Bir süredir sınıfsal geçişlerin, küçük burjuvazi ve alt orta-sınıfların proleterleşerek işçi ve işsiz sınıfsal toplamlar olduğunu açıklamaya çalışmıştık. Emperyalizmin genişlemesi ve dünya pazarını önemli oranda kapitalistleştirdiği ortamda bunlara da dikkat çekmez görevimiz.
Türkiye gibi geçmişte yarı-sömürge yarı-feodal ülkelerde bu kesimlerin ulusal arenada yaşanacak devrimden çıkarlarının olması onlara örgütlü yoldaşlarımız değil müttefiklerimiz olarak yaklaşmamızı zorunlu kılıyordu.
Hâlihazırda kırılma yaşayan geriye düşmelerle ideolojik taarruz altındaki proleter örgütlenmelere sızan bu sınıf içerisindeki küçük burjuvalar ya aristokrasi oluşturarak bozgunculuk yapmaya veya bulunduğu ortamı dinamitleyerek yok olmuş sosyal varlığının yanında sınıfa, kazanılacak dünyayı muştulayan sınıf hareketini de bozguna uğratmaya çalışıyor.
Öyle ya o kaybettiği konumunu, statüsünü tekrar kazanacağına dair dar kafalı yaklaşımı terketmeyi inatla içten redderken içsel oportünizmini örgütlemeyi, örgütlü alana salgılamayı ihmal etmiyor.
Devrimci durumun geriye çekildiği süreçlerde yalandan radikalizm yazan bu sınıfsal zümreler, devrimci durumun oluştuğu süreçte ise ileriye atılmaktan kaçınmak için her türlü çabayı gösterirken, adeta balık tutarken paçamız ıslanmasın düsturuyla hareket ediyor.
Olaylara ve olgulara bilimsel kuşkuculukla yaklaşmak yerine, kendi sınıfsal dünyasının, özlem duyduğu ortamın, birbirini dolandıran insanlarının ruh hâliyle proleter ortama da böyle yaklaşıyor. Öyle ya kendisi ve sınıfının dolandırıcı ruhu herkesi dolandırmasını ögütlediği için proleter ortamda bulunan ve dayanışmanın asli unsuru toplumsal üretimin gözbebeği kendisi için sınıf kitlelerini ve kendinde sınıf kitlelerini de dolandırıcı zannediyor.
O, yoldaşlarına dostça ve yoldaşca yaklaşmak yerine yoldaşlarının arasından düşmanlar yaratma gayretine düşüyor. Eril hareketler, kaba yaklaşımları ise “bakın ben de feminist okuma yaptım” diyerek, dahası kadın bakış açısına sahibim diyerek yutturmaya çalışıyor. Ne ki kutrunun kabalığının büyük bir hacim kapladığının ayırdına varamayacak kadar kendisiyle barışık, dönüşüme inatla yaşıyor.
Üç kuruşluk maddi imkanıyla satın alamadığı dünya yerine proleter hareketin kendisini satın almaya kadar işi vardırabiliyor. Simgesel şiddeti ön plana çıkarırken bunun bile farkına varamayacak kadar ileriye gidiyor. Kolektifce, devrimci siyaset olarak yoldaşlarımız gözbebeğimizdir, onlardan asla hiçbirimiz değerli değiliz derken, o popülist çıkışlarla varlığını daha anlamlı kılmaya gayret ediyor.
O, devrimci siyasetin, organlar siyaseti olduğunu bilmeyecek kadar cehalet sergilerken üstüne vazife olmayan şeyleri bile sorgulamaya çabalıyor. Bunda elbette bu geri yoldaşlardan daha ileri gördüğümüz yoldaşlarımızın bu kesimlere liberal yaklaşımının payı kaçınılmazdır.
O reformist, revizyonist diye nitelenen yıkım yaşamış eskinin devrimci siyasetlerinin dürüst, temiz, paylaşımcı kitlelerinden bile geride kalmakta ama ne hikmetse bulunduğu rahat, konforlu ortamdan siyasal önderlik taslamaya çabalamaktan da geri durmamakta, üç kuruşunu dünyanın bulunmaz nimeti sayarken bu reformist, oportünist siyasetlerin düzgün, dürüst paylaşımcı kitlelerini kıyasıya eleştirmekte beis görmemekte. Ülkemizde onca reformist siyasetler gazeteler, medya TV’leri kurdu, bu siyasetlerin kitleleri içerisinde imkanının pek çoğunu bu işe koşan kitleler gördük. Kim daha ileriydi biz mi onlar mı? Geleneğimizin kitlesinin içerisine hesaplılık ve bilimsel olmayan şüphecilik toplumsal çürümenin bizlere kadar nasıl sirayet ettiğinin canlı kanıtı değil mi?
Bir kez daha sesleniyoruz, devrimci siyasette verilen görevler sorgulanmaz, devrimci siyasette örgütlülük gönüllülük işidir. Siyasetin çöpü bile kafamıza göre kaldırılıp oradan oraya bırakılamaz. Tüm yoldaşlarımız içimizde bulunan oportünist yaklaşımlara sahip yoldaşlarla incitmeden hesaplaşmak onları dönüştürmek zorundadır. Diğer türlü araba hareket ederken bu yoldaşların arabanın arkasından bakakalması eşyanın tabiatı gereğidir. Eğer bu yapılmazsa küçük burjuvazinin oportünist yıkıcılığının bizleri nasıl kemireceği ortadadır
Bütün yoldaşlarımız gözbebeğimizdir ancak niyetli niyetsiz bozgunculuk, yıkıcılık tahammül edilemez davranış kalıbıdır. İçimizde görüldüğü an mücadele, koşulsuz şartsız mücadele edilmelidir.
Yorumlar kapalı.