, hareket tarzını, yoldaşlık ve çalışma ilişkilerini tahrif eden, işlevsizleştiren saflardaki küçük-burjuvalardır.

Özgürlük, demokrasi, iki çizgi mücadelesi adı altında proletaryanın demir disiplini, ilkeleri aşındırılamaz, ilkeler parti disiplinini red etmez. Parti bir devrim gücüdür, çelikten disiplini, ilkeleri, amaç ve hedefleri olmazsa-olmaz olanıdır. Parti kültürünün temellini bu ilke-kural ve işleyişle, direnişleriyle birleşerek geliştiriliyor. Parti kültürünün yolu bu tarihsel birikimleriyle yeni icra etiği, edeceği etkinlikleriyle belirliyor, yol alıyor.

Maoistlerin sınıf mücadelesinin zengin deneyiminden süzülüp gelen bir tartışma, eleştiri-öz-eleştiri kültürü vardır. Bu sadece yoldaşlarıyla olan ilişkilerinde hayati rol oynamakla kalmayan Maoist partinin diğer dost güçlerle ilişkilerini eleştiri-öz-eleştiri, ikna eğitim diyalektiğiyle dönüştürme anlayış ve kültüründe belirleyici önemdedir. Parti içinde eleştiriyi bastırmak, özgür düşünceyi kıyıma uğratmak karşı devrimci tarzdır, Maoist tartışma kültürüyle ilgisi yoktur. Aynı şekilde halk sınıf ve tabakaları, devrimci aydınlar ve dost devrimci parti ve örgütlerce yapılan eleştirilere düşmanca yaklaşmak, eleştiri yapanları devrimin düşmanları olarak nitelemek burjuva sınıf tavrından gıdasını alan sol sekterizm, hotzotçu dayatmacılık olup proletaryanın devrimci tartışma ve halk katmanları içinde yer alanlardan öğrenme, yanlışsa hatalarını düzeltme tartışma kültüründen uzaklaşmaktır. 

Bu kültürel yozlaşmanın son örneği 2014’te ilan ettiğimiz açık ideolojik mücadeleye karşı, ‘’3.Kongre’’cilerin partimizden ayrıldıktan sonra, partimize yönelik, bizlere sarf ettikleri sözler, tanımlar, düşman gösterme çabalarıdır. Eleştirilere bilimsel ve yapıcı cevaplar vermek yerine bizlere yönelttikleri tanımları hatırlayalım; ‘’parti düşmanları’’ ‘’kendini bilmezler’’ ‘’ortalığa düşmüşler’’ ‘’cahiller’’ ‘’ayrılıkkçı, önemsiz grup’’ ‘’üç beş kişi’’ dergimizde yazılanlar için ise ‘’şaibeli yazılar’’ ‘’gerici yıkıcılar’’ ‘’parti karşıtı yıkıcılar’’ ‘’ilerlemenin önünde engel olanalar’’ son dönemde de açıktan tehdit dili kullanılarak eleştirileri ‘’yıkıcı hakaret’’ kategorisine koyarak ‘’partiyi koruma’’ adına ‘’somut tavırla karşılayacağız’’ demeye vardırmışlardır. Bunlar eleştirenlere ‘’ahmak’’ demekte esip gürlemektedirler. Bu tutumların devrimci, proleter tuttum ve kültürle alakası olmayan, burjuvaziden devralınan yozlaşma olduğu bilinmelidir. Eleştiri öz-eleştiri ilkesi ve özgürce, yoldaşça fikir tartışması kültürünün yok edilmesidir. Eleştiriye kabaca düşmanlık ve tahammülsüzlük kültürünün geliştirilmesidir.

Bütün bunlardan ders çıkarmalı, ideolojik çizgimize uygun pratik hattımızı kurmalı kültürel özümüzü sağlamlaştırmalıyız.

Disiplinsizliği kültür haline getirmek teslimiyet getirir. Devrimci savaş bir oyun değildir. Gerilla alanında silahını, teçhizatını bırakıp köye gidip kalan, nöbet tutmayan, güvenliğini almayan, partinin askeri deneyimini bir kenara atan ‘’3.Kongre’’cilerin çizgisi 16 Kasım teslimiyetini yaratmıştır. ‘’3.Kongre’’ciler teslimiyeti bile normalleştiren bir kültürel doku yaratmışlardır. Yoldaşlık ilişkilerini, saygınlığı, mütevaziliği, öğrenmeyi bilmeyi, alçak gönüllülüğü, fedakarlığı, adanmışlık ruhunu tüketen sağ tasfiyecilik ben bilirimciliği, ideolojiye ilgisizliği, disiplinsizliği, laçkalığı, adamcılığı, grupçuluğu bir kültür haline getirmiştir. Disiplinsizlik yapanın her hangi bir yaptırıma tabi olamayacağı kültür… Maoist parti kültürü, ideolojik duruşu işte bu yozlaşmayı yok etme özerine kuruludur. Eski, eskimiş ve alışkanlık haline getirilmiş tutumlarda ısrar edenler Maoist komünist çizgiyle yürüyemez. Yeniden inşa sürecimiz aynı zamanda ideolojik güçlenme, kültürel ve politik yenilenme, kendini yeniden yaratma sürecidir. Her yoldaş bu olguyu iyi kavramalıdır.

Maoist partide ortaya çıkan ideolojik-kültürel yozlaşmanın kaynağına değinirken, tasfiyeci revizyonistlerin pratiklerini tekrar etmemiz, ‘’3.Kongre’’ oportünistlerinin yakın tarihimizin saflarımızda yaşanan burjuva küreselleşmeci ideolojik dönüşüme bağlı olarak küçük-burjuva kültürünün yaratıcıları olmalarından dolayıdır. Parti saflarında inanılmaz tahribatlar yaratan çalışma tarzından, yoldaşlık ilişkilerine, ilkelerden işleyişe, direnişten teslimiyete varan bir kültürün temsilcileri olarak tarihte yerlerini aldılar, adlarını yazdırdılar. Direniş ve teslim olmama kültürümüz binlerce eyleminde ve bini aşan ölümsüz yoldaşımızın mirası üzerinden yükselip, gelişmiştir. Biz ardılları bu geleneğin, kültürün, değerlerin takipçileri olmak için canla, başla kendini adayarak yerine getirme mücadelesi içinde olduk, olmaya devam edeceğiz. Dağlarda, kentlerde, hapishanelerde, amfilerde, fabrikalarda, tarlada, tekstil atölyelerinde, tersanelerde, inşaatlarda, limanlarda, maden ocaklarında, üretimin gücünü temsil eden emeğin temsilcisi olarak partili çalışmaların, direnmenin kültürüne uygun yerimizi aldık, bundan sonra da daha fazlasıyla kültürümüze uygun gereklerini yapmalıyız. Kültürümüz bunu emrediyor.

Burjuva Gerici Hastalıklara Karşı MLM İdeolojik Silahını Güçlü Şekilde Kullanalım

Önemli olan yanlış yapmak değil, önemli olan yanlışı düzeltmektir. Diyalektik mantık akla egemenliğiyle parti gelişimi içinde parti kültürüyle kendi hareketi içinde yarattığı devrimci değişimlerle küçük-burjuva alışkanlıklardan, gerici kültürden arınmayı gerçekleştirir.

Hakim sınıfların kültürünü tanımak için onun sınıf olarak ilişkilerini, dünyayı saran egemenliğiyle sömürü ve zulüm etme biçimini aracılıklarını, işleyişini, kültürünü araştırmak ve kavramak gerekir. Burjuva kültürün ve diğer ideolojik alanların bütün yanlarını tanıdıkça bizi hatalardan, zaaflardan, kötü kültürel alışkanlıklardan, kalıplaşmaktan korur. Partinin MLM ideolojisinin dinamik enerji dolu diyalektik bilimiyle donanarak her türlü burjuva hastalıklardan, oportünist akımlardan korur, bizi güçlü kılar, kendimizi bu hareket noktasında tutmalıyız.

Yetkin kadrolarla, tam teşekküllü, çelikten disiplinli, ilkeleri üzerinde inşa edilen öncü parti ile halklaşarak ordulaşmış gücüyle parti kültürünün stratejik gücünün öne çıkarılması en önemli ihtiyaçlarımızdan birisidir. Bu eksikliği tamamlamak gerekir. Bizi sarmalayan, büyük zararlar veren tarihimizin direniş kültürünü gölgeleyen burjuva kültür alışkanlıkları ve uygulamaları başarısızlıkların yaşanmasına neden olmuştur.

Devrimci durumun nesnel koşullarının bu denli çok elverişli olmasına rağmen, ürkek, siyaset üretememe, toplumun yozlaşması içinde gerici kültür etkinlikleriyle kuşatılarak köreltilmesine yol açan, proleter parti kültürünün gereklerine uygun araçlarıyla görevlerimizi yapamamaktan kaynaklanıyor. Dogmatik ve tutarsız, sübjektif gücü kullanmaktan çekinen ciddiyetle devrimin silahlarını dinamik gücünün kullanılmasında çabalamamak gibi geride kalmış nahoş, keyifsiz ruh halinin yaşanmasının göstergesi olarak kabul etmeliyiz. Bütün bunlar önderlik kurumunun içinde yer alan ve bugün açığa çıkan siyasi, ideolojik sapmalarıyla tanınmış olan kürelselleşmeci, tasfiyeci revizyonist unsurların yarattıkları bir sonuçtur. Örgütlü alanların sorunlu, kültürümüzle ilgisi olmayan çalışma, ilişki, yaşam ve mücadele etme tarzının büyük bir yıkım yarattığını gördükleri halde müdahale etmemekte ısrar etmelerinin manidar olduğu açıktır.

Yönetici kurumlara gelen, getirilen vasıfsız unsurların yanlış ve hatalarını, kültürel, ideolojik arızalarını giderme, MLM ilkesel işleyişine uygun gerekli önlemler almak yerine onların zaaflarını öğrenip zaaflarını onlara karşı kullanarak yönetebilir bir kişilik yaratma azminde olmuşlardır. Çünkü suç işleyen birinin Marksist olmayan görüşlerin dayatmasına boyun eğip parmak kaldırmaktan başka bir kişiliği kalmaz. Suç işleyen unsurlar tek bir alanda değil, tüm kurumlarda var olmuşsa, -ki öyle olmuştur- suçlularının birbirinden hesap sorma dertleri de olmaz. ‘’Kongre’’ dedikleri darbeciliğin yapıldığı toplantıda bu oportünist-revizyonist teorilerin nasıl hakim hale geldiğinin de anlaşılır şekilde fotoğrafını veriyor. Legal ve illegal alan, kır ve şehir faaliyetçilerinin iki yıl içerisinde toplu bırakmaları ve 16 Kasım teslimiyetiyle sonuçlanmasının ideolojik arka planı, partiye darbe yapıldığında açığa çıkan oportünist-revizyonist mülteci kliğin çizgisinden çok şeyler çıkarılıp öğrenilebilinir.

Maoist komünistlerin tarihinde, kültüründe, siyasi, ideolojik, askeri çizgisinde teslimiyet yoktur. Direniş kültürünün ölümsüzleşen yoldaşlarının miraslarını taşıyarak onların yarattıkları değerleriyle mücadelede ısrarla yürüme kararlılığı vardır.

O halde bütün bu son yaşananlar üzerinde ciddiyetle durmak, partimizin kültürel niteliğini derinden kavramak, devrim stratejimizin kültürel silahını kullanmak için etkin faaliyetlerde bulunmak gelişmek, geliştirmek, dönüştürmek ve sahiplenmek gereklidir.

Olanaklarımızı esas mücadele alanlarında, mücadelenin can damarı olan kültürel üretim faaliyetinde uygun kullanmak en çok ihtiyaç duyduğumuz bir şeydir. Kültürel alan devrimin ihtiyaçlarının en başında gelmektedir. Parti politikası kültürel devrimin içte ve dışta sürekli ve canlı, işlevli kılmak üzerinedir. Kadrolar, partililer yukarıdan aşağıya kadar her birey ve kurum kültürel alanın geliştirilmesine özel önem vermelidir. Devrimin geleceği, partinin büyütülüp etkin güç olmasının kültürel devrimlerin gerçekleşmesinde yattığı bilince çıkarılmalıdır.

Geleceği teminat altına alan, kurtuluşun tek gücü olan Maoist Parti basitten karmaşığa, nicelikten niteliğe, doğru bir hat izlerken her aşamada tarihin değerleriyle, kendi yarattığı değerlerle çok yönlü yararlı bir kültür yaratmıştır. Yenilgilerini zafere, direnişlerinin aydınlanma yolunu açtığını, önder İbrahim Kaypakkaya’dan günümüze yol göstermeye devam ediyor, edecektir.

Kültür devrimi Maoist komünistlerin stratejik amaçları arasında hedefe varma gücü olarak hep direngen ruhuyla varlığını gösterecek, en devrimci kültürün yaşanmasına öncülük edecektir.

Devrimci Mücadele de Proleter Parti Kültürü
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.

Giriş Yap

Devrimci Demokrasi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin